Pages

Büyük acıları yaşayan ya da tanıklık eden küçüklere bir kitap: KIPIRIK TAVŞAN

Bazen hayat birileri için öyle can yakıcıdır ki… 


Karşılaşılan olay karşısında yaşam anlamını yitirirken, kişiyi yoğun biçimde sarıp sarmalayan duygular hiç olmadığı kadar birbirine karışır. Korku, kızgınlık, suçluluk, yalnızlık, çaresizlik, isyan…   

Zordur buna katlanmak. Biz erişkinler soluk alamadığımızı hissederken ya çocuklar diye sormadan edemiyorum. Yirmi üç yıllık birlikteliğimde ki deneyimlerime dayanarak onlar için daha da zor olduğunu söyleyebilirim. Kendimi kötü hissediyorum, hayatın anlamı yok gibi şeyler söyleyemezler elbet ama kendi buldukları ifade yolları, farklı biçimde attıkları çığlıkları vardır. Onların attıkları çığlıklar duymak, yüreklerinden gelen sesleri anlayabilmek ayrı bir meziyet değil midir?

Soma da yaşanan cinayet ardından; sevdiklerini kaybeden, yaşananlara tanık olan çocukların çığlıkları anlaşılabiliyor mu acaba?  Çok değil, üç yıl önce Van’da yaşanan depremde,  Roboski katliamında duyduk.  Hala seslerini işitir, acılarını hissederiz. 1999 da İzmit depremi… Çocukların da travma yaşadığı gerçeği İzmit depremi sonrasında görünür hale geldi. Uzmanlar tarafından çocukların travma ile baş edebilmeleri için özel programlar oluşturulduğu haberleri ardından bizler de ilk kez okullarda psiko eğitim çalışmalarına yöneldik. Bu süreci çocuk edebiyatına taşıyan (bildiğim kadarıyla) çocuk kitapları yazarı Aysel Gürmen oldu.

Yazarın 2000 yılında kaleme aldığı, Saadet Ceylan’ın çizdiği Kıpırık Tavşan’ın hikayesi büyük ve rengarenk bir ormanda başlar. Tavşan ailesi mutluluk içinde çocukları için gelecek planları yapmaktadırlar. Yavrulardan en hareketlisi olan Kıpırık, kelebeğin peşine takılıp evinden uzaklaştığında başlayan şiddetli yağmur ardından her şey değişir. Nehrin taşması ile Kıpırık ailesini kaybetmiş, yapayalnız kalmıştır. Öyle bizim bildiğimiz masallarda ki gibi onu koruyacak, bağrına basacak biri de çıkmaz karşısına. Kıpırık herkes gibi kederlidir ve acı çekmektedir. İlk yaşanılanı” Kalbine bir sancı saplandı. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Bütün enerjisini yitirmişti. Ağlayacak gücü bile yoktu. “ cümleleri ile oldukça yalın ve gerçekçi biçimde dile getirir Aysel Gürmen. Öykü, yavru tavşanın duygusal ve fiziksel olarak yaşadığı sıkıntılarıyla devam eder. Keder, halsizlik, uyuyamama, ne düşüneceğini bilmeme, isyan, cezalandırıldığını düşünme, suçluluk… Bu satırları okurken; karşımızda travma yaşayan birinin acısına tanıklık etmek oldukça can yakıcı. Yaşamda da böyle değil mi? Yazar bu öyküsünün amacının bilincinde olarak; travmanın başlangıç aşamasını aktarıp güvenilen biri ile paylaşım, destek alma aşamasına hızlıca geçiş yapar. Kıpırık’ın yardımına koşan bir orman perisidir. Ancak orman perisi de geçmişte benzer olay yaşamış biri olarak kişileştirilirken; alt metin olarak yalnız değilsin ve bunu yaşayan başkaları da var mesajı okura iletilir. Felaket sonrasında yaşanması gereken her şeyi yaşayan kahramanımız, zamanın akışı içinde yeni çevresinde olup biteni görmeye, yaşamın anlamını yeniden fark etmeye, yeni ilişkiler kurmaya başlar. Ele aldığı konu itibarı ile ülkemizin yaşam biçimine uygun yazılmış bu kitap, zor zamanlarda çocukların ve çevresindeki yetişkinlerin (durumu aktarabilmek için) yardımına koşacak bir Ancak yazarında öne çıkardığı gibi; önce zaman.


Zaman elbet dost ellerle birlikte Soma’daki çocuklarımıza da ilaç olacaktır. Ama açılan yaralar öyle büyük ki ne kadarı kapanır bilemeyiz. Acıların bir an önce sarılması, bir daha kimsenin bunları yaşanmaması dileğiyle…    

Muhterem Polat / Çekirdek Çocuk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder