Pages

Çocukların 'yeni' bir cumhuriyete mi ihtiyacı var?



23 Nisan 1920'de bir cuma günü, Ankara'da cuma namazından çıkıp kendinden emin adımlarla aynı yöne doğru kalabalık bir topluluğun yol aldığını gören bir çocuk ne düşünmüştü acaba? Ne düşündüğü bilinmez belki fakat ne düşünmediği tahmin edilebilir belki; savaştan yeni çıkmış ülkenin hayatta kalma şansını yakalayan evlatlarından biri olarak, gördüğü -muhtemelen korktuğu- insanların ona eğlenebileceği, oyunlar oynayabileceği, şarkılar söyleyebileceği bir ülke kuracaklarını ve o günü de çocuklara armağan edeceklerini... Fakat çocuğun biraz daha beklemesi gerekiyordu... Başka bir yaşıtı duyacaktı – belki bir zanaatkarın yanında çıraklık ya da dağ köylerinde çobanlık yaparken-,1929 yılının 23 Nisanında çocuklara adanan bir 'Çocuk Bayramı' ilan edildiğini. 27 Mayıs 1935'te de bir başka yaşıtı -henüz Dersim'de katledilmemişken- öğrenecekti 23 Nisanların 'Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı' olarak kutlanacağını. 1979 yılını UNESCO'nun 'çocuk yılı' ilan ettiğini ve artık kendilerine armağan edilen bu bayramın dünyanın tüm çocukları tarafından kutlanacağı uluslararası bir bayram olacağanı da yine bir başka çocuk -Filistin savaşında binlerce yaşıtı bombalar ve savaş uçaklarının saldırısıyla katledilirken- öğrendi ve '80 darbesinden bir yıl sonra yapılan bir düzenlemeyle '23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı' olarak kutlanacağını bir başka çocuk -yaşı 'kanunen' büyütülerek darbeciler tarafından idam edilen Erdal Eren'i tanımasa da- yasaklanan gazetelerden ya da kapatılan radyolardan değil fakat büyüklerinden öğrenecekti. Son olarak da son yirmibeş yılda devlet tarafından katledilen 600'ü aşkın kürt çocuğu...
Evet bunların hepsi hatta fazlası '1. Cumhuriyet'te oldu. 11 yıllık AKP iktidarı döneminde de (2. Cumhuriyet) hak ihlalleri, ihmal ve istismar vakası sayıları katlandı, katliamlar sürdü; Uğur Kaymaz, Enes Ata, Ceylan Önkol, Yahya Menekşe gibi onlarca çocuk canından olurken, ne failleri soruşturuldu ne de 'devlet şanı' zedelendi. Yani devlet hep katliamcı, inkarcı, halk düşmanı idi. Ne 'çocuk bayramı' çocukların bayramı oldu ne de yaşadıkları hayat kendilerine ait. Köle olarak çalıştırılan, 'böyle kazandık' sözleriyle perdelenip savaşlara gönderilen, aile işçisi olarak tarlalarda çalıştırılan, koyun karşılığı satılan, ölü doğan kız çocuklarıyla bir çocuk mezarlığı olan ülkede hangi siyasal iktidarın ya da hangi 'cumhuriyet'in ne kazandırdığını ne kaybettirdiğini hesaplamak mücadeleler tarihinin diyalektiğine aykırıdır. Sömürge tipi faşizmle yönetilen bir ülkede 'kurulan' cumhuriyet de, 'oluşturulan' koalisyon hükümetleri de toplam açısından bir değişiklik arz etmez; hepsi emek, halk, kadın, çocuk, doğa düşmanıdır. Yazımızın konusu siyasal sistemleri tartışmaya açmak değil ya da siyaseten bakış açılarının eleştirildiği bir konumun dışında bir bellek tazelenmesine ve yönteme dair.
'Cumhuriyet'in yazımıza konu olması bilinenlerin tekrarını yapmak ya da kaba ajitasyonun ötesinde bir söylem biçimini ve iddiayı eleştirmenin gerekliliğine olan ihtiyaç. Eleştirimiz geçtiğimiz günlerde haber.sol.org sitesinde yer alan “Yeni bir cumhuriyet için buluşuyoruz – Türkiye Akp'ye Boyun Eğmiyor” sloganıyla örgütlenen, 29 Ekim günü Kadıköy'de yapılması planlanan bir mitingin propaganda 'malzemeleri'nden birine dair. Mitinge dair hazırlanan ve ilk olarak yayımlanan videolardan ikisi* oldukça dikkat çekici. Videoların ilkinde bir çocuğun 'izleyen' görüntüsünün arkasındaki dış ses çocuğa sesleniyor; “Sana hep susmanı ve çok konuşmamanı söylecekler çocuk...” İktidarın çocuklar üzerindeki gerici ve baskıcı otoritesine karşı çıkmasını ve boyun eğmemesini öğütleyerek sonlanan kısa videoda öğütünü alan çocuk gülümsüyor. Diğer videoda ise yaşça daha büyük olan bir genç yetişkine aynı dış ses, yıkılan hayallerinden ve geleceğinden bahsederek ilkinde olduğu gibi 'yeni bir cumhuriyet için yani gerçekten yaşayabilmek için' boyun eğmemeyi öğütlüyor ve öğütlenen genç gülümsüyor. Çocukların ve gençlerin kendi söyleminin bile dış seslerle ifade edildiği, öğütlendiği geleceği tahayyül edersek kime-nasıl boyun eğ(mey)eceğimizi de görmüş oluruz. Çocukların ve gençlerin zaten alabildiğine edilgenleştirildiği ve bununla birlikte birer vitrin malzemesi haline getirildikleri bir dönemde iyi niyetli çabalar dahi başka bir soruna yol açılabiliyor. Aynı mitinge başka bir örgütlenme alanı olarak katılacak olan Liseli Meclisleri de katılım çağrılarına** 'kazanımlar'dan bahsederek giriş yapıyor:
Evet, bugün 1923'te bu toprakların halklarının omuz omuza verdiği mücadelenin ürünü olan, kız çocuklarının okumasının önüne engel koymayan, tersine küçücük yaşta gelin gidip çocuk sahibi olmasının engellenmeye çalışıldığı, okul sıralarımızda kız-erkek yanyana okumamızın ya da kız öğrencilerin etek giymesinin 'günah' sayılmadığı, derslerimizin içeriğinin 1/3'ünün din dersleri olmadığı, bilimsellikten az çok nasibini almış bir eğitimin verildiği bir Cumhuriyet'te yaşamıyoruz.
Bütün bunlar tam 90 yıl önce kurulmuş bir cumhuriyetin bize kazandırdıklarıydı. Sadece bunlar değildi kazanımları; bu topraklar ilericiliği, aydınlanmacılığı I. Cumhuriyetle elde etti.
Omuz verip siper yoldaşlığı yapanların önemli bir kısmı ise bahsedilen kazanımları, ilericiliği, aydınlanmacılığı elde edemedi. Ne cumhuriyet kurulmadan önce tehcire zorlanan Ermeniler, ne 1934 yılında Trakya'da yaşarken yağmaya uğrayan ve herşeylerini bırakıp İstanbul'a göçmek zorunda kalan Yahudiler, ne 6-7 Eylül'ü yaşayan Rumlar, ne köyleri yakılıp yuvaları yıkılan Kürtler, ne mutlu ne de Türk olanlar ve onların çocukları elde edemedi sayılanları. Yaşananları ve yaşayamayanları yazmaya kalksak ne yer yeter ne de sabır...
İyisi mi bizler, gülmenin gülmek olduğu zamanlar için mücadele edenler "çocukların neşeyle şarkılarını ve türkülerini söyleyecekleri” güne kadar, “uğruna direnilen bir ağacın gölgesinde çocuklar büyüsün diye” sokaklardan, barikat yoldaşlığından başka bir şeye inanmayalım...

cekirdekcocuk.blogspot.com




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder