Site içi arama

Elif bugün okula gelmedi…

Adalet Bakanı geçen hafta “Türkiye’nin tecavüz, çocuk istismarı ve taciz suçları” haritasını açıkladı. Görünen o ki İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin tüm illerinde çocuklar taciz ve tecavüze uğruyor.
Açıklanan verilerin sadece ‘kayda girebilenler’ olduğunu unutmayalım. Malum Türkiye’de yaşıyoruz; tecavüzün, tacizin, işkencenin sınırı da, şiddeti de çok muğlak...
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Mecliste konu bir an evvel araştırılmalı,” diyor.
Meclis zahmet eder, gerekli görür, ciddiye alır, vakit ayırır, durumun vehametine ikna olursa araştırır elbet…
Araştırma sonuçlarında da aslında bunların ‘münferit’ vakalar olduğunu öğrenir, rahatlarız.

Cezaevindeki Çocuklar Neyin Cezasını Çekiyor?


Türkiye'deki cezaevleri dolup taşar, yeni yargı paketleri açıklamaları peş peşe gelirken ironik olarak demokratikleşmenin 'hızlandığı' bir dönemde yine bir cezaevi haberi geldi. Devletin sistematik tecavüz, istismar, işkence ve cinayet mekanları olan cezaevleri son birkaç yılda çoğunlukla çocuk mahkumların yaşadığı kötü muamele olarak adlandırılan olayların 'patlak' vermesiyle gündeme gelir oldu. Cezaevlerinin sindirme misyonu çerçevesinde mahkumların revir hakları yok edilir, işkenceler ve tecritler olağanlaş(tırıl)ırken 2 bini aşkın çocuk mahkum, sayılanların yanı sıra toplu tecavüzler, içerideki çetelerin sömürüsüyle yaşamak zorunda bırakılıyor. Geçtiğimiz yıl Adana'nın Pozantı ilçesindeki cezaevinde çocukların İnsan Hakları Derneği'ne gönderdikleri mektuplarla ortaya çıkanlar Türkiye'nin dört bir yanındaki çocuk mahkumların ortak kaderlerini yansıtıyordu. Diyarbakır Barosu Cezaevi Komisyonu'nun hazırladığı rapor Pozantı'da devletin varlığının kanıtı.

Taş Atan Çocuklar 'İçeri'de
Son beş yılda özellikle kürt coğrafyasındaki protestolarda göz altına alınarak tutuklanan yüzlerce 'taş atan çocuk', cezaevlerinde devletin benzer bir yüzüyle daha karşılaşıyor. Başta Diyarbakır, Adana, Batman ve Mersin illerinden olmak üzere 'yasadışı örgüte üye olmak' suçuyla suçlanıp tutuklanan çocuklar cezaevilerinde ırkçılık ve eril devletin tecavüz kültürüyle baş başa bırakılıyor.
Geçtiğimiz günlerde ise İzmir'de bulunan Şakran Cezaevi'ne gelen şikayetler üzerine incelemeler yapmak üzere giden Çağdaş Hukukçular Derneği çocuk mahkumların sistematik olarak işkence gördüklerini ve çocuk mahkumların tecavüzle tehdit edildiğini ve bir çoğunun da tecavüze uğradığını belirten bir rapor hazırladı. Cezaevlerinin basına yansıyan konforlu görünümünün yerle bir olduğu işkence ve tecavüz vakaları gerici ve yandaş basın tarafından ört bas edilmeye çalışılsa da Şakran Cezaevi'nde yaşananlar hakikati tekrar görünür hale getirdi. Pozantı Cezaevi'nde işkenceye ve tecavüze mağruz kalmış çocuk mahkumların durumunu gizleyemeyen Adalet Bakanlığı, Pozantı'daki çocuk mahkumları Şakran Ceaevi'ne ve diğer cezaevlerine nakil ettirerek konunun kapanması için yoğun çaba harcamıştı. Şakran Cezaevi'nde çocukların mağruz kaldığı durumları raporlayan Çağdaş Hukukçular Derneği ve Gündem Çocuk Derneği'nin sunduğu veriler 'içeri'de yaşananların boyutlarını göz önüne seriyor.

Sadullah Ergin Benim Arkadaşım
Pozantı Cezaevi'nden nakil edilmiş çoğu Mersinli çocuk mahkumlara bizzat cezaevi müdürü tarafından şiddet ve kötü muamele uygulanıyor. Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in arkadaşı olduğunu söyleyen cezavei müdürü odasında bulunan Atatürk posterini göstererek 'benim arkam sağlam, bana kimse dokunamaz' diyerek çocuklara işkencenin önünü açıyor.

Çocuklar 'kurtulmak' İçin İntihar Ediyor
Çocuklar deterjan içerek intihara teşebbüs ediyor ya da kendilerine zarar vererek nakil olmaya çalışıyorlar. İntihara teşebbüs eden çocuklar Birkaç gün revire kaldırıldıktan sonra tekrar cezaevine gönderilyor.

Sistematik İşkence
Şakran Cezaevi 1. Müdürü Emrullah ve 2. Müdür Ercan tarafından ve bu müdürlerin gözetiminde gerçekleşen ağır işkence, dayak, cinsel tacizve tecavüz olaylarının yaşandığı Şakran Cezaevi'ndeki 15 ve 16 yaşlarındaki iki çocuktan alınan bilgilerle taspit edildi. Çocuklar 'süngerli oda' olarak tabir edilen odada kameralar kapatılarak saatlerce kaba dayaktan geçiriliyor. Cezaevi 2. Müdürü olan Ercan çocukları hortumla dövüyor.

Irkçılık Şakran'da Sürüyor
Şakran Cezaevi'nde bulunan İzmirli çocuklara nispeten daha iyi davranan cezaevi yönetimi Pozantı'dan nakledilen çocuklara karşı ırkçı propanga yapıp akran şiddetini körüklüyor. Vücutlarında üç hilal dövmesi bulunan çocuklar nakille gelen çocuk mahkumlara fırsat buldukça saldırıyor ve tehdit ediyor.

Cezaevi müdürü bizaat çocukları 'cinsel koğuşa göndermekle' tehdit ediyor. Telefonda yakınlarıyla görüşen çocuklar cezaevi koşullarından bahsetmeye kalktıklarında telefon kesiliyor ve ceza alıyorlar, jandarmalarca ağır şekilde darp edilen bir çocuk mahkum tedavi görmeden 50 gün boyunca hücrede bırakılıyor, çocuklar cezaevinde yaşanılanları dışarıya aktarmak istediklerinde aileleri tarafından da ceza almaları endişesiyle engelleniyor, çocukların neredeyse hepsi uyku hapları sayesinde uyuyabiliyor ve ciddi psikolojik sorunlar yaşıyor.

Şefkatli Devlet Çocuklarını Koruyor mu?
Adalet Bakanlığı bünyesinde geliştirilen Ceza İnfaz Reformu'nun internet sitesine girerseniz koskoca puntolarla sizi şu söz karşılıyor: “Ceza İnfaz Reformu'na bir bakın. Tek kaybedeceğiniz önyargınız” Adalet Bakanlığı'nın övünerek bahsettiği cezaevlerindeki rehabilitasyon çalışmalarında ise şu başlıklar göze çarpıyor; “Ankara'da Opera, Kırşehir'de Çocuk İhmal ve İstismarı Sempozyumu , Tarsus'ta İnsan Hakları ve Vatandaşlık Hakları Konferansı” Önyagılardan kurtulması gerekenler, bu önyargıları üreten ırkçı, faşist ve gerici kafaları taşıyanlardır. Bizlerin haklı önyargılarımız var: Cezaevleri devletin ve siyasi iktidarın sindirme, taciz ve tecavüz merkezleridir.

Çocuklar Neyin Cezasını Çekiyor?

Hangi insan ne suç işler de sistematik biçimde dayağı, işkenceyi, cinsel tacizi ve tacüvüzü hak eder? Çocuklarının geleceğini her şeyin üstünde gördüğünü söyleyen bir toplum neyle bu kadar afyonlanır ki görmez duymaz olur Ceylan'ın, Ahmet'in, Uğur'un, nicelerinin ve cezaevlerindeki 2 bini aşkın çocuğun sesini, yaşadıklarının insanlıkta yarattığı çatırdamayı. Demkratikleşme ve kürt sorununda çözüm yalanlarıyla halkı kandırmayı kendine görev edinmiş AKP ve AKP'nin anayasa şakşakçıları cezaevlerindeki çocuk mahkumların yaşadıklarını görmezden gelerek failin bir parçasını oluşturuyorlar.

Çekirdek Çocuk 

Şakran Cezaevi’nde cezaevi müdüründen çocuklara tehdit: Sizi cinsel koğuşa göndereceğim

İzmir Şubesi, İzmir Aliğa Şakran Ceza ve İnfaz Kurumları Kampusu’nde bulunan Çocuk ve Gençlik Cezaevi’nde çocuk mahkumların maruz kaldığı cinsel şiddet,  şiddet ve  tecavüz iddialarını rapor etti.
Gündem Çocuk Derneği- Çocuk Hakları Merkezi’nin raporuna göre,  Şakran Cezaevi’nde çocuklara 60 güne varan hücre cezaları veriliyor. Cezaevi müdürü, “Sizi cinsel koğuşa göndereceğim”  diyerek çocuklara gözdağı veriyor. Cezaevi’nde Pozantı rezaletin ortaya çıkmasından sonra kapatılan Pozantı Cezaevi’nden gelen Mersinli çocuklara özellikle işkence ve kötü muamele var.  Gündem Çocuk, cezaevlerinde kaygı uyandıran  ‘etnik köken’  baskısına dikkat çekiyor ve “Cezaevi’ndeki çocuklar ırkçı şiddetten korunmalıdır” diyor.

Hayat Bilgisi ...

Hayat Bilgisi, ilkokulların ilk üç sınıfında mihver (önemli, eksen, temel ders) olarak okutulan dersin adıdır. Hayat Bilgisi dersi, okul eğitiminde alınan tüm derslerin omurgasını oluşturur. Dersin asıl amacı, okula başlayan çocuğa kendisini, sosyal hayatı, doğayı ve bunlar arasındaki ilişkileri basitten karmaşığa doğru kavratmaktır. Diğer bir amacı da akademik öğrenme düzeyine erişmemiş yaştaki çocukları ileride karşılaşacakları diğer disiplinlere hazırlamaktır. Ders, kavramlara başvurmadansosyaledebiyat, matematik, fen bilimleri konularının temel yaklaşımlarının öğrenci tarafından sezgi yoluyla öğrenmesini sağlar.

ABD'de son 5 ayda 71 çocuk ateşli silah nedeniyle öldü

ABD'de sadece son 5 ay içinde 71 çocuk ateşli silahla vurulma sonucu hayatını kaybetti. Çocukların 40'ı kaza sonucu hayata veda ederken 31'i ise saldırı sonucu öldü. Vakaların çoğunun yeni silah yasasına karşı olan güney eyaletlerinde meydana gelmesi dikkat çekti.
Kaza sonucu ölen çocukların birçoğu yakınlarına ait silahlarla oynarken kendini vurdu. Geçtiğimiz günlerde Florida'nın Tampa şehrinde, amcasının silahıyla oynayan 3 yaşındaki Jadarrius Speights bunlardan biri. Salonda bulunan ve amcasına ait olduğu bildirilen silahı kurcalayan Speights, kısa süre sonra yanlışlıkla kendini vurdu. Speights olay yerinde hayatını kaybetti. 
Kansas şehrinde yaşayan 4 yaşındaki Trinity Ross, oyun arkadaşı tarafından evlerinin salonunda bulunan ve babasına ait olduğu belirtilen silahla yanlışlıkla vurularak öldürüldü. Ohio'da Alexandra Brown (10) ise babası tarafından vurularak öldü. Baba tutuklandı.

Bir Pozantı daha...

Antalya L Tipi Cezaevi'nden bir ay önce tahliye olan ve ismini vermek istemeyen bir yurttaş, M.L.B. ve Pozantı'dan Antalya'ya sevkedilen S.Ö. adlı çocukların hem önceden kaldıkları çocuk koğuşunda hem de 18 yaşını doldurmalarının ardından alındıkları yetişkinler koğuşunda, defalarca tecavüze uğradıklarını iddia etti. 

2012 yılında Pozantı M Tipi Cezaevi'nde "vahşet" olarak nitelendirilen çocuklara yönelik taciz ve tecavüz uygulamalarının hafızalardaki yeri henüz tazeyken, cezaevlerinde yaşanan taciz ve tecavüz iddialarından bir yenisi de Antalya L Tipi Cezaevi'nden eklendi. 

R.Ç. Cinayetinde Suçu Baba Üstlendi

Diyarbakır'da eşcinsel olduğu için öldürülen R.Ç. davasında, sanık baba suçu itiraf etti. SPoD LGBT avukatları, "Bu babanın tek başına işlediği bir suç değil, suça amcalar da ortak" diyor.
Diyarbakır'da eşcinsel olduğu için 17 yaşında öldürülen R.Ç.'nin babası ve iki amcasının ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasıyla tutuklu yargılandığı davanın beşinci celsesinde sanık baba suçu üstlendi.

Oğlunun ölümünden sorumlu patrondan şikayetçi olmadı


Adana’da, 13 yaşındaki Ahmet Yıldız'ın başının plastik enjeksiyon makinesine sıkışması sonucu öldüğü fabrikanın sahibi 30 yaşındaki Ali Koç'un yargılamasına devam edilirken, baba 51 yaşındaki Mustafa Yıldız maddi ve manevi zararlarının karşılandığını belirterek sanıktan şikayetçi olmadı.
Olay, 14 Mart 2013'de merkez Yüreğir İlçesi Keresteciler Sitesi'ndeki Koç Plastik'te meydana geldi. İlkokul 7'nci sınıf öğrencisi Ahmet Yıldız, okuldan arta kalan zamanlarda plastik fabrikasında çalışmaya başladı. Yaklaşık 2 ay çalışan Ahmet Yıldız'ın başı, numuneleri almak isterken plastik enjeksiyon makinesine sıkıştı. Yaralanan çocuk, işyeri sahibi Ali Koç tarafından Adana Devlet Hastanesi'ne götürüldü. 

Allah'ın takdiri Ahmet Yıldız'ın katilini affettirir mi?


Adana'da okul harcamalarını karşılamak için çalıştığı plastik fabrikasında geçirdiği iş kazası sonucu yaşamını yitiren Ahmet Yıldız hakkındaki dava görüldü. 14 Martta meydana gelen olayın ardından iş yeri sahibi Ali Koç, Ahmet' bir arabanın çarpıp kaçtığını iddia etmişti. Ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren Ahmet'i hastaneye getiren iki kişinin verdiği ifadeler çelişkili olmasının ardından Ahmet'in doktoru durumun trafik kazası değil 'iş kazası' olduğu yönünde rapor tuttu. Bilirkişi raporunda da iş yeri sahibi Ali Koç'un tam kusurlu olduğu belirtilince 'patron' tutuklu olarak yargılandı. 

Okul temizliği öğrencilere: Hem ‘zorunlu bağış’, hem ‘zorunlu hizmet’

Ankara’nın Keçiören ilçesindeki İncirli Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde öğrenciler, okullarının tuvaletlerini temizlemeye zorlanıyor
Okullardaki temel hizmetlere bütçelerden ayrılan payın, eğitimdeki piyasalaştırma politikaları doğrultusunda asgari düzeye indirilmesiyle birlikte ortaya çıkan sorunlar, veliler ve öğrencilerin işçileştirilmesiyle çözülmeye çalışılıyor. Velilerin okulların temizliğini yapmaya zorlanmasının ardından Ankara Keçiören’de öğrenciler de okullarının temizlik işlerini yapmaya başladı.

Çocuklar ve Hekimler Hukukun Zor Aracı Değildir!

Değerli basın emekçileri,
Öncelikle Edirne’de meslektaşımız Prof.Dr. Gürcan Altun’un, çocuk haklarının ve meslek etiğinin yargılandığı davada bizleri yalnız bırakmadığınız ve toplumsal farkındalık konusundaki değerli çabalarınız için teşekkür ederiz
Bildiğiniz gibi, 09.05.2013 tarihinde ilk duruşması yapılan dava karar duruşması için 23.05.2013 tarihine ertelenmişti. Bu dava Edirne’de adli tıp uzmanlarının çocuk haklarını ve meslek etiğini savunmak zorunda kaldığı ikinci dava...

Çocuklar ölüyor!


Ahmet Yıldız, 13 yaşındaydı. 14 Mart’ta Adana ’da okul harçlığını çıkarmak için çalıştığı fabrikada pres makinesine sıkışarak öldü. Serkan Altunay, okula gidemiyordu, çalışması gerekiyordu çünkü. 16 yaşında çalıştığı inşaattan düşerek öldü. Muharrem Ceylan, 16 yaşındaydı. Tersanede çalışıyordu, elektrik akımına kapıldı, can verdi. Hakan Oğuz, 18 yaşında, hâlâ bir çocuktu. Çalıştığı fabrikada kafasının üzerine düştü, hayatını kaybetti. Metin Turan, tersanede raspacı olarak çalışıyordu, diğerlerine göre “ağabey” sayılabilirdi belki. 19’undaydı! İskeleden denize düştü, boğularak öldü. 

Eğitim Sen 'Çocuk Emeği Sömürüsü ile Mücadele' Çalıştayı Gerçekleştirecek

Eğitim Sen'in çağrıcılığıyla düzenlenecek olan çalıştayda çocuk emeğinin sömürüsü, tarım işçiliğinde çocuk emeği ve eğitimin çocuk emeği ile ilişkisi tartışılacak. Eğitim Sen'in sitesinden yayınladığı çalıştayın çerçevesi ve programı:

Kürt çocuklarına ölümü aşıladılar

MHP’li eski Sağlık Bakanı Osman Durmuş döneminde Urfa, Diyarbakır ve Batman’da yapılan ‘kızamık aşısı’ binlerce çocuğun sakatlanmasına ve ölümüne yol açtı. Aileler feryat ediyor: Çaresizce çocuklarımızın ölümünü bekliyoruz.
Sadece Urfa’da kızamık mikrobunun yol açtığı bir hastalık olan SSPE hastası 500 çocuğun bulunduğunu söyleyen Urfa SSPE Hastaları Dayanışma Derneği Başkanı Feyyat Kaya, “Sadece sıvı ile besleniyorlar. Puding, muz, şeftali, süt gibi şeyler veriyoruz” dedi.

Ay Ülkesine Yolculuk


Küçük yanaklarına sıcacık bir öpücüğün değmesiyle uyandı çocuk. Bu her gün annesinden önce onu öpen, kucaklayan güneşti. Usulca kalktı yatağından annesinin yanına gitti. Hemen babasını aradı gözleri ama o çoktan gitmişti. Çocuk babasını her sorduğunda annesinin yüzünde ve ela gözlerinde o sevmediği tedirginlik çizgilerini görürdü. Bazı geceler annesiyle babasının seslerini duyardı; annesi kızardı babasına, korktuğunu söylerdi. Çocuk hep merak ederdi annesinin neden korktuğunu.

Çocuk o gün kahvaltısını yapıp dışarıya oyun oynamaya çıktı ve gizlice maden ocağını seyrettiği yere gitti. Her gün maden ocağını seyretmeye gider kocaman bir kayanın üstüne çıkıp ocağı seyrederdi. Kocaman kara yüzlü adamlar yer altına giriyorlardı; çocuk yeraltını çok merak ediyordu. O adamlar orada nasıl hava alıyorlardı, güneşleri var mıydı orada, yemekleri var mıydı? Çişleri gelince nereye yapıyorlardı? En çok merak ettiği şey ise karanlıktan korkup korkmadıklarıydı. Sorularına cevaplar bulamadıkça hayaller kurardı çocuk. Orada bir ülke vardı, babası da oraya çalışmaya gidiyordu. Orada uzun boylu dev bir kral vardı. Ülke çok karanlıktı bu yüzden oraya ay ülkesi diyordu, hatta çoğu gece ay’a şaşıyordu yer altı ülkesini bırakıp neden buraya geliyor diye! Babası ve arkadaşları ne yapacaklardı ay olmadan? Bazen babasına “Güneş bizim, ay sizin” diyordu. Babası anlamıyor sadece gülüp geçiyordu. Çocuk ay ülkesine gitmek istiyordu hep ama karanlıktan korkuyordu.


Minik ellerini çenesine dayamış hülyalar arasında gidip gelirken birden yeraltından birilerinin çıktığını gördü, aralarında babası da vardı burada olduğunu bilse kim bilir ne kadar kızardı. İyice sindi olduğu yere, seyretmeye devam etti. Bu kez unutup hayallerini babasına takıldı gözleri. Evdeki babasına benzemiyordu bu adam yüzü kömür karasıydı, gözleriyse kan çanağına dönmüştü, sanki biraz daha kızarsa hiç görünmeyecekti kahverengi noktaları. Çocuk babasına dokunmaya korkardı çoğu zaman, dokunsa babasının canı yanacak sanırdı. Ellerindeki yaralar ve nasırlara dalardı gözleri birde ne kadar yıkansa da çıkmayan kara lekelere. Annesi krem sürerdi babasının ellerine o tedirgin gözleri kedere dönerdi. Çocuk ansızın kopardı düşlerini anne ve babasından, buna sebep bir dost gibi omzuna dokunan akşam rüzgârıydı. Köylerinde akşamları hep böyle bir rüzgâr eserdi. Bazen öyle sert eserdi ki uçacağından korkup koşarak eve dönerdi.

Gökyüzüne çevirdi başını sabah ona gülen güneş oyunu yarım kalmış bir çocuk gibi asmıştı yüzünü. Bulutlar telaş içinde koşup duruyorlardı sağa sola, bir yaprak koşarak gelip geçti yanından yaprak sanki onunla oynamak istiyordu, rüzgâr yaprağın elinden tutup ona halkalar çizdiriyor çocuğun yanına yaklaştırıp geri kaçırıyordu. Rüzgâr ve yaprak deli gibi koşup duruyorlardı ama çocuk her gün yaptığı maden ocağı seyrini bozmak istemiyordu. Ansızın bir gürültü koptu uzaklardan. İki bulut kavga ediyordu. Güneşi kızdırıp evine kapatmışlar ve öfkelerinden ortalığı karanlığa boğmuşlardı. Ne yapacağını bilemedi çocuk. Birazdan kavga ettiklerine ağlayan bulutlar gözyaşlarını yeryüzüne göndereceklerdi. Hemen sığınacak bir yer bulmalıydı; maden ocağına ilişti gözü. Ortada kimseler yoktu koşarak maden ocağına girdi. Bir kulübe vardı ama içinde birkaç adam hararetli bir sohbete dalmışlardı. Sonra aklına bir fikir geldi buraya kadar gelip de ay ülkesine gitmemek olmazdı, hem buna babası da çok sevinirdi, izinsiz geldiği için kızardı belki ama sürpriz yaptığı için mutlu olurdu. Aniden sırtında bir el hissetti çok korktu ve yavaşça arkasını döndü, kocaman bir adamla karşılaştı;

“ Bu ay ülkesinin kralı şimdi beni zindana attıracak, belki de bir daha hiç bırakmaz.” dedi
“ Sen kimsin ne arıyorsun burada?“dedi adam
“ Ben babama sürpriz yapmaya geldim, benim babam sizin ülkenizde çalışıyor, adı da 
Mehmet.”
“ Ülkemizde mi! Sen bizim Mehmet ustanın oğlusun herhalde, burası senin için tehlikeli hadi çabuk evine git, bulut çürüdü birazdan sağanak başlar, hadi bakalım” dedi ve gitti.

Ama adam tehlikeli deyince daha da meraklandı çocuk, adam gözden kaybolunca tekrar ocağa döndü ve ay ülkesine gizlice girmenin bir yolunu bulmak için bakınmaya başladı. Gözü kocaman bir sandığa ilişti kapağını açtı içinde bir sürü çuval ve tanımadığı bazı eşyalar vardı; sandığın içine saklandı. Az sonra birkaç adam gelip sandığı kucakladılar ve ülkenin girişine doğru götürmeye başladılar, bunlar kralın askerleri diye düşündü çocuk. Askerlerle birlikte ay ülkesine inmek için asansöre bindiler yolculuk başlamıştı. İniyor, iniyor, iniyorlardı! Ellerindeki ve şapkalarının üstündeki fenerler her yeri aydınlatmıyordu, sandığın içinde de zaman geceydi. Çocuk korktu ama babasına gittiği için korkusunu yenmeyi başardı. 


Sonunda küçük bir sarsılmayla durdu asansör ve kralın askerleri sandığı küçük bir odaya bırakıp gittiler. Çocuk sandıktan çıktı çok mutluydu kralın hazine sandığına girebildiği için çok şanslı olduğunu düşündü. Etrafa göz attı ay ülkesi gerçekten çok karanlıktı duvarlara dokunmaya başladı elleri simsiyah oldu, bu kömürdü ocağın dışında da vardı bunlardan demek ki ay ülkesinin sarayının duvarları kömürden yapılmıştı. Aniden odanın dışından gelen seslere kulak kabarttı, birileri bir yerlere vuruyordu çok güçlü ve ürkütücü bir sesti bu! Küçük odadan dışarıya çıktı ve gökyüzüne baktı; ay yoktu, yıldızlarda gelmemişti. Bir kaç adamın sesini duydu ve hemen gizlendi, kralın nöbet tutan askerleriydi bunlar. Askerler gidince yoluna devam etti, belki de daha sarayın içindeyim düşündü. Nerede olduğunu soracağı tek kişi babasıydı, onu bulmalıydı bir an önce. Tek tek odalara bakmaya başladı askerlere görünmemeye çalışarak. Odalar çok küçüktü, çoğunda askerlerin nasıl durabildiğine şaşırdı.
Odaların çoğunda duvara yapışmış tahtalar vardı. Sarayı hiç beğenmedi çocuk ve içten içe krala kızmaya başladı. Sonra tren raylarına benzeyen raylar gördü ve onları takip etmeye başladı. Çok hoşuna gitmişti bu raylar. Birden babasının sesiyle irkildi, babası; “grizu” diye bağırıyordu. Grizu kralın askerlerinden biri olmalıydı, ya da babasının emrinde çalışan bir işçi. Çocuk hızla babasının sesinin geldiği yöne doğru koşmaya başladı birilerinin de ona doğru koştuğunu gördü, aralarından biri çocuğu kucaklayıp koşmaya devam etti. Adamın güçlü kolları biraz gevşeyince kafasını çevirip baktı ve adamın babası olduğunu fark etti. 

“Burada ne işin var” diye sordu babası.
“Sana sürpriz yaptım baba. Ay ülkesine geldim ben tek başıma, ama sarayınız hiç güzel değilmiş, dışarısı nasıl bu ülkede baba, güzel mi? Bizim köydeki gibi çiçekler var mı?
Babasını soru yağmuruna tutmuştu ama cevap alamıyordu, onda hiç görmediği bir hal vardı annesinde gördüğü o tedirginlik çizgileri kaçıp babasına gelmişti sanki!
“ Bu ülke çok sıcak baba, baksana nasıl terledim” dedi.
Babası hiç cevap vermiyordu izin almadan geldiği için kızgın olduğunu düşündü. Askerlerden biri koşarak yanlarına geldi ve babasına bir telsiz verdi. Babası birileriyle konuşuyordu. Anlayamadığı şeyler söylüyordu, ama çok hoşuna gitmişti bu durum bir maceranın içinde olduğunu anlamıştı.
“Beş yüz metredeyiz. Batı damarında yoğun şekilde gaz sızıntısı var. Evet, biz doğu damarının yeni açılan dinlenmek için kullandığımız galerisindeyiz, sıcaklık otuz sekiz derece oğlum nasıl yaptıysa aşağıya inmiş, hemen asansörü göndermeniz gerekiyor, nasıl olur bu! Nasıl halledemezsiniz. Peki bekliyoruz, acele edin çok acele edin” dedi ve telsiz sustu.
“Baba beni dışarı çıkarsana, bu ülkede park var mı? Hadi gidip parkı bulalım”
“Gideceğiz oğlum beklememiz gerekiyor, gelip alacaklar bizi şimdi”
“Neden hemen göndermiyorlar” dedi askerlerden biri
“Halatlardan biri kopmuş tamir etmeye çalışıyorlarmış” dedi çocuğun babası.
Adam kucağındaki çocuğun uykusunun geldiğini fark etti. Grizunun etkisi olduğunu anladı ve hemen krala telefon etti. Bir süre daha gelemeyeceklerini söylüyordu kral, babası bağırıyordu, çok şaşırdı çocuk. Babası nasıl oluyor da krala bağıra biliyordu, demek ki babası kraldan daha kıdemliydi. Mavi gözleriyle babasına bakıp hınzırca güldü. Sonra öksürmeye başladı, babası ve askerlerde öksürüyordu. Çocuğun boğazı yanıyor, gözleri acıyor, giderek soluk alması güçleşiyordu. Babası bağırmaya başladı, gene onu ilk defa bu kadar kızgın görüyordu. Çocuk gerçeği anlamıştı artık, kral babasıydı. Giderek daha az duyuyordu babasının sesini. Çocuk grizuya kızmaya başlamıştı, kaç saattir bekliyorlardı çok geç kalmıştı, babasından aldığı güçle;
“Grizu asker hemen buraya gel” diye bağırdı. Babası ve askerler şaşırmış bir halde birbirlerine baktılar ama kimse tek kelime etmedi. Babası bağırmayı kesmişti, askerler odanın kapısını bir şeylerle kapatmaya çalışıyorlardı, telsiz başka bir adamın elindeydi ve adam küfürler yağdırıyordu karşı tarafa, babası çocuğu alıp odanın en dibine götürdü, giderek daha sımsıkı sarılıyordu çocuğa.
“Baba bizim ülkemize gitmek istiyorum. Burası çok sıcak bunaldım, uykumda geldi. Sen kral değil misin? Askerlerine söyle bizi ülkemize götürsünler, güneş ülkesine.” dedi yarı uykulu halde mırıldanarak.
Babası hiç konuşmuyordu. Sadece ağlıyordu, babası ilk kez ağlıyordu. Minik elleriyle babasının kömür karası yüzünü sildi. Yaşların süzüldüğü yerler küçük dereleri andırıyordu, babasının ince boynu ise bir şelaleydi yaşlar aşağıya atlıyorlardı kahkahalar atarak.

“Baba neden ağlıyorsun? Grizu gelmedi diye mi? Belki bir işi çıkmıştır.”

Ortalık çok sessizdi maden ocağı konuşmuyordu artık. Baltalar, çekiçler muhabbeti kesmişlerdi. Çocuk minik parmaklarını babasının gözyaşlarının önüne siper etti. Annesi halı yıkadığında suyun önünü böyle keser küçük derecikler yapardı. Birden çocuğun minik eli çekildi dereciğin önünden ve babasının kömür karası kolunun üstüne düştü. Ocak ilk defa bir çocuk bedeni almıştı midesine, alışık değildi buna. Ocakta şaşırmıştı bu işe askerlerde.
Yarım saat sonra asansör indi aşağıya ve alıp ay ülkesi insanlarını güneş ülkesine çıkardı. Rüzgâr ve yaprak koşarak gitmişlerdi uzak diyarlara, kavga eden bulutlar güneşten özür dileyip ufka çekilmişlerdi. Toprak çatlayıncaya kadar su içmişti bugün. Çocuğu ay ülkesinden döndüğünde her gün karşılayan güneş karşılamıştı gene, anlından öpüyordu çocuğu uyansın diye ama o uyanmıyordu. Hüzün çığlıkları atarak çocuğu selamlayan bir kuş sürüsü geçiyordu ocağın üstünden. Sonbahar az ötedeydi peşleri sıra geliyordu kuşların. 


Kuşlar soluk soluğa bahara koşuyordu, güneş ülkesinde başka bir semte. Kuşların ardından gökyüzünde beyaz bir tüy süzülmeye başladı ocağın üstüne doğru.Usulca indi yere ve babasının kucağında mışıl mışıl uyuyan çocuğun 

yanağına kondu.

Ceylan Alas / cekirdekcocuk.blogspot.com


*2011 Madenci Edebiyatı Yarışması Mansiyon Ödülü

Çocuk teşviki ve kadınlar çalışmalı aynı pakette

Bir yandan 'Kadınların çok çocuk doğurmasını', diğer yandan da 'kadınların çalışmasını' teşvik edecek paket üzerinde aylardır çalışan hükümet çıkmaza girdi. Çünkü, çocuk teşviği kadınları çalışma hayatından, çalışmak da çocuk yapmaktan uzaklaştırıyor.

Çocuk Tiyatrosu Nereye Gidiyor?

Çocukların hangi tiyatroya ihtiyacı var? Ve bu tiyatro nasıl yapılmalıdır ki çocuklar ona ihtiyaç duysunlar?  Öncelikle söz edilmesi gereken mevzu çocukların sanatsal ve kültürel hakları olduğudur. Yani onlar için, onlarla birlikte yapılabilen bir sanatsal etkinliği üretmek. Bu sanatsal etkinlik çocuklara birey olma hakkını ve onlara yarının izleyicileri olmadıklarını bizzat bugünün izleyicileri olduklarını hissettirmekle yükümlüdür. Şimdiyi unutup geleceği planlamak da neyin nesi? Birkaç iyi topluluğun dışında önümüzdeki tablo pek iç açıcı değil. Türkiye’ de Çocuk tiyatrosu denilince akla ilk ticari bir atmosfer,  öğretici olma kaygısı, bitse de gitsek diyen oyuncu bıkkınlığı ve ‘insanı insana hayvanla anlatma sanatı’ formülü geliyor. Bu da sanatın aleyhine işleyen bir kısırdöngü. 

“Bu okul bizim, bizim kalacak”

4+4+4 ile okulları İmam Hatip’e dönüştürülen Bursa Yıldırım halkı yaptığı basın açıklamasında okullarını bırakmayacaklarını söyledi


Bursa Yıldırım Ortabağlar Mahallesi’nde yapılan okul dönüşümleri ile bütün ilkokullarını kaybeden mahalleliler, 17 Mayıs’ta Yıldırım Belediyesi İlkokulu ve Ortaokulu önünde basın açıklaması yaptı.
Basın açıklamasını okuyan velilerden Songül Yıldırım, Yıldırım Belediyesi İlkokul ve Ortaokulu’nun 2013-2014 eğitim yılında İmam Hatip’e dönüştürüleceği söyledi. Yıldırım, Ortabağlar Mahallesi’ndeki diğer okulların dönüştürülmesinin ardından mahallede hiç ilkokul kalmayacağını belirtti.

Çocuğun geleceğine 'dokunmak'


Bir çocuğun bedenine dokundurmama hakkı vardır. O ifade edemese de vardır. Bunun ayrıca yazılı bir kural olması da gerekmez.

Genç Silahlar


Sağlıklı yaşam taraftarı bir insan ve bir yaşam koçu olarak, politik meseleler hakkında nadiren konuşurum, farklılıklarımızı dile getirmek yerine, uyum içinde yaşamamızı desteklerim. Ancak birkaç hafta içinde ikinci kere bir çocuğun diğer bir çocuk tarafından öldürüldüğü haberlerini gördüğüm zaman, bu konuda konuşma gereği hissettim.

“Crikett” in ne olduğunu öğrenmem bende bardağı taşıran son damla oldu. Crickett piyasada pek çok benzeri bulunan, çocukların kullanabileceği boyutlarda bir tüfek. Bu tüfek kızlar için pembe renkli bile olabiliyor ve kutunun içinde hikaye kitabı ve tüfek tutan minik bir böcek biblosu gibi aksesuarlarla birlikte geliyor. Kentucky’de hediye olarak bunu alan 5 yaşında bir çocuğun yanlışlıkla 2 yaşındaki kız kardeşini öldürmesine sebep olan bu oyuncağın (!) ismi “İlk Tüfeğim”. Aynı haftanın başında da Alaska’da 5 yaşında bir kız çocuğu 8 yaşındaki abisi tarafından bu silahla vurularak öldürülmüştü.

Çocuk kitabında skandal: Hayvanlara dönük şiddet özendiriliyor

Altı ve yedi yaşındaki çocuklar için hazırlanan bir okuma kitabındaki okuma parçaları pes dedirtti. Nasrettin Hoca fıkralarının derlendiği kitapta yer alan hayvanlara yönelik şiddet içerikli hikayeler tepki topladı.
Birleşik Tomurcuk Yayınevi tarafından basılan ve birinci ve ikinci sınıflara yönelik olarak hazırlandığı söylenen “çocuk kitabında” yer alan okuma parçaları adeta pes dedirtti.

Çocuk İşçi Hayatını Kaybetti

Manisa'da 4 gün önce özel bir tavuk işletmesinde, yıkama kazanını temizlediği sırada dengesini kaybederek içine düşen ve ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan genç işçi hayatını kaybetti.

Olay, 10 Mayıs Cuma günü Manisa merkeze bağlı Yunt Dağı bölgesindeki Çamköy yakınlarında bulunan özel tavuk işletmesinde meydana geldi. Yaklaşık üç ay önce kardeşi Ahmet Yıldız (15) ile birlikte tavuk işletmesinde işe başlayan Bayram Yıldız (16), tavuk kesim işleminin ardından tavuk yıkama makinesi olarak bilinen kazanı temizlemek isterken dengesini kaybederek içerisine düştü. Yaklaşık 40 dakika boyunca kalp masajı yapılan Bayram Yıldız, daha sonra ambulansla Manisa Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Hastanede yoğun bakım ünitesine alınan Yıldız, yapılan tüm müdahalelere yaşam mücadelesini kaybetti.

manisada bugün

Suriyeli küçük Hira: Bağırsa dünya duyar mı?


Geçen yıl bu aylarda, Hatay Reyhanlı’da Hira ile tanıştığımızda henüz üç aylıktı. Bir evin giriş katında, taş zeminin üzerine atılmış minderlerden başka eşyası olmayan bir odada annesinin kucağında etrafı izliyordu, sessizce.
Teyzesinin, merdiven altından bozma seyyar mutfakta demlediği çayı içerken, annesinin gözyaşları içinde anlattıklarını dinliyorduk aynı sessizlikte.
Yakın bir arkadaşımın amcası olan tercümana  “mülteci kadınları ziyarete etmek istiyoruz, bize tercümanlık yapar mısınız?” dediğimizde, biraz canı sıkılmış ve “ama onlar Selefilerin kadınları, biliyorsunuz değil mi?” diye sormuştu.

Çocuk Edebiyatı ve İdeoloji


Çocuk gerçekliği”, çocuk edebiyatı alanında çok yaygın olarak karşımıza çıkan kavramlardan biridir. Çocukluk olgusu bu kavram üzerinden anlatılırken pedagoji ile ilişkilendirilir. Yunanca kökenli olan, paid (çocuk) ve ago (yönetmek) sözcüklerinden gelen pedagoji sözcüğü her ne kadar “çocuk bilimi” demek olsa da bizim dilimize “eğitim bilimi” olarak geçmiştir. Kavram, ister çocuğa gönderme yapsın, isterse eğitime, pedagoji deyince aklımıza çocuğun yetişkin olma yolculuğundaki eğitim-öğretim süreci ve bu süreçte kendini inşa etmesi gelir. İlk başlarda psikolojinin bir alt dalı olan pedagoji 19. yüzyıl sonlarına doğru bağımsızlığını ilan etmiştir. Türkiye’deki çocuk edebiyatı tartışmaları, çocuk gerçekliği ve pedagoji kavramları üzerine temellendirildiği için böyle bir girizgâhı gerekli buldum. Çünkü Türkiye’deki çocuk edebiyatı ana akım söylemi bu kavramlarla, özellikle de pedagojinin “yönetmek” kökeni ile yakından ilgilenir. Biz yetişkinler her ne kadar çocuğun nesne değil de “özne” olarak görülmesi konusunda hemfikir olsak da gerek eğitim sürecinde, gerekse kültürel metinlerde onu yönlendirip yönetmekten kendimizi alıkoyamayız. O yüzden çocuk edebiyatı yapıtlarında da çoğunlukla bu konuya takılıp çocuk gerçekliği kavramını bu bağlamda yorumlarız.

‘Katillerden hesap soracağız!’ diyen dört liseli gözaltına alındı


Reyhanlı patlamalarının ardından Ankara’daki Dışişleri Bakanlığı önünde “Katillerden hesap soracağız pankartı açan ve bakanlığa girmek isteyen 4 Liseli Genç Umut üyesi sivil polisler tarafından darp edilerek gözaltına alındı.

Çocuk işçi ölümden döndü

Manisa'da özel bir tavuk işletmesinde çalışan çocuk işçi, geçirdiği ‘iş kazası’ sonucu ağır yaralandı.
Çocuk işçiliği gerçeği hayatımıza iş kazası haberleriyle girmeyi sürdürüyor. Adana’da 13 yaşında pres makinasına sıkışan çocuk işçinin ardından, bir çocuk işçinin ‘iş kazası’ haberi de Manisa’dan geldi.
Manisa’da bir tavuk işletmesinde tavuk yıkama kazanını temizleyen 16 yaşındaki Bayram Yıldız isimli çocuk işçi, kazanın içine düşerek ağır yaralandı. Diğer işçiler, durumu fark etmeleri üzerine elektriği keserek makinayı durdurdular. Bayram Yıldız yaralı olarak kazandan çıkarılırken gelen 112 Acil Servis ekipleri, Yıldız'a yaklaşık yarım saat kalp masajı yaptılar. Manisa Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Yıldız'ın durumunun ağır olduğu ifade ediliyor.

“Anneler gününü kutlamayacağız“

424. kez Galatasaray Meydanı'nda toplanan Cumartesi Anneleri, "Kemiklerimiz bulunmadan ve sorumluları yargılanmadan Anneler Günü'nü kutlamayacağız" dedi. Halil ve Kasım Alpsoy'un dosyasını açan insan hakları savunucuları, "çocukları kaybedilen, katledilen, savaş uçaklarıyla çocukları paramparça edilen annelere yaşatılan acının hesabı verilmeden, bu topraklarda hiçbir annenin çocuğu için güvenli bir yaşam olmayacağını" söyledi.

Çocuk gelinin intiharında suçlu bulunamadı


Adana’da küçük yaşta yöresel geleneklere göre düğün yapılarak kendinden 4 yaş büyük gençle evlendirildikten 3 ay sonra, yük treninin önüne durarak intihar eden 16 yaşındaki Zeynep Akyol’un ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma tamamlandı. Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan soruşturmada, çocuk gelinin intiharıyla ilgili ’suçlu’ bulunmadığına karar verildi.

GEVREKÇİİİ ya da “Bizim Kemalettin Tuğcularımız vardı”


“…Bizim Kemalettin Tuğcularımız vardı…/Bir de camların buğusuna yazı yazma imkânı…”(Yılmaz Erdoğan) 
Hacer Kılcıoğlu’nun son kitabıGevrekçiii’yi (Günışığı Kitaplığı, Ocak 2013) okurken aklımız bu dizilere gitti. Bunda Gevrekçiii’nin işlediği temaların payı büyük, kuşkusuz. Yoksul, tokyo terlik ve simit tablasıyla dolaşan bir çocuk. Bir yandan okuyor, bir yandan çalışıyor. Babası eski kot taşlama fabrikası işçisi ve silikoziz adlı ağır meslek hastalığı yüzünden yatağa düşmüş durumda. İki katlı sıvasız, bahçeli bir binada (yani gecekonduda) oturuyorlar.

İsmi Eksik Çocuklar H.İ.’ ler, N.Ç’ ler...

Yeni bir kavram eklemek gerek bu ülkenin literatürüne “ismi eksik çocuklar” çocuk gelinlere alıştırıldık, çocuk işçilere alıştırıldık, çocuk simitçilere, ayakkabı boyacılarına, mendil satanlarına ve daha nicelerine buna da alışırız değil mi? hiç zor değil ne de olsa, bir iki gün oflarız, küfürler savururuz, sosyal medyada paylaşır tartışırız sonra yeni bir gündem bulunur unutuveririz…

Toplumsal Şiddetin Çocuk Yazınındaki Kökenleri


Şiddet, “bir kişiye güç ya da baskı uygulayarak ona isteği dışında bir şey yapmak ve yaptırmak” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımı şiddetin kökenlerini dikkate alarak genişletmek istersek; “şiddet, bireyin fiziksel ve ahlaki bütünlüğüne, malına, kültürel ve simgesel değerlerine saldıran kişinin yaptığı eylemin saldırılan kişide ya da grupta neden olduğu fiziksel ve duygusal örselenmelerdir” diyebiliriz. Fiziksel şiddet maddesel zedelemeyi, duygusal şiddet ise psikolojik ve sosyolojik zedelemeyi amaçlar. Erdal Atabek (2001a), karşılıklı iç boşaltma mekanizması olarak kullanılan “sözel” şiddetin -sözlerle azarlama, kınama, aşağılama, küçük düşürme ve küfretme- görülme sıklığına dikkat çeker. Mimikler ve jestlerle gösterilen “beden dili” şiddetinin de oldukça yaygın olduğunu, ancak bunun şiddet olarak algılanmadığını belirtir.


1 Kadın 4 Çocuk ve Direniş: 20. gün


İstanbul Sultanbeyli'de, icralık evlerini boşaltmamak için kendilerini 20 gündür eve kilitleyen anne ve çocukları, içeri girmek isteyen polislere silah çekti.
Anne ile çocukların ellerindeki tabancaların gerçek mi oyuncak mı olduğu henüz belirlenemedi. Ellerinde benzin dolu pet şişe ve çakmakla polise direnen aile fertleri icra durdurulmazsa kendilerini yakacaklarını söyledi.

‘Adalet istiyorum, sesime ses verin’


Denizli’de 16 yaşındayken tecavüze uğrayan H.İ sesini ilk kez duyurdu: “Adalet istiyorum, sesime ses verin”
Denizli’de 16 yaşındayken tecavüze uğrayan kızı H.İ için hukuk mücadelesi başlatan baba Ahmet İ’ye çeşitli mecralarda destek çığ gibi büyüyor. Baba Ahmet İ, kendisine ait Facebook sayfasında kızının “Kendim için adalet istiyorum” dediği mektubu yayımladı.

Çocuk futbolculara biber gazlı müdahale

Kütahya’da dün yapılan U-14 Türkiye Futbol Şampiyonası’nda İkitellispor ile Bursa Yolspor karşı karşıya geldi. Uzatmalar oynandığı sırada Bursa Yolspor 3-1 öne geçti. Ancak İkitellispor’un futbolcuları kalelerine atılan son gole faul yapıldığı gerekçesiyle itiraz etti. Gole itiraz eden 5 futbolcuya hakem kırmızı kart gösterdi ve maçın bitmesine 6 dakika kala İkitellispor’un hükmen mağlup olmasına karar verdi. 


Bunun üzerine itirazlarını sürdüren İkitellisporlu futbolculara çevik kuvvet ekipleri sahaya inerek biber gazıyla müdahale etti. Kulübün yöneticileri ile yedekte bulunan futbolcular, polisin müdahalesine tepki göstermek için sahaya girdi. Ancak onlar da çevik kuvvet ekiplerinin müdahalesiyle karşılaştı. Sahada uzun süren gerginliğin ardından futbolcular hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı. Hastanede gözlerine biber gazı sıkılan çocukların acı içinde feryadı ise cep telefonu kamerasına yansıdı.








Antalya'da 29 Nisan'da 2’nci Amatör Küme’de oynanan Korkuteli Büyükköy Belediyespor ile Kardelenspor maçının bitimine 4 dakika kala çıkan olaylarda polisler taraftarın ağzına biber gazı sıkmıştı.

“POLİSLERDEN ŞİKÂYETÇİYİZ" 
Duruma tepki gösteren İkitellispor Kulüp Başkanı Abdülselam Ceyhan, “13 yaşındaki çocuklara bu şekilde davranılmasını kınıyoruz. Şikayetçi olduk. Polislerden şikayetçiyiz. Sahaya inerek çocuklarımıza cop ve biber gazıyla saldırdılar" dedi.

FUTBOLCULAR O ANLARI ANLATTI
Olayı anlatan İkitellispour’un futbolcuları “Maçın bitmesine 5 dakika kala hakem maça son verdi. Biz de buna itiraz edince çevik kuvvet ekipleri sahaya indi. Daha sonra herkese copla vurup biber gazı sıktı. Birçok arkadaşımız hastanelik oldu. Bu yüzden şikayetçiyiz" diye konuştular.
hürriyet
FUTBOLCU ÇOCUKLARA BİBER GAZLI MÜDAHALE

Cinsel şiddete uğrayan sorgulandı, sanık tahliye edildi


Denizli'deki çocuğa yönelik cinsel istismar davasında savcı, tecavüz sanığı Ahmet Çınar'ı değil, mağdur çocuğu sorgularken, sanığın tutuklanması talebi de kabul edilmedi.

Sermaye boş durmuyor: Çocuklara finans eğitimi


Çocukların ve gençlerin finansal erişim ve eğitim vasıtasıyla bireysel yeteneklerini güçlendirmek, onlara finansal farkındalık kazandırmak amacıyla kurulan” Child & Youth Finance International (CYFI) tarafından düzenlenen II. CYFI Zirvesi ve Ödül Töreni, 7 – 9 Mayıs 2013 tarihleri arasında İstanbul’da Hilton Otel’inde gerçekleştiriliyor. Zirve olarak isimlendirilen organizasyonun Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ev sahipliğini, Borsa İstanbul (BİST) ana sponsorluğunu yaparken T.C. Merkez Bankası, İstanbul Takas ve Saklama Bankası (TAKASBANK), Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) ve Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB) de organizasyonu destekliyor.

Her dört evlilikten birinde çocuk gelin var

Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu Başkanı: "Türkiye'de her dört evlilikten birinde çocuk gelin var."

Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) Dönem Başkanı ve Aydın Barosu Kadın Komisyonu Başkanı Gökçen Kaya, Türkiye'de her dört evlilikten birinde çocuk gelin olduğunu belirterek, "Aileler çocuklarının yaşlarını büyük gösterip evlenme izni alabilmek için önceki yıllara oranla yüzde 94 artışlarla mahkemeye başvuruyorlar" dedi.

Baş belası çocuklar: Dilan ve Chucky


Merhaba Dilan,
Öncelikle, geçmiş olsun. Sağlık durumunun iyiye gittiğine dair haberler aldık. Bir an önce eski sağlığına kavuşup o zeytin kokulu duru gülüşünü en yakın zamanda tekrar görebilmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz. Ve tabii teşekkürler. Seni yetiştiren, sana bu gencecik yaşta böylesine haysiyetli bir yürek bahşeden insanlara binlerce kez teşekkürler. Nasıl elleri öpülesi insanlardır ki onlar, bu gencecik yaşta acılarını acısına katabilen ruhu sedef işlemeli mahir bir yürek yetiştirmişler. Sahiden teşekkürler…

Çin'de iki öğrenci intihar etti

Çin’in doğusunda iki öğrenci “ödevlerini zamanında bitiremedikleri için” intihar etti.
Çin resmi medyasında yer alan haberlere göre intiharlar Ciangsu eyaletinin başkenti Nancing’de yaşandı. Öğrencilerden 15 yaşında olan üç günlük resmi tatilin sonunda ödevlerini tamamlayamadığı için yerel saatle 11.00’de kendini yüksek bir yerden atarak hayatına son verdi.

Hepimiz Dilan’ız, hepimiz militanız!


Yaşı 17.
Yasalara göre “reşit” değil… Yani…
HEY Tekstil’de işten çıkarılan bir babanın kızı… Yani…
Yokluk içinde okutulmaya çalışılan babasının güzeli, canı… Yani…
Yani… Yaşına bakmamış, erken olgunlaşmış, sınıf mücadelesi ile erken tanışmış.
Yani… Babasının yanında, sınıf mücadelesinde yer almış…
Yani… Babasının yanında sınıf mücadelesinin dünya çapında simgesel önemi büyük olan 1 Mayıs’ta bulunmak istemiş…
Yani… Yarın emekçi olursam, çalışma koşullarım daha iyi olsun istemiş, daha güzel bir yaşantısı olsun istemiş…
Yani… Daha güzel bir dünya olsun istemiş, sömürüsüz, sınıfsız!…
İşte buymuş Militan Dilan’ın kabahati Vali’ye göre! Bu nedenlerle militan olmuş…
Öyleyse, Militan gazeteci Metin Göktepe gibi hepimiz Militan Dilan’ız…
Öyleyse, Hopa’da terörist Metin Hoca gibi hepimiz teröristiz.
(Vali’nin hakkını yememek lazım, bu kez kendisini tutmuş Dilan teröristtir dememiş! Aslında diyememiş!… Şükredelim mi?…)

Yüksel Akkaya