Pages

Düşen Donunu Çeke Çeke Dans Eden Güzel Çocuk…

Ardından binlerce insanla yürürken yan yana ne hissettim bilmiyorum. Bir arkadaşım “o binlerce insanın o gün hissettiği o acıyı ben her gün hissediyorum” dedi, çünkü sen ilk değildin. 



Ceylanın fal taşı gibi açılmış o kocaman gözlerine değenler bilir bu acıyı. Uğur’un küçücük bedenindeki her bir kurşunu kalbinin en orta yerine yiyenler bilir. Ve daha nice annenin feryadını, isyanını, çaresizliğini alıp nereye saklayacağını bilemeyenler bilir… Senden önce, son yirmi bir yılda 576 çocuğun devlet tarafından katledildiğini duyduğunda öfkeyle birlikte vicdanı da kabaranlar bilir. Polise copunu, TOMA’sını, plastik mermisini, biber gazı tabancasını ölüm silahı olarak kullanma emrini ben verdim diyenin senden önce 118 çocuğun daha katili olduğunu bilen bilir, acır, öfkelenir, isyana bilenir…

Bugün bilmek istediklerim başka ama… 

Halkevi Yaz okulundaki görüntülerini izledikten sonra ölümden çok yaşama dair bir şeyleri bilmek istedim.  Benim öğretmenlik ettiğim, senin öğrencilik ettiğin o mahalledeki sen gibi daha yüzlerce çocuğun isyana nasıl mailli olduğunu, maytapla, sapanla, kız kaçıranla ve bazen yanı patlak topla ne güzel oyunlar oynadığını hatırlamak istedim. Bizim mahallelerimizde böyle oyunlar oynanır, öyle çok da sevilerek gidilmez okula, sokakta olmak güzeldir ve bizim yoksulluğumuzun doğallığı kadar doğaldır; iktidarları, egemenleri sevmememiz…  16 Haziran sabahı seni evden çıkarken görenlerden biri anlatıyor; polislere dönüp bağırmışsın: “Ekmek almaya gidiyorum, durun, artık yeter” demişsin. Sonra koyulmuşsun yola… Ve sonrasını biliyoruz. Ama asıl bilinsin istediğim şey senin masumluğun, senin çocukluğun değil. Sen bir çatışmanın ortasında ekmek almaya gidebilen çocuklardansın, gazdan nasıl korunduğunu, polisten nasıl kaçıldığını bilen çocuklardansın. Senin ki apaçık cesaret, Berkin. Bu memlekette çok az rastladığımız bir duygu. Bulduğumuzda sarıldığımız, 269 gün bir umut yaşasın diye beklediğimiz…

Bugünlerde seni düşündüğümde yoğun bir merak duyuyorum. Kendime soruyorum: "Acaba senin bundan üç beş sene önce düşen dununu çeke çeke oynadığın o salonda, ben seninin mahallendeki kardeşlerinle oyun oynarken, şöyle bir kafayı uzatıp içeri baktın mı?" “Ben güzel şeyler öğrendim, çok eğlendim, şimdi sıra kardeşlerimde” dedin mi? Halkevinin karşısında dinlenmek için oturduğumuz, sizin rengârenk boyadığınız o duvarın üzerinde yan yana hiç oturduk mu? Dediğim gibi sadece merak. Bunu bugün bilebilmemizin olanağı yok elbette. Ama, inan bana, bugün bilmek istediklerim başka. Sen; parkta, Halkevi'nde oynayan bize baktınsa da bakmadınsa da ben o birlikte oynadığımız çocukları, senin kardeşlerinin gözlerini, düşlerini bilmek istiyorum. 


Ben her gün senin kaldığın yaşlarda bin çocukla yaşıyorum. Sen gittiğinden beri, belki biraz da kendimi iyi hissetmek için, sohbet ediyorum arkadaşlarınla. Onlar da benziyorlar biraz sana. Hayatları zor. Ciddi insanlar. Kimisi çalışmak zorunda. Yücel geliyor bazen aklıma onları sokakta gördüğümde ya da sohbetin bir anında. Yücel’i bilirsin. 6 yaşındaydı. Daha bir iki ay önce ezildi küçücük bedeni. Bence onun hayatını ezen o kamyon değil de her gün altına girmek zorunda kaldığı atık kâğıt arabasıydı. Öyle hissediyorum. Yanıma çağırıyorum son günlerde hiç tanımadığın ama kaderleri sana çok benzeyen arkadaşlarını ve geliyorlar, konuşuyoruz. Çok fazla bir şey değişmedi senden sonra. Okuldan kaçıyorlar sık sık, dersleri kaynatıyorlar. Bir yandan sınavlara girecekler yine bir yığın. "Hangi liseye gitsek çok para kazanırız" diye soruyorlar çoğunlukla. "O iş pek öyle değil" diyemiyorum. Şirket sahibi olmak istiyor mesela büyüyünce, senin Mardin’li bir arkadaşın, adı Hüseyin. "Onun lisesi yok" diyemiyorum. Sermayenin, paranın emeksiz sahip olunan bir şey olduğunu anlatamıyorum. Ama gözlerini görsen nasıl heyecanlı, felfecir bakıyor. Hayallerinden bahsediyor; bir aşçı olmak istiyor, bir denizci, bir sağlıkçı ama hayalleri hep çok parası olduğundan hareketleniyor. “Ne yapacaksın” diye soruyorum "çok paran olsa",  Afrika’ya gidecekmiş. O yoksul insanlara yardım etmeye. "Yetmez" diyemiyorum. "Senin yoksulluğun ne olacak" diye soramıyorum. Sonra senin hayallerin geliyor akılma. Ne olabilirlerdi ki acaba? ben bilsem o hayalleri ne derdim?


O güzel dans edişini düşündüğümde, çeke çeke donunu, diğer çocukların gözlerine bakıyorum, Berkin. Eminim ki; devletlerin, iktidarların, gözünü güç ve para hırsı bürüyenlerin ne Ceylan’ın gözleri umurlarında ne senin kaşların ne de Yücel’in o küçücük bedeni. Ben de senden kalan umuda, isyana ve mücadeleye doğru baktığımda benim Hüseyin’in, Ahmet’in, Jirwa’nın hayallerini bilmek istiyorum. Bizim en çok da belki sizin için mücadele ettiğimiz adamların çocukları hiç sokağa üzerine bol gelen bir pantolonla çıktı mı bilmiyorum, hiç öyle pantolonunu tuta tuta dans etti mi? Ama seni çok iyi biliyorum Berkin. Ve senden öncekileri ve senden sonrakilerin hayallerini… 


Sen rahat ol. 

Onlar da öğrenecekler…



                                                    Zeynep Cansu Elifoğlu / Çekirdek Çocuk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder