Evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde,
ayakların baş, başların ayak
olduğu,
uzak mı uzak ülkenin birinde bir
kral yaşarmış.
Astığı astık,
kestiği kestik bir kralmış.
Sevdiğine tutkun,
Farklı gördüğüne
acımasızmış.
Böyle bir girizgah normal zamanda
okunsa, biz orta yaşlıları çocukluğuna, bütün ev
halkının bir arada olduğu zamanlara götürürdü.
Anneannelerin, dedelerin dilinden dökülen masallara.
Büyüklerin uzun uzun konuştukları, çocuklarında
uzun uzun dinlediği zamanlara.
Sevgiye, birlikteliğe...
Böyle başlıyor öyküsüne
İsmail Kaya. Peki bu girizgah hepimize epeydir yaşadığımız, son
zamanlarda daha da korkunç boyuta ulaşan durumun yansıması
gibi gelmiyor mu? Ekmek almaya giderken vurulan Berkin’in acısı
yürekleri kor edip sarmışken, anaların feryatları kulaklarda
çınlarken, yaşıtları Bekin için her fırsatta
sokaklara dökülüp isyan ederken, Burak Can’ın ile
Berkin’in babaları yan yana acılarını paylaşırken yapılan
açıklamalar! Elinde sapanı olan fotoğrafı üzerine
yapılan yorumlar, acımasızlığı, gaddarlığı, akıllardaki
çirkinliği ortaya dökmüyor mu? Hangimiz
çocukluğumuzda elimizde sapanla dolaşmadık? Çoğumuz
bir kuşu hedef almadık elbet ama hangimiz sapanımızın lastiğine
bir taş sıkıştırıp hedef vurma oyununa katılmadık, hangimiz
bunu yaparken eğlenmedik. Suriye’de savaşta ölen çocukların
masumiyetini dile getirerek sahte gözyaşları akıtan başbakan
neden Berkin’in, Ceylan’ın, Uğur’un, Enes’in adını
söylemiyor. Gerek yok. Sahte sözlere, gözyaşlarına
aklımızda bedenimizde isyanlarda artık.Bırakalım güzel
çocuklar güzel insanlar tarafından anılsın. Bu değil
beklentimiz. Masum çocuklarla uğraşmayın. Çocuklarımızın
üzerinden iğrenç politikanızı çekin. Berkin’in
suçsuzluğunu anlatmayacağım. Gerçekler açıklama
istemez. Ancak bu gün insanlar çocukların suç
işleyemeyeceğini, suçlu sayılamayacağını açıklarken,
çocuk cezaevleri kapatılsın diye bas bas bağırırken, bir
çocuğu suçlu ilan etmek! Hangi akla sığar. Hani
sözün bittiği yer derler ya. İşte o nokta bu olsa gerek.
Öfkemi içimde diri tutarak
gezi parkındaymışım gibi Nazım Usta’nın dizelerini
fısıldıyorum:
……..
Koşuyor
altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.
Sevgili İsmail Kaya,
Ne güzel yazmışsın. SADECE MOR
RENGİ SEVEN KRAL
Sevgili dostlar; 1998 yılında Kök Yayınevi'nden basılan bu kitabı çocuklarınıza okumadan
önce dilerim kendiniz okursunuz. Kim bilir belki de önce
size anneannenizin anlattığı gibi uzun uzun anlatırsınız
çocuğunuza. O da sizi uzun uzun dinler. Sonra bakmışsınız
çocuğunuzun elinde Sadece Mor Rengi Seven Kral hikayesi .
Almış sizi karşısına; siz kocamanlara hırsı, baskıyı,
korkuyu anlatıyor. Kralların kaçışını, adil olmanın
değerini açıklıyor….
Anlatın dostlar anlatın ki
unutulmasın.
Muhterem Polat / Çekirdek Çocuk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder