İzmir Devlet Tiyatrosu iki sezondur Hasan Öztürk’ ün yazdığı, Nevzat Hakan Dönmez’ in yönettiği Kedigöz Danışman adlı oyunu oynuyor. Hacivat ile Karagöz kedi olsalardı ne olurdu acaba? Sorusunun ekseninde bir oyun. Öncelikle biraz geleneksele yaklaşıp Hacivat ve Karagöz’ ü güncelleştiriyoruz bir de hayvan olurlarsa çember biraz daha genişliyor, Fabl öğeleri ekliyoruz. Her ikisiyle birlikte zaten bir kıssadan hisse çıkarmak artık bir borç gibi. Oyunun önemli gördüğüm iki sıkıntısından biri bu. Yani olaylar gelişiyor, Kedigöz danışmanlık yapıyor, bu arada ona derman aramaya gelen Kedizade ve Sarman Kız birbirlerine âşık oluyorlar. Kedigöz de kendi çocuklarını onlara benzeterek onlarla evlendirmeye çalışıyor. Bu bulvar komedisi vari dolambaçta âşıklar birbirilerini hemencecik buluyorlar ve mutlu son. Ama oyunun bir şey söyleme kaygısı, oyunun eylemiyle örtüşmüyor. Yani Kedivat, Kedigöz’ e: “Bak yalan söyledin ve başına neler geldi?” diyor. Ama onun başına gelen bir şey yok. Paralarını Kedivat’ la paylaştığına göre bir kaybı yok, zaten böyle anlaşmışlardı. Çocuklarını üzmüş olabilir ama onlar öylesine olay dışındalar ki babalarının oyununun onları üzebileceğinin farkında bile değiller. Buradaki tema kaygısının muhatabı çocuk seyirciler değil, ebeveynler, öğretmenler vs. Şu oyuna çocukları götürelim çünkü yalan söylemenin kötü bir şey olduğunu söylüyor. Peki, biz bunları söylerken çocukların imgelem gücünü, yaratıcılığını, dönüştürme kabiliyetlerini biraz görmezden gelmiş olmuyor muyuz? Çocuklar yeteri kadar okulda, toplumda, ailede öğreniyorlar. Bir de tiyatroya gelip yine öğreten yetişkinleri gördüklerinde bir daha niye gelmek istesinler tiyatroya? Çocuklar öğrenmeyi severler ama dayatma öğretilerden pek hoşlanmazlar. Bırakalım keşfetsinler, biz söylemeyelim, gösterelim. Onlar kendi adlarına düşünsünler. Bırakalım da anlama güçlerini sınama fırsatları olsun. Sahneyle kurdukları duygu ve düşünce bağına güvenmek gerekiyor biraz. Onların değer ve deneyimleri yetişkinlerinki kadar bozguna uğramış değil henüz. Evet, Kedigöz Danışman oyununun evrensel bir doğrusu var kuşkusuz ama biçimi biraz daha ufuk açıcı ve yaratıcılığı besleyen bir yolda olmalı.
Oyunda sıkıntılı noktalardan biri de Kedigöz’ ün danışmanlık yapmasını pekiştiren nedenlerden birinin evdeki kadın dırdırından kaçmak olduğu ve böylelikle fark etmeden kurulan eril söylem. Toplumsal cinsiyet rolleri tüm olumsuzluğuyla sızmış oluyor oyuna. Çocuklara böyle nedenlerle bir işe evet demeyi göstermek onların zihinlerinde bu davranış biçimini olumlamamıza neden olur. Yalan söylemenin kötü bir şey olduğunu söylemeye çalışan iyi niyet, bu kez de söylemin içeriğinde tökezliyor, böylece doğruyu yanlış, yanlışı da doğru gibi söylemek oyun için kaçınılmaz bir son maalesef. Ayrıca çocuklar için oyundaki ilişki ağı biraz karmaşık. Buradaki kaygı onların anlamamaları üzerinden değil, oyunun kurmacaya fazla yüklenmesinden, bunlar oyunun akışında etkisi olmayan sadece boşluk dolduran birkaç ayrıntı olarak kalıyor.
Kedigöz Danışman oyununda oyuncuların bir kısmı keyfini çıkarıyor oyunun, bu yalnızca çocuklara değil, kendi işlerine duydukları saygıyla ilgili. Ama giriş ve bitiş dansları çok uzun, aksiyonda konsantrasyonu düşüyor, organik bağdan koparıp zamanla yavan bir dansa dönüşüyor. Dekorda çöp kutuları gayet keyifli görünüyor ama işlevselliğinin biraz daha arttırılması gerekirdi kanımca. Bir de oyun boyunca yukarıda asılı duran çoraplar bir evin balkonunu andırmaktan başka bir açar vermiyor bize. Oyunda hiç söz edilmeden orada durmaları çocukların kendi imgelemini kullanamayacak ve yaratıcı gücünü harekete geçiremeyecek kadar işlevsiz.
Çocuk tiyatrosu biraz seyirci merkezli bir iş, çocuklar üretim sürecine dâhil olamadıklarından dolayı dışında kalıyorlar oyunun. Oyuncu ve seyirci arasında bir dostluk bağı kurulmalı ki -bu bir yaşantı ortaklığının kurulmasıyla mümkün- çocuk öznel olarak, içini açabilsin ve davet edildiğini hissetsin. Sahnede kendisi için bir şey yapıldığının farkına varabilsin. O dostluk bağını kurduktan sonra öğretmenlerinin ya da ebeveynlerinin sus ihtarına karşılık susmayı değil, dahil olabilmeyi tercih etsin. Burada sözünü ettiğim daha başından sonu belli olan ‘evet’ ya da ‘ hayır’ sözleriyle dahil olmak değil elbette. Cevabı belli olan soruları sormak oyunu interaktif yapmaz, oyuncu zaten mimikleriyle, davranışlarıyla soruyu sorarken cevaplıyordur. İhtiyacımız olan bu değil. Dahiliyet düşüncenin üretimine katılma, birlikte duyma ve tartışmadır.
Leningrad Çocuk Tiyatrosu Pedagoji Bölümü Başkanı Lada Surima, diyor ki: “Çocuk seyirci özel bir seyircidir, onların zevklerini bilmek zorundayız. Neyi sevdiklerini, nelerden hoşlanmadıklarını ve sebeplerini… Bundan başka, her kuşak farklı zevkleri, farklı ihtiyaçları ve farklı sorunlarıyla birbirinden ayrılır. Eğer onlar ayak uyduramazsak onların beklentilerine nasıl cevap verebiliriz?
Çocuk tiyatrosu yetişkin tiyatrosunun alt kümesi değil, başlı başına bir sanatsal alan bu nedenle eş bir statüyle titiz bir çalışma gerektiriyor. Bu da çocuk tiyatrosu yapanların seyircisine karşı duyduğu sorumluluk ve tutarlı tavrıyla mümkün.
Künye: Yazan: Hasan Öztürk, Yöneten: Nevzat Hakan Dönmez, Dekor Tasarımı: Candan Güray, Giysi Tasarımı: Buket Başaran Akkaya, Işık Tasarımı: M.Kemal Gürgün, Müzik: Engin Bayrak, Koreograf: Meltem Yorulmaz, Asistan: Duygu Sarışın, Sahne Amiri: Didem Onur, Kondüvit: M. Fatih Ok, Işık Kumanda: Mehmet Alacı- Mustafa Derler, Suflöz: Didem Dizdaroğlu, Dekor Sorumlusu: Ceyhun Akçeltik, Aksesuar Sorumlusu: Şafak Kocatuş, Oyuncular: Fırat Topkorur, Uğurcan Özfırıncı, Batuhan Köksal, Onur Amaç, Selda Bakırtaş Alpuğan, Duygu Sarışın, Pınar Oğuz., Damla Ardal, Müşerref Göksever, Serdar Aktay, Gülçin Çakır.
Selda Uzunkaya / Yeni Tiyatro
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder