Çocuk Nedir?
Sorumuzun cevabı, “her tanım bir
sınır getirir” sözünün bir kez daha anlam bulacağı
bir tanımlama girişiminden çok güncellenmesi gereken
bir gerçek olan çocuk ve çocukluk üzerine
bir tartışma yaratma ihtiyacıdır. Basit tanımlar bulmak kolay
bazılarına göre - 18 yaşına kadar her birey çocuktur
– bazılarına göre ise içinden çıkılmaz;
cevabı genel geçer olamayacak kadar değişken olan tarihsel
bir yapı. Sorumuza bugün verilecek yanıt sanayi devriminin
ardından verilecek yanıtla ya da neoliberal çağda verilecek
yanıtla aynı olabilir mi? 'Batılı, çağdaş' ülkelerdeki
çocukluk tarifleriyle, üretimin kitleselleştiği ve
yaygınlaştığı yarı sömürge toplumlardaki çocukluk
tanımlamaları karşılaştırıldığında bize güncel ve
gerçek bir tanımın gerekli olduğunu görüyoruz.
Çocukluğa dair tanımımız
çocuk nedir sorusuna vereceğimiz yanıtı belirleyen temeli
oluşturuyor. Çocuk nedir sorusunun cevabını ararken kat
etmemiz gereken birkaç engelli bakış açısı var:
1- Çocukluk sabitlenmiş bir yaş
aralığına bağlı olarak genel kabul görecek bir 'an' değil,
renk skalası gibi karşıdan farklılıkların ancak dikkatle
bakılınca ayırt edilebildiği bir 'sürekli' gibidir. Tarihsel
olarak değişen bir yapı olarak çocukluk, yetişkinlikten
keyfi bir ayrım ile ayrılamayacağına göre çocukluk
tanımı da genel geçer sözlerle ortaya konulamaz.
Toplumsal yaşama katılım kanalları aynı zamanda çocuk
kavramının tanımlandığı toprakların özgünlüğü
gibi çeşitli ve kendine aittir.
2- Çocukluk döneminde iki
yaş grubuna ait olan keyfi ayrımın tutarsızlığı da dikkate
değer. Farklı ülkelerde cezai, cinsel ve seçimle ilgili
faaliyetler farklı yaş gruplarını ilgilendiriyor. Birini
yapabilirken diğerinden yasal olarak men edilmek gibi ya da yalnızca
yaşı değil cinsiyeti de belirleyen olarak kabul etmek gibi
farklılıklar da mevcut.
3- Çocukluk, olumsuz anlamıyla
'yetişkin olmayan' olarak tanımlanıyor. Çocukluk, ilk
bebeklikten on sekiz yaşına kadar geçirilen süreç
olarak kabul görüyor. Fakat bu yaş aralığı son derece
çeşitli ihtiyaçları, becerileri, potansiyeli
kapsamakla birlikte bu farklılığın üstü genel bir
tanımlamayla ve 'yetişkinler'in yapabildiklerini yapamayacakları
konusundaki görüşle örtülüyor. Üç
yaşındaki bir çocukla on altı yaşındaki çocuk
arasındaki kapasite, ihtiyaç ve beceri farklılıkları, on
yedi ve yirmi yaşındakiler arasındakinden oldukça fazla
olmasına rağmen aynı şekilde 'çocuk' olarak
tanımlanıyorlar.
4- Çocuk terimi, belirlenmiş
bir yaş kuşağı için tanımlanmış ve kodlanmıştır.
Çocuk terimi kronolojik bir terimden çok iktidarla
ilgili olan bir terimdir. Çocuk teriminin tanımı belli bir
yaştan ziyade iktidar ilişkisini anlatır bize. İlk kullanımı da
söylemimizi doğrular nitelikte olmuş iktidar biçimini
anlatmak yönünde olmuştur. Yani çocuk olmak için
genç olmaya gerek olmamış egemen olanlar, güçsüz
olan yetişkinlere 'çocukluk' anlayışını benimsetmiştir.
Yaklaşık yüz yıl önce Amerika'nın güney
eyaletlerinde köleler 'Boy' diye çağırılıyorlar ve
kendilerine ilk isimleriyle hitap ediliyordu. Köleler, bugünün
çocukluk kavramını tanımlayan boyun eğme ve cezalandırılma
özelliklerinin birçoğunu gösteriyordu.
Çocukluğa Dair 'Mit'ler
Çocuk ve çocukluk
tanımlamalarından bugüne gelerek tanımlarımıza bakış
açısı oluşturmak önemli. Yetişkinler olarak çocuklar
ve çocukluk halindeki eylemlerimiz ya da eylemsizliğimiz
ciddi toplumsal dönüşümlere ya da travmalara yol
açabiliyor. Çocuk ve çocukluğa dair öne
çıkarılan birkaç 'mit'ten bahsetmek konunun
toplumsal, politik, ekonomik, eğitimsel ve yasal boyutlarının
açığa çıkması açısından faydalı olacak.
İlk 'mit'imiz, yetişkinlerin
çocuklara yönelik saygı ve sevgi çerçevesinde
çocuğun çıkarlarının 'en iyi' şekilde
korunduğudur. Buna göre çocuk, yaşamımıza kattığı
anlamın dışında motivasyon kaynağımızdır. Aile bağlamında
ele alındığında 'evin neşesi olan, evliliği evlilik yapan'ın
çocuk olduğuna ikna ediliriz. Bu nedenle de çocuklarımız
için 'en iyisi'ni düşünürüz, bizlerden
'daha iyi' bir hayat yaşamalarını ve bizim yapamadıklarımızı
'yapmaları'nı isteriz. İdealleştirilmiş biçimiyle bu
savların sonucunda korumacı ve planlamacı düzenekler icat
ederiz, yasalar çıkarırız. Bu yaklaşımla çocuklara
dair çıkarılan her yasa, yetişkinler tarafından yürütülen
her faaliyet 'çocuğun özerkliği'ni yok sayan ve
vatandaşlık hakkından ziyade vatandaş olma hakkını elinden alan
uygulamaları da beraberinde getirir. Buna karşılık kötü
muamele ve suistimal haberleri basına yansıdığında da toplumsal
ahlakımız tecavüze uğramışçasına tepki verir,
olayları isitisna ve sapıklık derecesine indirgeriz. Asıl olan,
çocukların anne – babaları tarafından suistimal ve ihmale
uğradıkları durumlar, yoksunluğa ve şiddete itildiği ortamlar
söz konusu olduğunda bunların sıradan ve kişisel
algılamamıza neden olmasıdır. Yaşananları patolojik birer vaka
olarak yorumlamak yoksulluğa ve eşitsizliğe bağlı olan şiddetin,
sömürünün bir toplumda sıradanlaşması için
önemli bir basamaktır.
İkinci 'mit'imiz çocukluğun
'altın çağ' olduğu. Buna göre yaşamımzın en masum,
en güzel günleri olan olan çocukluk dönemimiz
eğitim, oyun ve öğrenme dönemimizdir. 'Şimdi çocuk
olmak vardı' ile başlayan 'gençken gezin, tozun, eğlenin'le
devam eden sohbetler asıl olarak çocuğun toplumda
yaşananlardan muaf tutulduğu, etkilenmediği gibi bir inanışla
sürüyor ve tekrar tekrar üretiliyor. Çocuklarla
ilgili istismar, suistimal ve şiddet istatiklerinin korkunç
boyutlarda olmasına rağmen hala güllük gülistanlık
bir tablonun hangi 'izleyici'lere sunulduğu da merak konusu. Yeni
çıkarılan bir eğitim yasası ile büyük
çoğunluğunu kız çocuklarının oluşturduğu 136
bini aşkın çocuğun okulu bıraktığı, göçe
zorlanan ailelerin çocuklarının kentlerde ucuz iş gücü
olarak kullanıldığı, binlercesinin 'kayıp' olduğu, tecavüze
uğradığı, şiddet gördüğü, zorla evlendirildiği,
yok sayıldığı bir toplumda 'altın çağ'dan bahsetmek ne
kadar inandırıcı ya da ne kadar körebe oyunu?
Sonuç Yerine, Nasıl Olmalı?
Sonuç olarak; güncel olan
ve yaşam koşullarının gözetildiği bir tanımlama getirmek,
bizlere aynı zamanda haklar mücadelesi çerçevesinde
'çocuk hakları'nın bilince çıkarılması ve
örgütlenmesi konusunda yol açıcı olacaktır.
Medyanın metalaştırdığı, şiddetin, ihmalin ve suistimalin
muhatabı da olan çocuklar, haklarıyla yeterince tanışmasalar
da ülkenin dört bir yanında boy vermekteler. AB fonlarıyla
yürütülen ve birçoğunda da değerli verilen
toplandığı çalışmalar ve pratiklerin ötesinde çocuk
ve çocuk hakları tanımlamalarını eğitim, sağlık,
barınma, beslenme, yaşanabilir çevre gibi temel hakların
yağmalandığı neoliberal dönemin içinden süzerek
anlam kazandırılmalı ve çocuk politikaları üretilmeli.
Çekirdek Çocuk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder