Ölenlerde yeni bir hayat görmek bizim güzelliğimizdir. Öldürülenlerimizde bir hayat, bir hayal saklı kalır. Ölen bir çocuksa ömrümüz hicap duyar, gençliğimiz solar, ekmeğimiz haram olur. Yutkunamayız da nefesimiz ağır gelir.
Çünkü o nefeste ölenlerimizin incelmiş solukları vardır.
Uğur Kaymaz bizim en ince yerimizdir. Bazen sadece bizim, bazen sadece aklına geldiği anda ellerin titrerken senin… İnce yerin, dikişi tutmayan düzenin, yakası kapanmayan gömleğindir. Yüzüne o bakış işlenmiş, bir deq olmuştur.
De ki; Uğur Kaymaz.
Uğur Kaymaz’da ölen şey bu toprakların çok derininde sızı’layan ihtimaldir belki de. Barış’ma ihtimalimiz.
Uğur’u ayağında terlik, üzerinde kazakla, bir yoksul evinin önünde sırtından vurduklarında, bir atlas öylece kasıldı… Babasının yanında öldürülmüş oğullar geçidinde yerini alırken onlar, bizim şu yumruk sıkımı kadar ki kalbimiz, tırnaklarını kendi avuç içlerine geçirerek atmaya devam etti.
Her nabız bir sayıklama olsun! Her nabız Uğur Kaymaz. Her nabız öldürülen kardeşlerimiz için… O nabızlar attıkça katilin; katline ferman, devletine isyan olsun.
Çünkü Uğur bir çocuk değildir. O Kızıltepe’de bir devrimci ruhtur, kök almıştır evvelinden, kök bırakır kurşunlanmış kazağıyla sonrasına… O öldürülmüş Kürt çocuklarının mihmandarıdır, kalbin yetişemediği o yakada…
O, Ceylan’ların, Canan’ların, Enes’lerin, Ahmet’lerin mihmandarıdır.
Bu kafile bir tufana gidiyor aslında… Tufandan gelip tufana giden bir kafileyiz.
Ben Kızıltepe’de o eve gittim. Durdum bahçede, toprağa baktım. Eğildim bir avuç aldım. Ellerim artık el değil, ellerim artık el değildi…
Uğur Kaymaz için adalet arayan, evlerine mahzun fotoğraflarını asan bu büyük kafile, devletin bizi doldurduğu taziye çadırlarını, direniş çadırları yapmasını bilmiştir. Taziye ise hiç bitmez. Çünkü öç alınmamıştır. Öç almadıkça… Çocuklar büyüyebilir.
Çocuklar bir öç ile büyür. Orada işte barış ihtimali yoktur. “Unutmayacağım” diye dudaklarını ısıran genç kadınların içine dolan karaduygu bir ‘barış’ etmeyecektir.
Ederi ömrümüze atılmış büyük kesik, atlasımıza düşülmüş korkunç ibaredir.
Eskişehir’de Uğur’un davasını bizim hesabımızı görmeye dönüştüren devletin linç tezgâhından geçtiğimize göre, artık konuşmak hakkını dökülen dişlerimizle kazanmışızdır.
Uğur Kaymaz ile Sevcan Yavuz’un büyük yoldaşlığı da bunu söyler. Armutlu’dan Kızıltepe’ye kadar artık göç değil öç yolları kurulmuştur.
Uğur.
Biz hayatta kaldık kardeşim.
Senin evinin kapısına gittim. Annen ağladı, biz dinledik.
Sonra geri döndük.
Üç kuruşluk dünya için eğilip bükülen cümle tanış gördük.
Sen mihmandar ol yine… Bu şanlı ayaklanmanın en yakışıklısı sensin…
Kusura bakma.
Evren Barış Yavuz / fraksiyon
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder