Bize eşlik eden iki askerin, Firaz ve Cemal’in evinden çıktık.İstanbul ve Ankara ’da AVM’lerde gördüğümüz çay ve kahve makineleri Halep’te küçük küçük dükkanlarda ve her köşebaşında. Onlardan birisinin önünde durduk, çaylar kahveler söylendi. Yanında adını Türkiye ’de hiç duymadığım bir markanın paketlenmiş keki ile kahvaltımızı yaptık.
Hızlı bir kahvaltıdan sonra adrenalini yüksek günün ilk durağına doğru yola çıktık. Şehrin merkezinde, kornaların kulağı sağır eden gürültüsü içinde kilitlenen trafiği gözlemlerken bir sokağa döndük. Biraz ilerledik ve yanımızdaki askerler iki yüz metre ilerisinin Özgür Suriye Ordusu’nun kontrolündeki son nokta olduğunu söylediler. İlerisi…
Hızlı bir kahvaltıdan sonra adrenalini yüksek günün ilk durağına doğru yola çıktık. Şehrin merkezinde, kornaların kulağı sağır eden gürültüsü içinde kilitlenen trafiği gözlemlerken bir sokağa döndük. Biraz ilerledik ve yanımızdaki askerler iki yüz metre ilerisinin Özgür Suriye Ordusu’nun kontrolündeki son nokta olduğunu söylediler. İlerisi…
‘Dikkatli ol, kanas var’
İleriye gitmek keskin nişancıların hedefi olmak demek. Bu nedenle sokağın bir noktasına bez afiş de asılmış. Haleplileri “Dikkatli ol, kanas var” diyerek uyarıyor. Çok değil birkaç hafta önce bu bölgede sert çatışmalar olmuş. Gelen bombalar evleri yerle bir etmiş.
Uyarılar eşliğinde fotoğrafları çekip yine keskin nişancıların tehlike yarattığı bir başka bölgeye gidiyoruz. Bu noktada muhaliflerin küçük bir karargâhı var. Karargâhın hemen ilerisinde de Esad’a bağlı keskin nişancılar. Keskin nişancılardan korunma yoluysa binaların arasına çekilen ip, ipe serilen yolluklar, kilimler, halılar.
Bir sonraki hedef, çatışmaların en yoğun olduğu nokta. Emevi Camii’nin çevresi. Kalabalık, eski usul bir çarşının hemen bitiminde başlıyor tehlike. Bize katılan iki muhalif askerle birlikte küçük çaplı bir manga kuvvetinde gidiyoruz bölgeye. Kimsenin olmadığı dar sokaklarda yürüdükten sonra biri üst düzey birkaç askerin olduğu kontrol noktasına ulaşıyoruz. Üstü taş duvarla kapalı, bir tarafı daracık yola, diğer tarafı bir bahçeye açılan kemer gibi bir yer burası. Bir askerden diğerine teslim ediliyoruz. Savaş nedeniyle kullanılmayan kapalı bir çarşıya dehlizleri, geçitleri kullanarak götürüyorlar bizi. Hızlı adımlarla, endişesi yüzüne yansımış ruh haliyle.
Bu kez karşımızda bölgenin komutanı var. Bize Halep Emevi Camii’nin çevresinde şiddetli çatışma olduğu bilgisini veriyor. Bulunduğumuz yer dahil bölgenin güvenli olmadığını ve süratle uzaklaşmamız gerektiğini söylüyor. Israrlarımız sonuç vermiyor. Fotoğraf çekme taleplerimiz de reddediliyor. Bunun üzerine yine aynı yoldan, dehlizleri ve geçitleri kullanarak arabamıza ulaştırıyorlar.
Yanımızda patlayan bomba
Arabaya bindiğimizde savaşı hemen yanı başımızda hissediyoruz. Bir bomba 30 metre önümüze, tam karşımızdaki caminin minaresine isabet ediyor. Bombanın parçaladığı minarenin taşları çevreye yayılırken kafamızı döşemenin altına saklıyoruz. Birkaçı gürültü ile arabamıza çarpıyor. Serde gazetecilik var, ‘yaşamak yetmez görüntülemek lazım’ diyerek, cesaretimi toplayıp arabadan iniyorum. Ellerimdeki titremeye hâkim olmaya çalışarak çekim yaparken bir yanda, dağılan tezgâhını toplamaya çalışan çocuğa “içeri gir” diye feryat eden anne var, diğer yanda telaşla işyerinin kepenklerini indiren esnaf. Bir de bombanın düştüğü yerde toz bulutu.
Bomba ve silah sesleri kesilmeyince yanımızdaki muhalif askerler, “Uzaklaşmamız gerekli” uyarısını yapıyorlar. Hızlı adımlarla arabaya ulaşıp bir iki dakika yol alınca yeniden hayata karışıyoruz. Orada bomba sesleri de silah sesleri de kimsenin umurunda değil. Çarşıda alışveriş devam ediyor, insanlar sokaklarda. Bu görüntü bizi şaşırtsa da Halepliler ölümün kıyısında yaşamaya alışmış.
Yanımızdaki askerler, Firaz ve Cemal, yol üzerinde Scud füzesinin yerle bir ettiği bir başka mahalle olduğunu söylüyorlar. Aslında manzara birbirinin aynı ama yine de uğrayalım diyoruz. Ve uğradığımız o noktada bir drama şahitlik ediyoruz. Mahallelinin Nur Ninesi… 72 yaşında. Yıkılan, harabeye dönen evine ilk kez giriyor. Oğlu ve gelini ile birlikte savaştan kaçmış, kapısını kapatıp köydeki yakınlarının yanına gitmiş. Geldiğinde harabeye dönen evini görüyor. Gördüklerine inanamayan, ağıtlar yakan, beddualar eden Nur Nime’nin yüzünde kızgınlık da vardı, tepki de, sonuna yaklaştığı ömründe yaşadıklarına isyan da.
Suriye geleceğini kaybediyor
Halep’te hemen her evde bir dram var. Hayatını kaybeden bir yakın, yerle bir olmuş yuvalar, evini yurdunu terk etmiş insanlar. Bir de çocuklar.
Çocuklar sokaklarda. Kimi arkadaşlarıyla misket oynuyor, kimi çok az rastlanılan parklarda, savaşın içinde ama savaştan uzak, eğleniyor. Çocukların açtıkları tezgâ hlarda oyuncaklarını satması ise savaşın yarattığı fakirliği gösteriyor.
Halep’teki çocuklar kamerayı görünce elleriyle zafer işareti yapıp Esad’a lanet içeren marşlar okuyor. Gözlerinde büyüklerinden onlara geçen kini de görmek mümkün, gizleyemedikleri saflığı da.
Halep’te okullar kapalı. Eğitim yok. Yani çocuklarını eğitemeyen Suriye sadece bugününü değil geleceğini de kaybediyor. Savaşan grupların kontrolünde sadece birkaç binada eğitim veriliyor. Öğretmenlik yapan gönüllülerin çoğu kadın. Eğitim alan çocukların oranıysa tümüne bakıldığında yok denecek kadar az.
Uyarılar eşliğinde fotoğrafları çekip yine keskin nişancıların tehlike yarattığı bir başka bölgeye gidiyoruz. Bu noktada muhaliflerin küçük bir karargâhı var. Karargâhın hemen ilerisinde de Esad’a bağlı keskin nişancılar. Keskin nişancılardan korunma yoluysa binaların arasına çekilen ip, ipe serilen yolluklar, kilimler, halılar.
Bir sonraki hedef, çatışmaların en yoğun olduğu nokta. Emevi Camii’nin çevresi. Kalabalık, eski usul bir çarşının hemen bitiminde başlıyor tehlike. Bize katılan iki muhalif askerle birlikte küçük çaplı bir manga kuvvetinde gidiyoruz bölgeye. Kimsenin olmadığı dar sokaklarda yürüdükten sonra biri üst düzey birkaç askerin olduğu kontrol noktasına ulaşıyoruz. Üstü taş duvarla kapalı, bir tarafı daracık yola, diğer tarafı bir bahçeye açılan kemer gibi bir yer burası. Bir askerden diğerine teslim ediliyoruz. Savaş nedeniyle kullanılmayan kapalı bir çarşıya dehlizleri, geçitleri kullanarak götürüyorlar bizi. Hızlı adımlarla, endişesi yüzüne yansımış ruh haliyle.
Bu kez karşımızda bölgenin komutanı var. Bize Halep Emevi Camii’nin çevresinde şiddetli çatışma olduğu bilgisini veriyor. Bulunduğumuz yer dahil bölgenin güvenli olmadığını ve süratle uzaklaşmamız gerektiğini söylüyor. Israrlarımız sonuç vermiyor. Fotoğraf çekme taleplerimiz de reddediliyor. Bunun üzerine yine aynı yoldan, dehlizleri ve geçitleri kullanarak arabamıza ulaştırıyorlar.
Yanımızda patlayan bomba
Arabaya bindiğimizde savaşı hemen yanı başımızda hissediyoruz. Bir bomba 30 metre önümüze, tam karşımızdaki caminin minaresine isabet ediyor. Bombanın parçaladığı minarenin taşları çevreye yayılırken kafamızı döşemenin altına saklıyoruz. Birkaçı gürültü ile arabamıza çarpıyor. Serde gazetecilik var, ‘yaşamak yetmez görüntülemek lazım’ diyerek, cesaretimi toplayıp arabadan iniyorum. Ellerimdeki titremeye hâkim olmaya çalışarak çekim yaparken bir yanda, dağılan tezgâhını toplamaya çalışan çocuğa “içeri gir” diye feryat eden anne var, diğer yanda telaşla işyerinin kepenklerini indiren esnaf. Bir de bombanın düştüğü yerde toz bulutu.
Bomba ve silah sesleri kesilmeyince yanımızdaki muhalif askerler, “Uzaklaşmamız gerekli” uyarısını yapıyorlar. Hızlı adımlarla arabaya ulaşıp bir iki dakika yol alınca yeniden hayata karışıyoruz. Orada bomba sesleri de silah sesleri de kimsenin umurunda değil. Çarşıda alışveriş devam ediyor, insanlar sokaklarda. Bu görüntü bizi şaşırtsa da Halepliler ölümün kıyısında yaşamaya alışmış.
Yanımızdaki askerler, Firaz ve Cemal, yol üzerinde Scud füzesinin yerle bir ettiği bir başka mahalle olduğunu söylüyorlar. Aslında manzara birbirinin aynı ama yine de uğrayalım diyoruz. Ve uğradığımız o noktada bir drama şahitlik ediyoruz. Mahallelinin Nur Ninesi… 72 yaşında. Yıkılan, harabeye dönen evine ilk kez giriyor. Oğlu ve gelini ile birlikte savaştan kaçmış, kapısını kapatıp köydeki yakınlarının yanına gitmiş. Geldiğinde harabeye dönen evini görüyor. Gördüklerine inanamayan, ağıtlar yakan, beddualar eden Nur Nime’nin yüzünde kızgınlık da vardı, tepki de, sonuna yaklaştığı ömründe yaşadıklarına isyan da.
Suriye geleceğini kaybediyor
Halep’te hemen her evde bir dram var. Hayatını kaybeden bir yakın, yerle bir olmuş yuvalar, evini yurdunu terk etmiş insanlar. Bir de çocuklar.
Çocuklar sokaklarda. Kimi arkadaşlarıyla misket oynuyor, kimi çok az rastlanılan parklarda, savaşın içinde ama savaştan uzak, eğleniyor. Çocukların açtıkları tezgâ hlarda oyuncaklarını satması ise savaşın yarattığı fakirliği gösteriyor.
Halep’teki çocuklar kamerayı görünce elleriyle zafer işareti yapıp Esad’a lanet içeren marşlar okuyor. Gözlerinde büyüklerinden onlara geçen kini de görmek mümkün, gizleyemedikleri saflığı da.
Halep’te okullar kapalı. Eğitim yok. Yani çocuklarını eğitemeyen Suriye sadece bugününü değil geleceğini de kaybediyor. Savaşan grupların kontrolünde sadece birkaç binada eğitim veriliyor. Öğretmenlik yapan gönüllülerin çoğu kadın. Eğitim alan çocukların oranıysa tümüne bakıldığında yok denecek kadar az.
Halep’te savaşın yarattığı korkunç manzarayı geride bırakma zamanı. Dönüş yoluna koyuluyoruz. Bu kez gelirken yaşanan tedirginlikten çok Halep’te yaşanan dram var kafamızda. Kulaklarımızdaysa iki gündür el sürmediğim telefonun müzik galerisine girdiğimde çalmaya başlayan şarkı. “Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz” diyor Ahmet Kaya. Sanki Suriye’de yaşayanların hislerine tercüman oluyor.
Yavuz Oğhan / radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder