Pages

Ali İsmail’in annesi Emel Korkmaz: ’19 yaşındaydı ama daha çocuktu’


Ali İsmail’in ailesinin başı hep önünde. Ama utançtan değil! Üzüntüden, özlemden… Bir yandan da öfkeden. Emel Korkmaz “Anneler hisseder derler ya” diyor ve Aliş’inin gidişini hissedemediğini söylüyor. Hissedememiş, çünkü oğluna ölümü konduramamış

31Mayıs günü Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp tüm ülkeye yayılan direniş hareketinde polis ve sivil şahıslarca darp edilerek öldürülen Ali İsmail’in annesi Emel Korkmaz ve ağabeyi Gürkan Korkmaz’la görüştük. Özellikle öldürülme şeklinin vahşiliği sebebiyle toplumun genelinde bir yürek yarasına dönüşmüştü Ali İsmail’in ölümü. 6 Ocak’ta (bugün) Eskişehir’de tanıkların dinlenmesi ile başlayıp 3 Şubat’ta Kayseri’deki ilk duruşma ile devam edecek olan yargı süreci öncesi ailenin duygularını ve fikirlerini öğrenmeye çalıştık.
Bir mayıs sabahı içimize düşen ortak isyan ateşi yanmaya devam ediyor. Şimdi evlatlarını kaybeden annelerin acılarını birlikte sırtlanma, kayıplarımızın yarattığı ortak yaralarımızı üfleye üfleye, öpe koklaya birlikte iyileştirme zamanı.


»Ali İsmail nasıl bir çocuktu, nasıl büyüdü, nasıl bir gençlik geçirdi anlatır mısınız bize?
EMEL KORKMAZ: Ali İsmail 4 evladımın en küçüğüydü. Çok güzel bir çocukluk geçirdi. 14 yaşında bir açık kalp ameliyatı geçirdi ama sağlığı yerine geldi, eğitimine devam etti. Çok başarılı bir öğrenciydi. Fotoğraflarından da gördüğünüz gibi hayat doluydu. Yani çok güzel bir çocukluk geçirdi. Çocuktu Ali İsmail. Üniversiteliydi, 19 yaşındaydı ama daha çocuktu yani.


»Haziranda Türkiye’de bir patlama yaşandı. İnsanlar içlerinde biriken öfkeyle sokaklara döküldüler. Ali İsmail’de bu eylemlere katıldı. Haberiniz olmuş muydu katıldığından?
E.K: Ali İsmail zaten biz gitme desek de giderdi, bizi dinlemezdi. Çünkü her zaman Ali İsmail yanlışa karşı olan bir çocuktu. Katıldığını biliyordum Ali İsmail’in ama başımıza bunların geleceğini bilmiyordum.


»Ali İsmail’in 2 Haziran’da darp edildiğinden nasıl haberiniz oldu?
E.K: Abisini aramış. Abisi öğrenince tüm gece uyuyamamış. 24 saat sonra, bilinç kaybı yaşanınca bize söylediler. Benim oğlum müşahede altında tutulsaydı biz bu günleri görmezdik, Ali İsmail bugün hayatta olurdu.
Biz öğrenince direk Eskişehir’e gittik. Ali’yi bu durumda göreceğimizi düşünmemiştik. Bilinci kapanmıştı. 38 gün boyunca biz hastane bahçesinde bekledik.


»38 gün nasıl geçti?
E.K: Umutla… Ben Ali’mi kaybedeceğimi hiç düşünmedim. Ali İsmail o kadar güçlü bir ameliyatın altından kalktı düşüncesiyle hayata geri dönecek inancı vardı.


»Ali İsmail tüm Türkiye’nin, milyonların kardeşi, oğlu, arkadaşı, dostu oldu. Bu ne hissettirdi size?
E.K:Sağ olsunlar, herkes yanımızdaydı. İnsanların en çok etkilendiği nokta Ali İsmail’in darp edilişiydi. Kurşunla, o gaz kapsülüyle olmadı, bile bile, ölümüne dövdüler Ali İsmail’i… Fotoğraflarından gözlerine bile bakıldığında nasıl bir çocuk olduğunu hissedebiliyor insan. İnanın ben fotoğraflarına bile bakamıyorum Ali İsmail’in. Çünkü o gözlerine baktığım zaman “Anne beni kopardılar” diyor.


»Eskişehir Valisi’nin “Arkadaşları dövmüştür” diye bir açıklaması olmuştu. Ne hissettiniz o açıklamayı duyunca?
E.K: Nasıl bir vicdan? O bir baba değil mi? Onun evlatları yok mu? Nasıl dilinden dökebildi bu laflar?


‘İNSAN BİLE DİYEMİYORUM’

»Hiç o dönemde gelip ilgilenmedi mi?
E.K: Hayır, gelmedi. Ali İsmail’in vefat ettiği gün bu açıklamayı yapıyor. Madem ki inanıyordu, güveniyordu böyle olduğuna neden daha önce çıkıp bu açıklamayı yapmadı. Ben onlara insan bile diyemiyorum. İnsanlık böyle değildir.


»Siyasetçilerden arayan oldu mu?
E.K: Evet, bu hükümeti yönetenler haricinde herkes aradı.


»Geçenlerde Aile Bakanı Fatma Şahin’e bir açık mektup yayınladınız. Kendisi Meclis kürsüsünden çıkıp ağlayarak “Acı hepimizin acısıdır” dedi. Ondan sonra aradı mı sizi?
E.K: Hayır hiç aramadı. Tamam hiçbir şey geri gelmeyecek hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama en azından başsağlığı dilemesini isterdim. Çünkü biz halkız. Biz siyasetçi değiliz.


‘EVLATLARINA NASIL BAKIYORLAR?’

 

»Sanıkların ailelerinden ya da kendilerinden bir iletişim talebi, temas kurmak isteyen oldu mu sizinle?
E.K: Hayır. Benim merak ettiğim tek şey o katiller nasıl ellerini kaldırabildiler oğlumun üstüne. Nasıl evlatlarının yüzüne bakabiliyorlar.


»Duruşmada karşılaşırsanız nasıl olur tavrınız?
E.K: Uzak durmam, onların gözlerinin içine bakarım. Oğlum gitti, ben oğlumu kaybettim ama onlar benim yüzüme bakabilecekler mi?
Ali İsmail yanlış bir şey yapmıyordu. Elinde ne sopa vardı, ne taş vardı. Ne taciz etti, çaldı, ne de kimseye tecavüz etti. Bugün tacizciler, tecavüzcüler dışarıda. İşte, ülkeyi soyanlar bugün kollanıyor.
Bizim çocuklarımız ne yaptı? Çocuklarımızı elimizden alacak kadar bu kin neden? Benim oğlumun ve katledilen bütün evlatlarımızın suçu neydi?..


»Hangi duygunuz daha ağır basıyor? Öfkeli misiniz? Adalet mi istiyorsunuz?
E.K: Ben adalet istiyorum. Beni en çok yakan Ali’mi kaybetmiş olmam. Ben yedi aydır Aliş’imin sesini, kokusunu duyamıyorum. Oğlumu katledenler nasıl bu havayı soluyorlar.


»En çok kime kızıyorsunuz? Siyasetçilere mi faillere mi?
E.K: Tabii ki siyasetçilere… Onlar bu emri verdi. Bu ülkeyi yöneten Başbakan “Emri ben verdim” diye bas bas bağırıyor ya, hiç mi vicdanı sızlamıyor. Onun evlatları yok mu? Öfkem bundan.


»Bugünlerde Başbakan’ın oğluyla ilgili yolsuzluk iddiaları var ve birtakım yasal işlemler olacağı söyleniyor ama iktidar da tüm gücüyle bunu engellemeye çalışıyor.
E.K: O kadar yolsuzluk yapmışlar ama kolluyorlar. Bizim evladımız katledildi. Onlar için bir acı hissettiklerini dahi duymadım.


»Gezi sürecinde Ali İsmail ile birlikte 7 çocuğumuzu kaybettik. Birçok kişi ağır şekilde yaralandı. Berkin E. hâlâ uyuyor. Diğer annelerle görüşüyor musunuz?
E.K: Evet görüşüyoruz. İnşallah Berkin bizim umudumuz olacak. Ben umutluyum hayatta kalacağından. Aliş’im başaramadı ama o başaracak.
Fadime Ana’yı ise kaybettik maalesef. O da bizim için büyük bir acı. Ben duyduğumda önce ne mutlu ona dedim, evladına kavuştu. Ama onlara gittiğim zaman doğru olmadığını düşündüm, çünkü geride kalan çocukları çok perişandı. Ülkeyi yönetenlerin bu çocuklara bu acıyı yaşatmaya hakları yoktu. Şimdi Mehmet Ayvalıtaş’ın babası Ali Abi de açık kalp ameliyatı olacak. Yazık günah değil mi? Hiç mi vicdanları sızlamıyor?


»Yargılamayla ilgili düşünceniz ne? Adil bir yargılama olacağını düşünüyor musunuz?
E.K: Ali İsmail’den, Eskişehir’den, halkımızdan korktukları için davayı Kayseri’ye aldılar. Pek inanmıyorum adil bir yargılama olacağına. İnşallah adil bir yargılama olur ama sonuç ne olursa olsun Ali İsmail geri gelmeyecek.


»Bizim bile hiçbir zaman unutmamız mümkün olmayacak bu acıyı, ne olursa sizde “Adalet sağlandı” duygusu olur?
E.K: Ne olursa olsun, hiçbir şey Ali İsmail’i geri getirmeyecek. Ama Allah’tan tek bir dileğim var; oğlumu darp edenler, “Bu emri ben verdim” diyenler “Neden bu canlara kıydık” diyerek vicdan azabı içinde yaşasınlar diliyorum.


KAYSERİ’YE ALINMASI MANİDAR
 

»Gürkan, dava Kayseri’ye taşındı, davayla ilgili bir hukukçu olarak sen ne düşünüyorsun?
GÜRKAN KORKMAZ: Kayseri’ye taşınmasının ne bir hukuki, ne bir maddi, somut hiçbir gerekçesi yok. Kayseri’ye taşınmasının manidar bir tarafı var.


»Siz oluşacak toplumsal desteği engellemek amacıyla mı olduğunu düşünüyorsunuz?
G.K: Kesinlikle. Genci, yaşlısı, akademisyeni, esnafına kadar herkes duyarlıydı ve bu duyarlılık onları korkuttu. Bundan önce Şerzan Kurt, Uğur Kaymaz davası vardı. Böyle birçok dava güvenli olduğu gerekçesiyle Eskişehir’e taşınmıştı. Ne hikmetse Eskişehir birden “terör yuvası” oldu.


»Sizinle soruşturmayı yürüten savcı arasında bir münasebet oldu mu, yoksa ilk kez 10 Ocak’ta mı sizin şikâyetlerinizi dinleyecekler?
G.K: Eskişehir’de ben sürekli savcıyla iletişim halindeydim. Oradaki ilk savcı o kadar pasifti ki görüntüleri toplama görevini bile ilk elden delil toplama yetkisi olmasına rağmen polislere verdi. Ve ilk keşfi 15-20 gün sonra yaptı. Oradaki görüntüleri avukatlar kendi imkânlarıyla topladılar.


»Peki bunun nedeni sence savcının basiretsizliği mi, yoksa bir taraf olma, isteksiz ya da ürkek olma durumu mu?
G.K: Savcı özellikle seçilmiş bir savcıydı ve bu da taraf olmalarından kaynaklanıyordu. “Ben polis çağırıyorum, işi varmış” diyordu. Nerede görülmüş bir savcının böyle pasif durduğu.


»Peki istenen cezaları yeterli buluyor musun?
G.K: Hiçbir şey yeterli değil. Orada kasten adam öldürme var. Tasarlayarak işkence söz konusu. Birden fazla kişiyle yapılmış. Sopayla, copla… Ama hiçbir ağırlaştırıcı nitelikte hal yok iddianamede.


»Yargılama sence adil olacak mı?
G.K: Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Ve bundan sonraki süreçte de olması gerektiği gibi olacağını sanmıyorum. Mesela, tanıklar sanıklardan önce dinlenecek. Bu da demek oluyor ki sanıklar derslerini çalışıp gelebilecek. Bu da önemli bir ayrıntı.

***
‘Seni seviyorum dedim, göğe baktı’





»Tüm bunların dışında evde yalnız kaldığınızda bir anne olarak ne hissediyorsunuz?
E.K: Ali’nin kapıdan girip “mama” demesini özlüyorum. Hiçbir zaman anne demedi.“Mama nerdesin, mama ne yapıyorsun?” dedi. Ali’nin sesini özlüyorum, gözlerini özlüyorum. Alişim derdim. Ali İsmail’i çok nadir kullanırdım. “Ali İsmail seni seviyorum” demeyi özledim. Ben iki defa Ali İsmail’e “Seni seviyorum” desem “Anne ben çocuk muyum” derdi. Hatta o gün, darp edildiği gün görüntülü görüşmüştük Ali İsmail’le. Son kez orada sesini duydum. İki defa “Ali seni seviyorum” dedim. O da göğe baktı. Ali’nin her şeyini özledim.
 

»Hiç keşke dediğiniz bir şey oluyor mu bu olayla ilgili? Keşke katılmasaydı, keşke gitmeseydi…
E.K: Yanlış bir şey yapmamıştı ki Ali İsmail. Bütün Türkiye’nin her ilinden insanlar sokağa dökülmüştü genci yaşlısı. O gün Gürkan da gitmişti, kız kardeşi de gitmişti. Bu gençler hiçbir şey yapmadı. Onlara bu kadar canice davranılacak bir şey yapmıyordu bu gençler.


***

‘Anneler hisseder derler ya, ben hissedemedim, ölümü konduramadım’
»Hepimiz birden, 10 Temmuz günü Ali İsmail’le tanıştık. Çoğumuz haberdar bile değildi. Sonra bir fotoğraf düştü önümüze ve hayatımıza işledi. Siz o günü nasıl yaşadınız?

E.K: Ben Eskişehir’de evdeydim. Eşim benden önce hastaneye gitti. Yoğun bakım odasına gitmiş, kapıyı çalmış “Bir ihtiyaç var mı? Ali İsmail nasıl?” demiş. “Bir ihtiyaç yok” demişler. Sonra aradan beş dakika geçmiş, hemşire çıkıp “Doktor sizinle görüşmek istiyor” demiş. Orada zaten eşim içinde acı bir şey hissetmiş. Doktor “Ali İsmail iyi değil” demiş ona. O anda beni aradı, hemen gel dedi. Hemen hastaneye gittim. “Kalbi durdu, kalbini çalıştırmaya çalışıyoruz” dediler. Umutla bekledim ama maalesef… Allah yanılttı beni. Anneler hisseder derler ya, ben Ali’min gideceğini hissedememiştim. Belki konduramadığım için, belki ölümü yakıştıramadığım için.


Abdurrahman Uyan / birgün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder