Pozantı Cezaevi’nde tacize, tecavüze, işkenceye uğrayan, ifadelerini okumaya kalbimizin dayanmadığı çocukların şokunu atlatamadan, başka cezaevlerinden gelen haberler ve bir türlü nihayete erdirilemeyen davalar ile en son geçtiğimiz günlerde Bingöl’de bir kız çocuğuna tecavüz davasına alınan karar ile sarsıldık. Hatta bir kısmımız sarsılma evresini çoktan yaşadığımızdan öfke içinde bulduk kendimizi.
Psikoloji biliminin son 50 yılda şaşırtıcı bir hızla gelişmekte olan bir dalında, bilişsel bilimlerde, çocuklarda görgü tanıklığı üzerine çalışmalar yapılıyor. Çocuğun ifadesini alan görevlinin etkilerinden tutun da soru sorma biçimine kadar bir çocuğun ifadesini belirleyebilecek birçok etken var. Hatta buradan istikametle sorulabilecek sorulardan bir tanesini direkt sorayım: Polis, ya da ifadeyi alan görevli, bir çocuğun ifadesini istediği gibi yönlendirebilir mi? Baştan belirteyim çocukların görgü tanıklığı ifadelerinde adalet sisteminin etkilerini incelemeyi falan geçiyorum bu yazıda, oraya girersek çıkamayız muhtemelen. Fakat kısaca bu çalışmalara göz atmakta fayda var.
Bellek dediğimizde insanın aklına umumiyetle bir fotoğraf serisi ya da deneyimler gelir. İnsan belleğinin kusurlarını geçtim; görgü tanıklığında hatırlanması istenen şey direkt bu fotoğraflar, film şeritleri olsa büyük bir problem olmazdı. Kaldı ki, okulöncesi çocuklarda deneyimleri hatırlamak daha büyük bireylere göre daha fazla kafa karışıklığı ile kusurlu sonuçlar veriyor. Zaman boyutunu takiben insan hafızası genel olarak üç safhada inceleniyor: kodlama, depolama ve geri çağırma. Benim üzerinde durmak istediklerim ise bilginin depolanması ve geri çağırılması dönemleri.
Bellekte bilginin depolanması
Yaşça büyük çocukların küçüklere oranla daha doğru ifade vermesi bulgusu görgü tanıklığı ifadesinin etki altına alınabilirliği ile yakından alakalı. Altı yaşın altındaki çocuklar daha kolay etkilenebilir olan grupta; orijinal olaydan sonra yaşananların etkisinin ifadelerinde çok büyük etkisi olabiliyor (Bruck & Ceci, 1999). Okulöncesi çocuklar genellikle ifadelerini sorulan sorunun gösterdiği doğrultuda değiştiriyor (Goodman& Clarke-Steward, 1991).
İfadeyi alan görevli: Bilenler bilir quantum mekaniğinde foton davranışlarını anlamak üzerine oldukça popüler bir ilke vardır: Gözlemci, gözleneni sadece gözlemleyerek etkiler. Görgü tanığı ifadelerinde de resmi olsun olmasın su götürmez bir gerçek var: Çocuğun ifadesini alan görevlinin taraflı olup olmaması ifade üzerinde büyük etki ediyor (Ceci & Bruck 1995).
Bu tutulan taraf, görevlinin seçtiği sorulardan sorma biçimine ve tonlamasına cevabın gidişatında da büyük etki bırakıyor. Sorulan soruların karakterinden biri alternatif cevap sağlamamasıdır. Mesela taraflı bir görevli soruyu şu şekilse sormaz:“ Bunu söylemeni X mi söyledi yoksa sen kendi gözlerinle mi gördün?” Veya kendi inançları, tarafı doğrultusunda olmayan soruları sormaz: “X dışında özel yerlerine kim dokundu?, Y de dokundu mu?”
Görgü tanıklığını ifadelerinde etki eden bir diğer yöntem ise çocuğa olayları hayal etmesini söylemek ve hayal ettiği olayı rapor etmesini sağlamak. Bu yöntem sonradan çocuğun gerçek yerine hayali olayı rapor etmesine neden oluyor (Parker, 1995). Veya benzer bir şekilde çocuğa hayli bir olayı çizdirip sonradan hatırlaması istendiğinde hayali olanı hatırlamasına neden olmak gibi. Genel olarak bu çizdirilen olayların gerçek olduklarını savunmaları bu çalışmaların sonuçlarından biri.
Zaman etkisi: Zaman geçtikçe insanoğlu unutur. Bu unutma işi özellikle küçük çocuklarda zamanla belirginleşir. Küçük çocuklar, olayları daha zaman grafiğinde büyük bir eğimle unutur (Brainerd & Reyna, 1995).
Orijinal olay ve görülen davalar arasındaki zaman dilimi ki kendisi zaman zaman vahim durumlarda olabiliyor bu ülkede, çocukların ifadelerinde belirgin bir farklılığa neden olabiliyor. Çocuklar olaydan hemen sonra alınan ifadelerine göre önemli bilgileri atlamaya, olmamış olayları anlatmaya daha yatkın oluyor.
Belli soruları tekrarlamak: Aynı görüşmede olsun olmasın soru tekrarı, belirli soruları yönlendirmek çocukların ifadelerinin yalnızca doğruluğunu azaltmıyor; yanlış ifade olasılığını da artırıyor (Poole & White 1991). Çocuklar görevlinin istediği yönde ifadelerini değiştirmeye yatkın oluyor. Kaldı ki Türkiye’de bir çocuğun kaç kere ifadeden geçirildiğini hesaba katarsak bu maddenin göz önünde bulundurulmasının önemi aşikar.
Bu davalar uzadıkça
Bütün bu çalışmalar ve etkiler, kişilik özellikleri bir kenara, kabul gören ana nokta belli: Çocuklar, okulöncesi olanlar dahil, gerçeği hatırlama kapasitesindedir. Etki altında bırakan faktörler bertaraf edildiğinde çocuklar zaten gerçeği anlatmaya daha yatkın. Bütün bu çalışmaları karakterize eden etkenler, ifadeyi alan görevlinin ses tonunun tarafsızlığını, taraflı soruların sorulmasını ve yukarıdaki etkilerin hepsini içeriyor. Bu davalar uzadıkça, yanlış yönlendirilme ve tekrarlanan belirli sorular da artıyor; artan hata payı gibi hem psikolojide hem hukukta.
Roza kamiloğlu / bianet
Kaynakça:
Brainerd, C.J., & Reyna, V.F. (1995). Learning rate, learning opportunities, and the development of forgetting. Developmental Psychology, 31, 251- 262.
Bruck M., Ceci SJ, 1995. Jeopardy in the Courtroom: A Scientific Analysis of Children’s
Testimony. Washington, DC: Am. Psychol. Assoc.
Bruck, M., & Ceci, S.J. (1999). The Suggestiblity of children’s memory. Annual Review of Psychology, 50, 419-439.
Goodman, G.S., & Clarke-Steward, A. (1991). Suggestibility in children’s testimony: Implications for child sexual abuse investigations. In J. L. Doris (Ed.), The suggestibility of children’s recollections. Washington, DC: American Psychology Association.
Parker J. (1995). Age differences in source monitoring of performed and imagined actions.J. Exp. Child Psychol. 60, 84–101.
Poole D, White L. (1991). Effects of question repetition on the eyewitness testimony of
children and adults. Developmental Psychology, 27, 975–86.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder