Site içi arama

Çocuklara kıymayın efendiler!



1993'tü. Yaz bitti, okul açıldı. 16 yaşımıza aylar kalmıştı. O yıl bir şeyler değişti. Virlan ve Burcu tiyatro ekibine girdi. Rana ve Aslıhan koroya. Emrah, Cumhuriyet gazetesinden kupürler kesip arşiv oluşturuyordu. Onur gitar çalıyordu. Ben bağlamaya merak saldım. Bora üç arkadaşıyla rock grubu kurdu. Bülent resmen edebiyata gömüldü. Bir sınıf üstümüzde Serkan şiirlerini yakın arkadaşlarına okumaya başlamıştı. Bunlar tek tek hatırlayabildiklerim... Sonra bir grup kurduk, 150 kişi kadardık, iki yıl boyunca yaz tatillerinde bile toplandık, tartıştık, kitaplar okuduk. '95'te 1 Mayıs'a katıldık, pankartımız "Düzen seni aldatıyor. Bir Dost"tu. Aynı yıl bir 'Kültür Kolu' kurduk, bir de dergi çıkarmaya başladık. Adı 'Ayışığı' oldu, "Bilgeliğin simgesi güneşten aldığını, dünyanın karanlık yüzündeki yolculara yansıtacak ışıktı" dergimiz. 16 yaşın acemi romantizmi işte, bugünkü yaşımızla yapsak 'çiğlik' dersiniz, o gün dünyayı değiştirmeye niyetli güzel çocuklardık.

Böyleydik diye biz, 'dört göz' öğrenciler olduğumuzu sanmayın; Beavis&Butthead cinsi kıs kıs gülmelerdeydik; espri bel altıysa kulak kabartan ergenlerdik; ideal ailemiz Simpsonlardı; falsosu olanla acımasızca dalga geçer, okulu kırıp 'Hasırlar'ı doldururduk; atari salonlarına gider, Kadıköy'ün kahvelerinde King çevirip Okey'e dönerdik.

Bir yanımız ergendi; öbür yanımız gözünü, kulağını dünyaya açmış kabuğunu kırıyordu. Özel falan değildik, sadece 16 yaşındaydık. 16 yaş, insanın 'kabuğunu kırma' yaşı, Martı Livingston'ın yükseklere uçtuğu, Küçük Kara Balık'ın denizleri keşfettiği yaş... Biz, evet, daha şanslıydık. Elimize gitar alabilecek kadar paramız, şiir yazacak kadar zamanımız, tiyatrosu olan bir okulumuz vardı. "Ayışığı olup karanlık gecede kendi şansımızı memlekete yayma" romantizmiyle toplantılar yaparken, binlerce yaşıtımız çocuk işçi olarak çalışıyordu; on binlercesinin kurduğu hayalleri bile özgürleştirme şansı yoktu.

Sonra büyüdük. Liseye başlayan hangi çocuğu görsek sanata, felsefeye düşsün, aşık olsun, şiir okusun, sinemaya gitsin istedik. Bizim yapamadıklarımızı da yapsın istedik. İsteriz hâlâ. Güzel insanlar böyle yetişir diye; hayat daha adil olsun diye; çocuklarımız aklı özgür, fikri özgün bireyler olsun diye; mutlu olsunlar diye... Ama hepsinden önemlisi, o yaşın gereği bu diye, kabuğunu kırmak isteyen insanı hayatın prangalarıyla bağlamak 'yetişkin dünyanın' en büyük sömürüsü diye...

Şimdi diyeceksiniz ki, "16 yaşındayken her genç gibiymişsin, bu yaşta da her yetişkin gibi konuşuyorsun. Çocuklarımız öyle büyüsün, böyle yetişsin..." Keşke öyle olsaydı. Yani keşke bu ülkedeki her yetişkin, çocuklar için aynı hayalleri kuruyor olsaydı. Ama öyle değil. Bu ülkede bazı yetişkinler çocukların kendi nesillerinden daha iyi ve daha mutlu yaşamasını istemiyorlar. Ve ne yazık ki bu yetişkinler iktidardalar, sermayenin başındalar.

Bu yetişkinler geçen hafta, Çocuk İşçi Yönetmeliği'ni değiştirdiler. Hiç acımadılar. 16-18 yaş arasındaki çocukların ağır ve tehlikeli işlerde çalışmasının önünü açtılar. "Meslek okulundan mezun olmuş 16-18 yaş arası çocukların Çocuk İşçi yasaklarından muaf tutulmasına" karar verdiler.

Bu yetişkinler aynı yönetmeliği şubat ayında da değiştirmişlerdi. 15-18 yaş arası çocuk işçilerin çalışması yasak olan birtakım işleri yönetmelikten çıkartmışlardı. Bu işler, maden ocakları, kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya su altında çalışılacak işlerdi; toksik, kanserojen, doğmamış çocuğa zararlı veya herhangi bir şekilde insan sağlığını etkileyen zararlı maddelerle ilgili işlerdi; müteharrik makineler kullanılarak yapılan işlerdi.

Bu yetişkinler, iktidarı ve sermayesiyle elele verip Türkiye'nin eğitim sistemini, 15 yaşından itibaren çocukların en ağır biçimde sömürülmesini sağlayacak biçimde değiştirdiler. Hatta okula gitme yaşını 5'e indirip, sömürü yaşını 14'e düşürmenin peşine düştüler. Bu ağırlaştırılmış sömürünün, gündelik siyasetin tartışma konusu olmasına dahi izin vermediler. İnsanları din, inanç, imam hatip vs tartışmalarının ortasına atıp, alttan alta çocuklarımıza saldırdılar.

Bu yetişkinlerin gelecek düşünde, 14 yaşından itibaren çocukların her tür işkolunda çalışma hayatına dahil edildiği, yasalar tarafından korunmadığı bir dünya var.

Bu yetişkinlerin dünyasında, çocukları iş kazalarında ölmeye yollamak, 16 yaşın merakını maden ocağına kilitlemek ve dünyaya açılacak gözlerini kaynak makineleriyle köreltmek, ekonomik 'gelişmenin' bir parçası.

Demem o ki.. Diğer tüm siyasi tartışmalar bir yana, bu dünyada iki tip yetişkin var. Çocukları için sömürü isteyenler ve istemeyenler. Siz hangi taraftasınız? Çocuklara kıymayın efendiler!


Gülşah Karadağ / birgün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder