Pages

Çocuktu Kader

Ünzile bir şarkı.
İçinde hüznü eksik olmayan.
'Ünzile insan dölü
On kardeş besi ölü
Büyüdükçe unufak
Ve gelir de görücü'
Dinlerken, ‘gerçek olamayacak kadar acı’ dersin. Oysa bilirsin, duyarsın, okursun. Gerçektir, hava kadar, su kadar, ateş kadar.
Hava gibi görünmez, su gibi örselenemez ve ateş gibi yakıcı...
‘Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem kadın hem de çocuk
Onikisinde ana’
Ünzile, bir karakter. Şarkıdaki bir çocuk.
Dünyasının sınırları köyünün sınırları kadardır Ünzile’nin. Dinlerken gözünün önüne getirmeye çalışırsın belki.
“Ünzile” bir şarkı.
Ünzile şarkıdaki küçük kız çocuğu, küçük kadın, küçük ana...
Ünzile gerçek değil.
Oysa Kader, gerçekti.  Et ve kemiktendi.
Ve kan.
Kader, on iki yaşındayken Van’dan Siirt’e gelin olmuştu. Belki koyun değildi ‘alım bedeli’. Belki altındı, belki toprak, belki para, belki güç. Sadece güç.
Kader bir çocuktu. Köyünde, sokaklarda oynayan, besbelli. Kimliğine göre on iki yaşında evlendirilmişti. Söylediklerine göre ‘kemik yaşı’  tespiti için dava açılmıştı. Yani belki on iki değildi evlendiğinde. Gerçekten de kimliği yanlıştı belki, bilinmez. Hadi on üç olsundu, hadi on dört... 
Önemli olan da kimlik değildi zaten. “Yeterince” büyüyünce evlenebilirdi kız çocukları bizim topraklarımızda. Anne olabilecek fizyolojik özellikleri var ise ‘yuvasını kursun’du, ‘ana olsun’du, ‘başka ne yapsın’dı.
Çocukluk bazılarımız için sadece kısacık bir dönem. Her yıl binlerce çocuk velilerinin izni ile evlendiriliyor. İstatistikler ‘üç çocuktan biri’ derecesine kadar kötüleşebiliyor. Devletin verdiği rakamlar, sadece yasal başvuruları kapsadığı için gerçeği yansıtmıyor. Ve bu konudaki ‘sosyal proje’lerin etkileri ise adları ve reklamları kadar büyük olmuyor.
Kader, okul sıralarında olması gerektiği yasta evlendirilerek hayatı bilinmeze giden onlarca çocuktan sadece biriydi,  on üç yaşında anne oldu... Çocuk bedeni, ikinci bebeği taşıyamadı, erken doğum yaptı. Bebek yaşama tutunamadı.
“Kader Erten, on dört yaşında. Bir çocuk annesi, erken doğum yaptığı ikinci çocuğunu kaybetti.”
Bu haliyle bile ürkütücüydü durum.
Geçmiş zamanla yazmak zorundayız oysa.
Kader Erten, on dört yaşındaydı. Bir çocuk annesiydi, erken doğum yaptığı ikinci çocuğunu kaybetmişti.
Resmi kayıtlara göre on dört yaşında evinde silahla vurulmuş halde bulundu Kader. Ünzile kadar bile şanslı değildi. Köyünün sınırlarını dünyanın sınırları bilip, susup kaderine üzülebilecek kadar bile yaşayamadı.
Savcılık ölümü şüpheli bularak soruşturma başlattı.
Kader bir cinayete kurban gitmiş olabilir mi? Olabilir.
İkinci bebeğinin ölümünün ardından bunalıma girdiğini söyleyen aile yalan söylemiyor olabilir mi? Mümkün.
Ancak;
Soruşturmanın sonucu her ne olursa olsun Kader’in ölümü, bir cinayet değil de nedir?
Kader çocukluk nedir bilmeden görücü usulü evlendirilip, bir yıl sonra anne olmak zorunda kalmış, ertesi yıl başka bir çocuğunu kaybetmiş bir çocuk anneydi. Bunalıma girmiş olsa bile bu bunalımın sorumlusu yok mudur? Sadece kaybettiği bebek midir bunalımın sebebi?
Bir çocuğu on dört yaşında ikinci kez anne olmaya zorlayan aile yapısı, gelenek, töre hiç mi suçlu değil?
Evliliğe teşvik eden, destekleyen, görücüye giden, izin veren, göz yuman, ortak olan da yeterince suçlu değil mi?
Onların dini nikahını kıyan hoca ya da kişinin hiç mi sorumluluğu yoktur? 
Her yıl binlerce çocuğun sürüklendiği bu uçurumda devletin rolü nedir?
Kontrolü, cezası, yasası yok mudur? Var ise neden uygulanmaz? Uygulanıyor ise neden caydırıcı değildir?
Kader’in ölümünün sorumluluğu kimdedir?
Ünzile, hüzünlü bir şarkının “büyüdükçe unufak”, çocuk annesi.
Kader, on ikisinde gelin olup, on dördünde evinde silahla vurulan çocuk anne.
Ünzile,  gerçek değildi. İçimizi eziyordu.
Oysa Kader?
'Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile'
Ünzile susar, senin içinde bir çığlık kopar. Ünzile bile ‘al ve narin’dir.
Şarkı devam eder, susar kadın Ünzile, sen de susarsın  sonra...
Kader Erten, anne olmaya zorlanmış bir çocuktu.
Ebediyen sustu…
Biz susmayalım!
Sultan Komut/Bianet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder