Pages

Çocuk pornosuyla mücadele etmek


Çocuk pornosunun üstünü kapatmak çocuklara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çünkü Türkiye’de çocuk dünyasının maruz kaldığı bir yığın geri gelenek, antidemokratik yasa, otoriter yetişkin uygulaması, insanlık dışı çalışma piyasası, çarpık medya programları var. Bunlarla hesaplaşmalıyız

Son bir ay içinde Türk medyası çocuk pornosuyla ilgili onlarca haber verdi. Bu haberler, çocukların porno görüntülerini içeren fotoğraf, slayt, video filmi, CD, disket, mültimedya gibi çeşitli iletişim araçlarını satan, pazarlayan ve alıp kullanan kişilere ilişkindi. Üzerine gidildikçe, daha pek çok yetişkinin, ‘iyi’ meslek sahibi ve işadamı kılıklı erkeğin bu işi bir şekilde yaptığı açığa çıktı. Çocuk Eğitimi ve Sağlığını Koruma Derneği Başkanı Bülent Sevinç, ülke çapında tanınmış, hiç tahmin edilmeyecek 150 iş adamının kredi kartlarıyla çocuk pornosu görüntüleri satın aldıklarını ileri sürdü. Tabii, burada belki de asıl şaşırdığımız, çocuk uzmanı ‘pornocu’ bir hekimin içler acısı haliydi. Çocukları tedavi edip iyileştirmekle görevli saygın bir hekim bile çocuk pornosu pazarına girip para ve başka şeyler kazanıyorsa, çocukların cinsel olarak sadece marjinal ve yoksul kesim ve kişiler tarafından istismar edildiği söylenebilir mi?
Olaylarda öğretmen, doktor, işadamı gibi orta sınıf mesleklere sahip zanlı kişilerin sayısı az değil. İşin en kötüsü, tüm dünyada milyarlarca dolarlık bir pazarı olduğu iddia edilen çocuk seks turizmi, pornosu ve pedofilinin (sübyancılığın) Türkiye’de de ciddi bir sektöre dönüşmüş olmasıdır. Ve bu sektörün iş gördüğü birincil alan, sanal âlem. Zeki Coşkun geçenlerde yazmıştı: İnternetin tüm dünyada kullanım biçimi ve amacı, yüzde 50′yi aşan oranda pornoya yönelikmiş. Türkiye uluslararası porno pazarına malzeme sağlıyor, görüntü satıyormuş. İnterpol ve dedektifler bu koca sektöre dalıp sanal dünyada iz sürdükçe, çocukların ne derece kötü emellere alet edildiği bir bir ortaya çıkıyor. Bilgisayar ve internet dünyası, çocuk pornosu görüntülerine ulaşmayı kolaylaştırdığı oranda faka basmayı da beraberinde getiriyor. Teknolojinin garip cilvesi işte!
Devletin olağan refleksi!

Peki bütün bu olanlara devlet nasıl tepki verdi?
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü İsmail Barış, çocuk pornosunun abartıldığını, bunun da merak uyandırdığını, yüzde 18′lik internet erişim oranıyla Türkiye’nin çocuk pornosu alanında dünyada ilk sıralarda yer alamayacağını ileri sürdü. Her zamanki gibi ama yine de inanılmaz bir devlet refleksi! Oysa, çocuk pornosu neredeyse Türkiye’de büyük bir sektöre dönüşmüş, Batılı ülkeler ha bire bizim resmi yetkilileri uyarıyor, hatta bilgisayarların IP numaralarını verip adres gösteriyor, polis her Allah’ın günü baskınla yeni bir vakıa ortaya çıkarıyor, medya kendince porno tacirlerinin izini sürüp onları bize yakından tanıtmaya çalışıyor ama SHÇEK gibi kimsesiz çocukların kendisine emanet edildiği kurumun yetkili kişisi, olayın bir abartma olduğunu ileri sürebiliyor. Ya Emniyet’e ne demeli!? Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan’a göre Türk vatandaşları çocuk pornografisine düşkün değilmiş! Ona göre, suçlu Google gibi arama motorlarıymış; yani, arama motorlarına ‘çocuk’ yazdığınızda ekrana çocuk pornosuyla ilgili her türlü bilgi geliyormuş. Eh, sorumlu bilgisayar ve onun içindeki internet ya da arama motoru olunca, sorun halloluyor Emniyet’e göre! Teknoloji (internet) olmasa, sorun da olmayacak!
Peki, devlet olayın abartma olduğunu ilan ederken bir kısım medyanın bu ‘derin’ meselede hiç mi kışkırtıcı rolü yok? 
Medyanın, sergilediği çarpık bir çocukluk anlayışıyla bu işin yeşeren zeminine bir katkıda bulunduğu söylenemez mi? Acaba yerli dizilerde, defilelerde, yarışma programlarında, eğlence ve yarışma programlarında ‘Lolita’ imgesini yüklenmiş rollerde oynatılan küçük yaştaki kız çocukları üzerinden aşırı, abartılı ve ayartıcı bir cinsellik teşhiri sergilenmiyor mu her Allah’ın günü? Çocuklara yönelik ya da çocukların yer aldığı programlarda yetişkinlere mahsus birtakım fikir ve hareketlerin ‘ayıp’ ve ‘ahlak’ sınırlarını aşıp olmadık biçimlerde sergilenmesiyle çocukların naif, kırılgan ve masum çocukluk dünyaları yozlaştırılmıyor mu? Kuşkusuz bütün bunlar oluyor ve çocuklar, daha en masum ve körpe dönemlerindeyken medyada ‘şuh’ kadın olma âlemine doğru yelken açmaya çağrılıyorlar. Özellikle son dönem yerli dizilerde, çocukların çokça ön plana çıkarıldığı sahnelerde lüks yaşam, pahalı ve markalı giyim, konforlu konut ortamları, abartılı anlatımlar bir norm olarak sunuluyor. Başta tabii çocuklara ve onları izleyen yetişkin Türk erkeklerine.
Bütün bunlar nasıl oluyor?
Peki, çocukları ‘canından çok seven’ bir aile, ebeveyn ve terbiye geleneği; çocuklarına tapan, onları ‘adam’ etmek için didinip çırpınan, bir ahlak ve din timsali muhafazakâr bir ülke ve kültürü nasıl oluyor da çocuklara yapmadığını bırakmıyor? Nasıl oluyor da Türk yetişkin kültürü, doyasıya sevmeye can attığı çocuklarını daha küçük yaşlarda olmadık istismarlara maruz bırakıyor? Nasıl oluyor da çocuklar ilk sosyalleşmelerinden başlayarak girdikleri her kurumda mutsuzluk, kaygı, sevgisizlik, apati, derin yabancılaşma, şiddet eğilim ve duygusu yaşıyorlar? Nasıl oluyor da dayak, angarya, köle olarak satma, erken yaşta evlendirme, berdel etme, tecavüz, dilendirme, fuhuş, ensest, sınavlar için yarış atına çevirme, küçük yaşta sokağa atma gibi olaylar hâlâ vakıa? Bu soruları Türk eril dünyasının psikanalitik ve sosyolojik analiziyle yanıtlamak gerekir.
Türk erkekleri, cinsellik konusunda ‘olmuş’ ya da ‘olmamış’, yetişkin ya da çoluk-çocuk ayırt edecek bir medeni psikolojik olgunluğa henüz erişemedi maalesef. Bu anlamda Türk erkeğinin bilinçaltının derinlerine gizlenen cinsel açlığın gözleri kör eden bir gücü vardır Türkiye’de. Cinsellik alenen tabudur, görülmemesi, gösterilmemesi gerekir ama ‘elastik’ her lafın ucu da oraya çıkar. Burada bilinç ile bilinçaltı arasındaki ilişki ve transfer süreci bu topraklarda en katı ve en berbat şekillerde yaşanır. Psikolojik ve psikanalitik çözümlemeleri bırakalım, sosyolojik veri ve çözümlemeler bile bize paternal bir devlet ve aile-ebeveyn kültürünün çocuklara hâlâ çok ciddi ıstıraplar yaşatmaya devam ettiğini gösteriyor. Murat Belge, ‘Tarihten Güncelliğe’ adlı kitabında ‘ağlayan çocuk posteri’nin bu toplumda neden bu kadar tuttuğunu irdelediği yazısında, Türk toplumunun çocukları karşısında suçlu bir toplum olduğunu yazar. Doğrudur, çocuklarımız karşısında birçok bakımdan suçluyuz, zira bırakın köyleri, kentlerde bile hâlâ küçük yaşlarda evlendirilen, zorla babası yaşındaki kocaya gönderilen, kaçırılıp tecavüz edilen, ensest ilişkiye maruz bırakılan, fuhuş ve pornoya zorlanan kız çocuk sayısı, zannedildiği gibi az değildir.
Bu toplumun cinsellikle, özellikle çocuk cinselliğiyle ilgisi de bilgisi de halen karmaşık ve çok çarpık. Yetişkin (‘olgun’) cinselliğin kendini en arsız ve davetkar şekillerde sunduğu bir oynak atmosferde ister ‘oryantal’ isterse ‘modern’ tarzda olsun, kendini danstan fıkralara, dil sürçmelerinden abartılı ifşaatlara değin her daim sunan bir eril havanın nereden nereye geldiğini yakın tarihten iyi biliyoruz: ‘Garnizondan gazinoya’. ‘Erkek millet’in askerlik değerlerinin babayı/otoriteyi öne çıkaran eril/paternal değerleri, yeri geldiğinde çocuğun cinselliğinin alacağı yönelimi de belirleme hakkına sahip. Oğlancılığa (sübyancılığa) uzak olmayan derin bir kültürün şimdi de küçük kız çocukları için internet ortamında avlanmaları hiç de şaşırtıcı değil.
Zanlılar ‘yüksek saygınlıklı’
Evet, belki bu tür sorunların çoğu, yoksul, cahil ve çaresiz alt sınıflara mal edilebilir ama çocuk fuhşu ve pornosunun başlatıcıları ve müşterileri, köylü, gecekondulu, işsiz ya da yarı işsizler değil; işte, basbayağı toplumda yüksek saygınlıklı mesleki konumlara sahip, az-çok paralı ve çevrelerinde büyük bir ihtimalle sevilen-sayılan, çoluk-çocuk sahibi orta ve üst sınıflara mensup erkekler. Kimisi çocuk hekimi, kimi öğretim üyesi, kimi öğretmen, kimi dernek yöneticisi, kimi şirket sahibi olan erkekler… Bu saygın kesimin ergenlik döneminden itibaren genital doyumu sonuna kadar yaşamış bir kesim olmadığını kim iddia edebilir ki? Cinsellik denizinde ekstrem fanteziler üretme ve yaşatma arayışında para, makam, meslek ve konfor gibi imkânlarını sonuna kadar kullanan orta ve üst sınıf erkek dünyasının, kendi çocuklarına bakıp utanması bile mümkün olamıyormuş demek ki! Tüm olanlardan sonra, çocuk pornosunu birkaç olay ve zanlıyla sınırlayıp kapatmak, çocuklara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çünkü Türkiye’de çocuk dünyası ve çocukluk kültürünün maruz kaldığı bir yığın geri(ci) gelenek, antidemokratik yasa, otoriter yetişkin uygulaması, insanlık dışı çalışma piyasası, çarpık medya programları var. Bunlarla mutlaka hesaplaşmamız gerekiyor.
Doç. Dr. Kemal İnal: A.İ.B.Ü. Sosyoloji Böl.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder