Site içi arama

Ağaçlar Yaşken Eğilmesin Diye...



İsim, Şehir ...
Bazı isimler vardır 'kendi başlarına' sıradandır, olay olur simgeleşir zamanla, ölümle, mücadeleyle; Gezi Parkı, Taksim, Abbasağa, Yoğurtçu, Ethem, Abdullah Cömert, Ayvalıtaş, Ali İsmail, Ceylan Önkol, Vali Mutlu... Gezi Parkı direnişi ikinci ayını doldururken bazı isimler simgeleşti, belleklere kazındı ve mücadelenin bir yerinde olmaya devam etti. Failleri meşhur olan kayıplar verildi, en samimi gözyaşları döküldü, belki ilk kez gülmek bir halk gülünce gerçek anlamını buldu, bellekler mücadele, dayanışma ve kayıpların adlarıyla tazelendi... Tarihe not düşülen iki isimden birisi tekrar sahne aldı, Vali Mutlu. Bir de hatırlamayanımız ve hatırlayınca yumruklarını sıkmayanımız yoktur Ceylan'ın adını duyunca Ceylan Önkol'un. Hüseyin Avni Mutlu'nun adını belki bir çoğumuz Diyarbakır'da 'görev' yaparken öğrendik. Ceylan havan topuyla katledildiğinde, annesinin yürek sızısının bir parçasını duyanlar ardından dönemin Diyarbakır valisi Mutlu'nun sözlerini de duymuştu: “Olayı büyütmeyin...” Mutlu'nun İstanbul'a atandığını duyunca da belki bazılarımızın aklına ilk düştü Ceylan'ın adı ve yine öfkelendik. Vali Mutlu adından uzun yıllar boyunca söz ettirmeyi yine başardı yasaklı 1 Mayıslarda 'görev' başındayken, sahibinin sesi olurken ve tabi ki Gezi direnişinde halk düşmanlığını ilan ederken. Yaralanan, göz altına alınan, psikolojik olarak etkilenen binlerce yetişkin gibi çocuklar da her türlüsünü yaşadı baskının, faşizmin, zorbalığın ve halk düşmanlığının.


Medya sınıfta kaldı peki biz?

Yazılı ve görsel medyanın yıllardır resmettiği şirin, yaramaz, şeytan, mucit, cani, madde bağımlısı olarak pazarladığı çocukların yine sayfaları ve ekranları renklendirdiği bir dönemin ardından ve içinde, Gezi Parkı direnişinde de sıkça sosyal medya ortamlarında ve televizyonlarda görünür olan çocukları ya ellerinde bayraklarla ya da gaz bombalarının arasında sıkça görür olduk. Ana akım medyanın 'direnen güzel'lerinin sonrasında yer alan görsellerde çocuklara yaşatılan cehennemin suratlarındaki ifade bu kez malzeme yapıldı ve yayıldı. Ne yazık ki geçtiğimiz süreçte direnen, duyarlı yurttaşlar da sosyal medya sayfalarında yaşanan şiddetin pervasızlığını kanıtlamak için benzer çocuk görsellerine bolca zaman ayırdı ve fark etmeden (edemeden) çatışmaların ortasındaki çocuk fotoğrafarın yaygınlaştırılmasına neden oldular.


Peki Ne Olacaktı Ya?

Akp hükümetinin iddia ettiği gibi 3-5 ağaç meselesi olamayan bir halk isyanında(n) çocukları muaf tutmak mümkün mü? Günlerce oynadıkları sokaklarda binlerce insanı protesto eylemlerinde görürken, oyun oynadıkları parkların yüzlerce yetişkinin buluşma noktaları olduğunu bilirken ya da 'gezi'ye çıktıkları bir gün polisin ayarsızca sağa sola fırlattığı gaz bombalarından etkilenirken, tüm medya organları yanlı ya da muhalif şekilde 'direniş'i konu alırken, sokaklardaki insanların en doğal ve insancıl taleplerine polisin bariz şiddetiyle saldırdığını her yerde duyar, görür ve okurken ne kadar mümkünse o kadar yani hiç. Tartışmamızın ekseni çocukları 'korumak' ya 'kollamak' değil. Şüphesiz ki çocukların şiddetle tanışmalarını ne kadar geciktirebilir hatta olanaksız kılınması konusunda daha çok kafa yormalı ve pratik uygulamalıyız. Fakat söz konusu bir halk direnişi ve devletin zor aygıtlarının tüm olanaklarıyla halkın üzerine saldırtılması ise durum biraz farklı. Basit çözümler neler olabilir? Çocukları eylemlere götürmemek, Gezi Parkı'na götürmemek, mahallelerdeki forumlardan uzak tutmak, televizyon ve interneti yasaklamak, yaşadıklarını unutturmak için (imkan dahilinde) tatile çıkarmak, hiç bir şey olmamış gibi davranmak... En basit olan fakat anlamsızlaşan örnekler çoğaltılabilir. Ya eylem ya çocuk da denebilir. Bu telkin ve tercihler neyi nasıl değiştiririn cevabından önce bu önermelerin hepsi bizlere yani direnenlere, doğasına sahip çıkanlara, onurlu yaşamak isteyen insanlara tavsiyelerdir. Peki önceliği neden üzerimize gaz bombası atanlara, çocuk oyun alanı olan ve çocukların olduğu tüm dünya tarafından bilinen bir parka saldırının faillerine, çocukları akrep adı verilen polis araçlarında rehin alıp saatlerce dövenlere, eli sopalı, palalı badem bıyıklılara 'emri veren'lere vermeyelim? Neden asıl sahiplerinin çocuklar ve halk olan bir parkın polis ablukasında tutulmasının, öldürülen genç yaştaki insanların hesabını sormayalım?


Somutlaşan bir gerçek: Biz ve Onlar Var!

Çocukların zarar görmesini engellemek ve şiddete maruz kalmamaları için kuracağımız dilin 'karşı taraf'a yönelik olması çocukları şiddeten 'korumak' kadar önemli. En az o kadar önemli olan da çocukları yaşanan şiddet atmosferinden korumak fakat hak aramanın, mücadele etmenin de yaşamın kendisi olduğunu anlatmak. Hatta daha da ileri gidelim, çocuklara kendi haklarını arama yollarının klasik yollardan (sosyal hizmetler kurumu, polis, devlet) değil somut gerçekler üzerinden anlatılması ve yaşadıkları ruh halini, içinde bulundukları durumu gözeterek direnmenin öğretilmesi gerekiyor. Çünkü çocuklar sokakta 'Tayyip İstifa' şarkıları, 'Bu daha başlangıç' sloganları atarak koşturuyor, polisten daha çok korkuyor, ağaç dikmeyi eskisinden daha anlamlı buluyor. Herşeyin iç içe geçtiği günler yaşıyoruz. Ölümle, şiddetle dolu mesajların yerine yaşamın, dayanışmanın, mücadelenin tekrar anlam kazandığı bir dönemde yaşamın tekrar çocukça yorumlanmasına ihtiyaç var. Bu belki yapabileceği bir kuklayla, katılacağı bir drama etkinliğiyle, kendi yapacağı bir oyuncakla, dikeceği bir ağaçla, çeşitlendirilebilecek bireysel ya da diğer çocuklarla yapabileceği onlarca etkinlikle birleştirilerek bir psikolojik destek sağlayabilir. Şiddeti birebir yaşayan çocukların uzmanlarca ilgi altında tutulması gerçeğini yadsımadan daha dolaylı biçimde etkilenen çocuklar için yapılabilecek çok şey var. Önümüzdeki zamanlarda bu konuya dair pratikleri paylaşma dileğiyle...

Çekirdek Çocuk




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder