Sunuşta o ‘an’dan söz edilmiş. “Çocuğun kendisini, rakamların, harflerin, savaşların, ağaçların, dağların ve ovaların, kısacası bütün bir hayatın sırlarının açık kapısı önünde aydınlanmış bulduğu bir an…” Ve böyle anların kahramanlarının çoğu kez bir öğretmen olduğu belirtilmiş. Doğrudur, muhtemeldir ve kıymetlidir o an. Ama bence çocukların kendilerini o rakamların, harflerin, savaşların, ‘öğrenmek’ zorunda oldukları hayatın karşısında biçare hissettiği, hepsinden umudunu kırdığı, bilakis ‘karardığı’ anlar da var. Üzgünüm ki böyle anların ardında da bir öğretmen çıkabiliyor karşımıza. Bir laf, bir jest, bir tavır, bir çatlakla başlayıp evren bildiği sınıfı minicik omuzlarına çökertebiliyor çocuğun; unutulmuyor. Bilhassa da kökü sınıfın dışında olan siyasi meseleler çocuklara yansıtıldığında…
Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin, Boğaziçi Üniv. ve Muş Alparslan Üniv. ortaklığıyla, Van 100. Yıl Üniv. desteğiyle yürüttüğü bir proje var: Toplumsal Barışın İnşasında Öğretmenlerin Rolü / Kürt Meselesi Okula Nasıl Yansıyor? (Banu Can, Prof. Dr. Fatma Gök, Soner Şimşek). İstanbul, Van ve Muş’ta Şubat 2012–Eylül 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilen görüşmelere dayanan araştırma temelde Kürt meselesinin okula nasıl yansıdığına bakıyor. Fakat bunu ne kadim meselemiz tektipleştirici, dilsel-kültürel eşitliğe dayanmayan, milliyetçi, militarist müfredat sorununa sıkışarak ne de tartışmayı sadece anadilde eğitim hakkı üzerine oturtarak yapıyor. Takdir edersiniz ki temel bir insan hakkı olarak anadilde eğitimin gerekliliği defalarca vurgulanıyor raporda. Fakat odaklanılan nüans, hem çatışma hem barış sürecinde öğretmenlerin hal ve tavırlarıyla, Kürt öğrencilere yaklaşımlarıyla, sorun çözümünde seçtiği yollarla ilgili. Müfredatın ötesinde, güncel siyasetin dışında, günlük pratiği, misal teneffüslere, veli toplantılarına taşınan yaklaşım biçimleriyle… Bilerek ya da farkında olmadan ötekileştirmek kadar, ayrımcılığın yerleşmesine katkı sunmak da mümkün çünkü. Türkiye’nin içinde bulunduğu ve ne istikamete gideceği hükümetin adımlarıyla belirlenecek olan bu süreçte, barışın toplumsallaşması açısından önemli bir rolü var öğretmenlerin.
Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin, Boğaziçi Üniv. ve Muş Alparslan Üniv. ortaklığıyla, Van 100. Yıl Üniv. desteğiyle yürüttüğü bir proje var: Toplumsal Barışın İnşasında Öğretmenlerin Rolü / Kürt Meselesi Okula Nasıl Yansıyor? (Banu Can, Prof. Dr. Fatma Gök, Soner Şimşek). İstanbul, Van ve Muş’ta Şubat 2012–Eylül 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilen görüşmelere dayanan araştırma temelde Kürt meselesinin okula nasıl yansıdığına bakıyor. Fakat bunu ne kadim meselemiz tektipleştirici, dilsel-kültürel eşitliğe dayanmayan, milliyetçi, militarist müfredat sorununa sıkışarak ne de tartışmayı sadece anadilde eğitim hakkı üzerine oturtarak yapıyor. Takdir edersiniz ki temel bir insan hakkı olarak anadilde eğitimin gerekliliği defalarca vurgulanıyor raporda. Fakat odaklanılan nüans, hem çatışma hem barış sürecinde öğretmenlerin hal ve tavırlarıyla, Kürt öğrencilere yaklaşımlarıyla, sorun çözümünde seçtiği yollarla ilgili. Müfredatın ötesinde, güncel siyasetin dışında, günlük pratiği, misal teneffüslere, veli toplantılarına taşınan yaklaşım biçimleriyle… Bilerek ya da farkında olmadan ötekileştirmek kadar, ayrımcılığın yerleşmesine katkı sunmak da mümkün çünkü. Türkiye’nin içinde bulunduğu ve ne istikamete gideceği hükümetin adımlarıyla belirlenecek olan bu süreçte, barışın toplumsallaşması açısından önemli bir rolü var öğretmenlerin.
Niye Kürt yok?
Çatışmadan doğrudan etkilenen yahut zorunlu göç mağdurlarının yaşadığı bölgelerde görev yapan öğretmenlerle görüşülmüş. Kendisi de aynı eğitim sisteminden geçmiş Kürt öğretmenler de var, olmayanlar da. Birçoğu mesleki eğitim yanında toplumsal çatışma temelli problemlerle baş edebilecek donanıma sahip olmadıklarını söylüyor. Örneğin velinin teki çıkıp “Kızımın sıra arkadaşı Kürtmüş, onları ayırın” dediğinde, samimi olarak nasıl karşılık vermesi gerektiğini bilmiyor, ayırıyor. Ya da bir çocuk “Neden şiirde Kürt çocuğu yok” diye sorduğunda.
Çatışmadan doğrudan etkilenen yahut zorunlu göç mağdurlarının yaşadığı bölgelerde görev yapan öğretmenlerle görüşülmüş. Kendisi de aynı eğitim sisteminden geçmiş Kürt öğretmenler de var, olmayanlar da. Birçoğu mesleki eğitim yanında toplumsal çatışma temelli problemlerle baş edebilecek donanıma sahip olmadıklarını söylüyor. Örneğin velinin teki çıkıp “Kızımın sıra arkadaşı Kürtmüş, onları ayırın” dediğinde, samimi olarak nasıl karşılık vermesi gerektiğini bilmiyor, ayırıyor. Ya da bir çocuk “Neden şiirde Kürt çocuğu yok” diye sorduğunda.
Kürt illerine atandığında, sınıfta eldiven takanlardan, her Kürtçe lafı kendisine küfür algılayıp cezalandıranlardan, Türkçe bilmeyen çocuklara zihinsel engelli muamelesi yapanlardan söz etmiyoruz sadece. Sınıfta ‘barış sürecini’ tesis etmek bir pedagojik, sosyolojik bilgi gerektiriyor ve raporun önerisi de öğretmenlere bu desteğin sağlanması. Siyasi malzeme edilerek oyalanılsa da Kürt öğrenciler anadilde eğitim hakkını kazandıklarında, eğitim sisteminin ihtiyacı olan geçiş hamleleri de sıralanmış.
Müfredatta küçük tadilatlar yapılmış olabilir, barışa evrilmesi için çalışılan bir çatışmasızlık döneminde olabiliriz, lakin barış fikrinin sınıf evrenine yerleşmesi çok daha uzun zaman ve büyük çaba gerektiriyor. Üstelik sadece Kürt öğrencilerin bulunduğu sınıfların meselesi de değil.
Müfredatta küçük tadilatlar yapılmış olabilir, barışa evrilmesi için çalışılan bir çatışmasızlık döneminde olabiliriz, lakin barış fikrinin sınıf evrenine yerleşmesi çok daha uzun zaman ve büyük çaba gerektiriyor. Üstelik sadece Kürt öğrencilerin bulunduğu sınıfların meselesi de değil.
Pınar Öğünç / radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder