“Artık havalar iyice soğudu. Kuş sesleri duyulmaz oldu. Şimdi yalnızca, anasını ya da babasını, kardeşini yitiren çocukların ağlamaları duyulabiliyor.
Bizler, bir ülkesi ve umudu olmayan çocuklarız.-Dunja, 14”
Bu sözler Eski Yugoslavya’da savaşı yaşamış, son on - onbeş yılda savaş yüzünden yaşamını, sağlığını, anne / babasını ve umudunu yitirmiş milyonlarca çocuktan birine ait. Çocuklar savaşın ve şiddetin en masum kurbanlarından biridir ve her dönemde savaştan etkilenmişlerdir. Bu derlemenin amacı, savaşın çocuk sağlığı üzerine olan etkilerini ortaya koymak ve sağlığın savaş ve barış arasında bir köprü olması olgusu üzerinden çocukların savaştan korunması için geliştirilecek yanıtları tartışmaktır.
Tanımlar
Tıp literatüründe savaş yerine çatışma sözcüğünün tercih edildiği gözlenmektedir. Yine Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) çalışmalarında savaş/çatışma olgusu, karmaşık olağan dışı durumlar başlığı altında incelenmektedir (Galli G.;1997) Buna göre, karmaşık olağan dışı durumlar, neden olan olgunun ve yardımların ağırlıklı olarak politik etmenlere bağlı olduğu durumlardır. Karmaşık olağan dışı durumların başlıca özelliklerinden biri, genel bir şiddeti içermesidir ve bu şiddetin, insanlara, çevreye, alt yapıya ve mülkiyete yönelik olabilmesidir(TTB).
Çatışmalar çeşitli sınıflamalara ayrılarak çatışmanın doğasına ilişkin çıkarımlar yapmak olasıdır. Çatışmanın tanımı; ‘barışçı hedefler veya güç kullanımı dahil, farklı gruplar tarafından üzerinde uyuşulamayan amaçların peşine düşülmesi’ olarak yapılmaktadır. “Silahlı çatışma” daha dar bir çerçevede, tarafların güç kullanımına başvurdukları çatışmadır. “Savaş” genel anlamda daha kesin bir ifade olup, çarpışmalarla devam eden, merkezi olarak organize olmuş savaşçıları ve muharebeleri içeren, güç ve toprak ile ilgili açık silahlı çatışmadır. Bu tanım daha doğru bir tanım olmasına rağmen, çağdaş dünyada şiddet gerçeğini yansıtmada daha sınırlı kalabilmektedir (Galli G.;1997) (Large J. 1997)
Günümüzdeki Savaşın Özellikleri
1. Savaşan devletlerin sayısı artmıştır. 1945 yılından 1992’ye kadar savaşan devletlerin sayısı yaygın olarak artmıştır. En belirgin artış soğuk savaşın sonundan sonra ortaya çıkmıştır. 1990-92 arasında 49 savaş olmuştur (WHO-Discussion draft). Savaşın sayısal artışının nedenlerinden biri olarak küreselleşme gösterilmektedir. Küreselleşmenin etkisiyle devletin rolü yeniden tanımlanması, sanayileşmiş ülkelerdeki refah sisteminin krizi nedeniyle hassas gruplar arasında şiddet çatışmalarının artmasına yol açmıştır (WHO-Discussion draft).
2. Savaştan etkilenen insan sayısı artmıştır. Soğuk savaş sonrası dönemde, uluslararasında ve içinde değişik gerilimlerin oluştuğu görülmüştür. Bu gerilimler, hızlı ekonomik değişimler, politik belirsizlikler ve dünyanın birçok bölgesindeki şiddetli çatışmalarla etkileşim içindedir. Endonezya, Balkanlar ve Kafkaslar medyada yer almış bazı örneklerdir. BM insani ilişkiler ofisinin (UN Office for the Coordination of Humanitarian Affairs=OCHA) Mayıs 1999’daki verilerine göre ise, 1.8 milyar kişi bu gerilimlerden etkilenmektedir(WHO-Discussion draft).
3. Savaşlar daha çok üçüncü dünya ülkelerinde olmaktadır. 2. Dünya savaşının sonundan beri olan 181 savaşın 170’i (%94) üçüncü dünya ülkelerinde olmuştur. (WHO-Discussion draft).
4. Ölümler daha çok sivillerde olmaktadır. 18 ve 19. yüzyıldaki savaşlarla 20 yüzyılın başındaki savaşlarda kayıpların ancak yarısı sivillerden oluşmaktaydı. Oysa bu yüzyılda bu oran gittikçe artmaktadır. 2. Dünya savaşında sivil ölümler toplam ölümlerin üçte ikisini oluştururken 1980’lerin sonunda sivil kayıpların toplam kayıplara oranı neredeyse %90’na çıkmıştır. Bu durumun nedenlerinden biri, teknoloji ile ilgilidir. Havadan bombardıman potansiyel savaş alanını bir ülkenin bütün topraklarını kapsayacak şekilde genişletmiştir. 2. Dünya savaşında Coventry ve Dressden’in bombalanması ayrım gözetmeyen saldırıların büyük ölçüde yaygınlaşmasına neden olmuştur. Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombaları başka bir örnektir. Aynı yol 2,5 milyon insanın öldüğü tahmin edilen Vietnam savaşında da izlenmiştir. Savaşlardaki sivil kayıpların artmasına yol açan bir başka neden, günümüzdeki savaşların çoğunun iç savaş olarak patlak vermesidir. Burada askeri kesimle silahlanmış sivil kesimlerin kendi aralarındaki çatışmalar ön plana çıkmaktadır. Ayrıca köyler ve kent varoşlarının sokakları dahil her yer savaş alanı olabilmektedir. (UNİCEF) Siviller, silahlı şiddetin dolaylı hedefleri olmaktan çıkıp şiddetin kasıtlı hedefleri haline gelmişlerdir.
Savaşın etkileri
Geçtiğimiz yüzyılda tüm dünyada silahlı çatışmalar ve insan hakları ihlalleri bir epidemi halini alarak sağlığı ve insanlığı tehdit etmeye devam etmiştir. 20. yüzyılda 100 milyondan fazla kişi etkilenmiş, özellikle siviller savaşın ve iç çatışmaların mağduru olmuşlardır. Günümüzde savaş nedenli ölümlerin % 90’dan fazlası sivillerde olmaktadır. Şiddet, politik cinayetler, sistematik olarak düzinelerce ülkede uygulanmaktadır. 100 milyondan fazla mayın, insan yaşamını tehdit etmektedir. 1995 verilerine göre dünyada her 200 kişiden biri politik baskı veya savaş sonucu yer değiştirmiştir. (Iocapino V-1999) Savaşta ölen her bir savaşçıya karşılık bir sivil doğrudan nedenlerle ölürken 14-15 sivil de yiyecek, su ve yaşam için gerekli diğer gereksinimlerini karşılayamadıkları ya da salgınlar nedeniyle yaşamının yitirmekte ve bunun daha fazlası da fiziksel ve psikolojik olarak yaralanmaktadır (Yusuf S. -1998).
Savaş en çok çocukları vurmaktadır.
1. Çocuklar savaşta daha çok ölüyor.
Savaşta ölümler ve çekilen sıkıntılar, en duyarlı grup olan 5 yaş altı çocukları etkilemektedir. 1996 yılında, 31 çatışma olan ülkenin 24’ünde beş yaş altı mortalite hızı % 5 ve daha fazladır. Çatışmalar sırasında, çocuk ölümlerinin % 5’i direkt travma nedeni ile % 95’i açlık ve hastalık nedeniyle olmuştur Geçtiğimiz son 10 yılda, 2 milyondan fazla çocuk savaş bölgesinde ölmüştür(Southall D.;1998:1549-50). (Plunkett M.C.;1998:72-7).
2. Çocuklar savaşta yaralanıyor, fiziksel, psikolojik ve cinsel travmaya uğruyorlar.
Geçtiğimiz son on yılda, 4 milyondan fazla çocuk kalıcı olarak sakatlanmıştır. Savaş sırasında ve sonrasında görülen yaralanmaların ve sakatlıkların en önemli nedeni mayınlardır. Dünyada 70’ten fazla ülkede 60 milyondan fazla mayın vardır. Mayın sonucu yaralanan ve ölen sayısı tam olarak bilinmese de toplam nüfusun ne kadarının mayın nedeniyle ampute olduğu saptanmıştır. Buna göre Kamboçya’da 1/236, Afganistan’da 1/470 oranında ampute insan vardır. Afganistan’da her iki saatte bir kişi, mayın nedeniyle yaralanmakta ya da ölmektedir.(Vatansever)
Savaş nedeniyle çocukların çoğu, tıbbi bakım olmadan ve çoğu zamanda yalnız yaşamaktadır. 1 milyon çocuk yetim kalmıştır.12 milyon çocuk güvenlik nedeniyle evlerinden ayrılmış bunların üçte biri ise mülteci kamplarında yaşamaktadır(Plunkett M.C.;1998:72-7)(Southall D.;1998:1549-50).
Çocuklara işkence ve tecavüz yaygındır. Özellikle etnik kökenli çatışmalarda görülmektedir. Örneğin Ruanda’dadaki soy kırımda 8 yaşından büyük her kıza tecavüz edilmiştir. Kuzey Uganda’da, silahlı birlikler köylere baskın düzenlemiş, bu baskınlarda her seferinde 50-100 çocuğu kaçırmışdtr. Kaçırılan çocuklardan kızlara tecavüz edilip, seks kölesi haline getirilmekte, erkek çocuklar işkenceye maruz kalmakta ya da savaşta kullanılmaktadır. Son Kosova savaşında’da benzer örnekler yaşanmıştır. Bu seksüel tecavüzler sonrası ölüm, HİV infeksiyonu ve diğer CYBH’ler, intihar, aseptik düşükler, kısırlığa varan genital yaralanmalar ve çocukların toplum tarafından dışlanması gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır (Southall D.;1998:1549-50).
Şiddetle iç içe olan çocuklar şiddeti kanıksamakta bir yaşam biçimi haline dönüştürmektedirler. Savaşı yaşayan çocuklarda psikolojik etkilenimler daha fazla görülmektedir. Savaşın psikolojik etkileri çocuğun yaşına, cinsiyetine, kişilik özelliklerine ve önceki deneyimlerine ve kültürüne bağlı olarak değişmektedir. Çocuklar, uğradıkları fiziksel şiddet, aile üyelerinin yitimi, ev ve diğer toplumsal desteklerin yitimi nedeniyle etkilenmektedirler. Posttravmatik stres bozukluğu yaygın olup, tekrarlayıcı bulgularına sık rastlanmaktadır. Ayrıca anksiyete ve depresyon çocuklar arasında yaygın olarak görülmektedir (Southall D.;1998:1549-50) (Plunkett M.C.;1998:72-7).
3.Malnütrisyon ve bulaşıcı hastalıklar savaşta çocukların ölümüne neden olan dolaylı etkenlerdir.
Savaş dönemlerinde silahlı gruplar, sıklıkla gıda desteklerini ve sağlık örgütlerini ve çalışanlarını hedef alırlar. Ayrıca tarım alanlarının mayınlarla kaplanması gibi taktikler nedeniyle tarım ürünlerinde kıtlık yaşanır(southall).
Genellikle ticari yapının zarar görmesine paralel seyir gösteren üretim olanakları, yiyecek stokları ve alım gücünün kaybı, geniş çaplı yiyecek sıkıntısına neden olabilir. Sonuçta insanlar bu nedenlerle şiddetin neden olduğundan daha büyük çapta göç etmeye başlarlar. Savaş nedeniyle göç etmiş nüfusun kamu binaları, toplama kampları ya da diğer yerleşim alanlarında barınması, ASYE, ishalli hastalıklar, kızamık ve diğer salgınlara neden olur. Sağlık hizmetlerinin bağışıklama programlarının ve hastalıklardan korunmaya yönelik çalışmaların aksaması ile salgınların etkileri artar. (TTB)
Malnütrisyon ve bulaşıcı hastalıklar çocukları daha fazla etkilemektedir. Etkili ulusal aşılama programının olmayışı veya hasarı epidemi riski altında bir kohortun oluşmasına yol açar ki bunun son örneği, Kosova’da görülen polyo epidemisidir. Mülteci kamplarında yaşayan çocuklar, malnutrisyon, gastroenterit, ASYE, kızamık ve malarya gibi nedenlerle ölmüşlerdir (Southall D.;1998:1549-50).
4. Çocuk askerler, savaştırılan çocuklar
Dünyada en azından 250 bin çocuk asker vardır ve bunların binlercesi 15 yaşın altındadır. Küçük olmaları, göze çarpmamaları, feda edilebilir olmaları ve kolaylıkla telkin edilebilir olmaları ve ekstrem terorize eylemlerde kullanılabilir olmaları nedeniyle savaştırılmaktadırlar. Bazı çocuklar aileleri tarafından silahlı gruplara satılırken bazıları da kaçırılmaktadır (Plunkett M.C.;1998:72-7). Afganistan’da 17 yıl süren savaştan sonra savaşan askerlerin %45’i 18 yaşın altındadır. İlaç ve alkol bağımlılığı, fiziksel ve psikolojik şiddet asker çocuklar arasında sık görülmekte, çocuklar diğer çocukları hatta aile bireylerini öldürmeye zorlanmaktadırlar. Savaşlarda 12 yaşın altındaki çocuklara işkence uygulandığı bildirilmekte, soyma soğuk duş, elektrik şoku, köreltme gibi yöntemler uygulanmaktadır (Southall D.;1998:1549-50).
Sonuç
Savaşlar, etkileri çocuklarda daha belirgin olmak üzere, ölümlere, yaralanmalara, bulaşıcı hastalıkların ve malnütrisyonun artmasına ve sağlık hizmetlerinin bozulmasına yol açan önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Bu nedenle savaşa karşı geliştirilecek yanıtta sağlık çalışanlarının önemli sorumlulukları vardır.
Savaştan korunmanın temel ilkesi yaşamı ve sağlığı korumak hedefinden temel alır. 1981 yılında Dünya Sağlık Asamblesinde; doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının barışın korunmasında ve geliştirilmesinde en önemli belirleyici faktör olduğu belirtilmiştir. Sağlığın savaş ve barış arasında bir köprü görevi gördüğü ve barışa geçişi sağlayan bir rolü olduğu belirtilmiştir. Sağlık çalışanları insan haklarını korumaya ve geliştirmeye sorumludurlar (Sidel V.;1995:1995.1677-0). Bu anlamda halk sağlığı çalışanları stratejileri kavramsallaştırmak, ulusal politikaları etkilemek, savaş gibi olağan dışı durumları azaltma eylemlerini uygulamak açısından göreceli avantajlara sahiptir (Loretti A.;2001:256-8).
Savaşa karşı mücadelenin temel ilkeleri hastalık ve korunma kavramları ile incelenebilir. Savaş kronik bir hastalıkmış gibi düşünüldüğünde, savaşa karşı mücadele, bu hastalığın risk faktörleri gelişmeden önlenmesi (primordial korunma) veya değiştirilmesi (primer korunma) savaşın sona erdirilmesi (sekonder koruma) ve yarattığı hasarın rehabilite (tersiyer korunma) edilmesi basamaklarını içermektedir (Yusuf S.;1998:1669-70).
Sağlık çalışanlarının bu sürecin her bir basamağında önemli rolleri vardır.
Savaşın sona erdirilmesi, barışın sağlanması, en azından çocukların aşılanması ve diğer sağlık girişimleri için insani ateşkesin sağlanması çabaları başta UNICEF olmak üzere pek çok yardım örgütü tarafından gösterilmektedir.1980’lerin ortasında El Salvador’da yapılan insani ateşkes, UNICEF tarafından gerçekleştirilmiştir. Amaç sadece çocuklarda hastalıkların önlenmesi değil aynı zamanda savaşın sona ermesi için anlaşmanın çerçevesinin geliştirilmesidir. Uluslararası yardım kuruluşlarının yanı sıra sağlık çalışanlarının kurmuş olduğu bir çok örgüt savaş karşıtı mücadele yürütmektedir. Nijerya’da Biefra ateşkesinde Sınır Tanımayan Doktorlar Hareketi etkili olmuştur (Yusuf S.;1998:1669-70).
Savaşın sona ermesinden sonra yapılacak toplumsal rehabilitasyon çalışmalarının başında öncelikle, eşit ve ulaşılabilir sağlık hizmeti sistemlerinin kurulması gelmektedir.
UNICEF bu dönemde özellikle savaş mağduru çocuklara yönelik olarak, kimsesiz kalan çocuklara sahip çıkılması; askere alınan çocukların sivilleştirilmeleri; savaşın zihinlerde yarattığı etkilerin silinmesi; okul yaşamının yeniden başlatılması; ve barış için eğitim seferberliğinin başlatılması olarak beş temel strateji belirlemiştir (UNİCEF-1996).
Buraya kadar sayılan çabalar savaşın ikincil ve üçüncül koruma ilkelerini yansıtmaktadır. Ancak korunmada en etkili yöntem birincil korunmadır. Birincil korumada temel yaklaşım ise risk faktörlerinin gelişmeden ortaya çıkmasının önlenmesidir.
Savaşların en önemli risk faktörü ise artan yoksulluk ve eşitliksizdir. DSÖ belgelerinde son yirmi yılda görülen savaşlardaki sayısal artışının nedenlerinden biri olarak küreselleşme gösterilmektedir. Çünkü küreselleşme, yüksek düzeyde ekonomik ve teknolojik rekabeti gerektirmektedir. Bunun riskleri, bütün bölgelerde marjinalizasyon ve ekonomik ve politik değişime uğrayan ülkelerde yüksek sosyal maliyetlere yol açmasıdır (WHO/EHA-1998).
Küreselleşmenin bilançosuna baktığımızda, yüzde 20 kazanan, yüzde 20 kazanmaya çalışan ve yüzde 60 umutsuzca kaybedenler olduğu görülür. 1960’ta dünya nüfusunun en zengin % 20’sini kapsayan ülkelerle en yoksul %20’sini barındıranlar arasındaki kişi başı gelir farkı 30 kat iken, 1990’da 60 kata, 1995’te ise 74 kata çıkmıştır. Dünyanın en zengin iki kişisinin toplam serveti tüm az gelişmiş ülkelerin servetinden çoktur. Dünyanın en varlıklı 200 kişisinin serveti dünya nüfusunun % 41’nin toplam gelirinden daha fazladır. Yine dünyada 1.2 milyar insan günde 1 doların altında parayla geçinmeye çalışmaktadır. BM Kalkınma Programı (UNDP) 2000 yılı insani gelişme raporunda küreselleşmenin gerek ülkeler içinde gerekse ülkeler arasında gelir dağılımı alanındaki uçurumu derinleştirdiğini belirtilmektedir (Demirer T-2001).
Artan ekonomik eşitsizlikler uluslararası ve içinde artan gerilimlere neden olmuştur. Bu gerilimler, hızlı ekonomik değişimler, politik belirsizlikler ve dünyanın birçok bölgesindeki şiddetli çatışmalarla etkileşim içindedir. Endonezya, Balkanlar ve Kafkaslar medyada yer almış bazı örneklerdir. BM İnsani İlişkiler Ofisinin (UN-OCHA) Mayıs 1999’daki verilerine göre ise, 1.8 milyar kişi bu gerilimlerden etkilenmektedir (WHO/EHA-1998)
Silahlanma; savaşın korunulması gereken diğer bir risk faktörüdür.
Savaşlarda kullanılan modern silahların büyük bir kısmı sanayileşmiş ülkelerde üretilirken, bunlar üçüncü dünya ülkelerine satılmaktadır. ABD dahil pek çok “gelişmiş” ülke, kendi silah endüstrilerini geliştirmek amacıyla dış yardımları bir yöntem olarak kullanmaktadır (Sidel V.;1995:1995.1677-0).
BM Güvenlik konseyi üyesi beş ülke (Çin, Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD) ye ek olarak Almanya “Büyük Altı” olarak adlandırılmakta ve bunlar dünya silah ticaretinin % 90’dan fazlasını gerçekleştirmektedirler. BM tahminlerine göre, 1960’larda 14 milyar dolar olan yıllık silah ticareti 1994’te 35 milyar dolara çıkmıştır. Üçüncü dünya ülkelerine olan silah satışının yaklaşık % 73’ünü ABD kontrol etmektedir. (Sidel V.;1995:1995.1677-0).
İngiltere silah satışlarındaki diğer önemli ülkelerden biridir. Son yıllarda 9 milyar dolarlık satış yapmıştır. Eski kolonileri olan Hindistan gibi ülkeler İngiltere’nin pazarlarıdır. Aynı zamanda ABD gibi, insan hakları ihlallerinin yapıldığı ülkelere silah satmaktadır. Fransa silah ticaretinde artan bir role sahiptir. 1994’te üçüncü dünya ülkelerine 11.4 milyar dolarlık satış anlaşması yapmıştır. (Sidel V.;1995:1995.1677-0).
Bunun yanı sıra silahlanmaya devam eden ülkeler vardır. Bu ülkeler yoksul ve gelişmekte olan ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkelerin toplam askeri harcamaları, 1960’ta 27 milyar dolar iken, 1991’de 121 milyar dolara çıkmıştır. BM Kalkınma Programı tarafından yapılan tahmine göre, gelişmekte olan ülkelerin askeri harcamalarının yalnızca dörtte birinin ayrılmasıyla, 2000 yılı hedeflerinin gerekli kıldığı ek kaynaklar sağlanabilecektir. Bu hedefler, herkese temel sağlık bakımı, bütün çocukların bağışıklanması, ileri malnütrisyonun ortadan kaldırılması, herkese temiz içme suyu sağlanması, herkesin ilkokul eğitimi alması ve aile planlaması hizmetleridir. Tablo-1’de 1992 yılında silah satın alan bazı gelişmekte olan ülkelerin yaptıkları harcamalarla karşılayabilecekleri sağlık hizmetleri gösterilmiştir (Sidel V.;1995:1995.1677-0).
Tıp literatüründe savaş yerine çatışma sözcüğünün tercih edildiği gözlenmektedir. Yine Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) çalışmalarında savaş/çatışma olgusu, karmaşık olağan dışı durumlar başlığı altında incelenmektedir (Galli G.;1997) Buna göre, karmaşık olağan dışı durumlar, neden olan olgunun ve yardımların ağırlıklı olarak politik etmenlere bağlı olduğu durumlardır. Karmaşık olağan dışı durumların başlıca özelliklerinden biri, genel bir şiddeti içermesidir ve bu şiddetin, insanlara, çevreye, alt yapıya ve mülkiyete yönelik olabilmesidir(TTB).
Çatışmalar çeşitli sınıflamalara ayrılarak çatışmanın doğasına ilişkin çıkarımlar yapmak olasıdır. Çatışmanın tanımı; ‘barışçı hedefler veya güç kullanımı dahil, farklı gruplar tarafından üzerinde uyuşulamayan amaçların peşine düşülmesi’ olarak yapılmaktadır. “Silahlı çatışma” daha dar bir çerçevede, tarafların güç kullanımına başvurdukları çatışmadır. “Savaş” genel anlamda daha kesin bir ifade olup, çarpışmalarla devam eden, merkezi olarak organize olmuş savaşçıları ve muharebeleri içeren, güç ve toprak ile ilgili açık silahlı çatışmadır. Bu tanım daha doğru bir tanım olmasına rağmen, çağdaş dünyada şiddet gerçeğini yansıtmada daha sınırlı kalabilmektedir (Galli G.;1997) (Large J. 1997)
Günümüzdeki Savaşın Özellikleri
1. Savaşan devletlerin sayısı artmıştır. 1945 yılından 1992’ye kadar savaşan devletlerin sayısı yaygın olarak artmıştır. En belirgin artış soğuk savaşın sonundan sonra ortaya çıkmıştır. 1990-92 arasında 49 savaş olmuştur (WHO-Discussion draft). Savaşın sayısal artışının nedenlerinden biri olarak küreselleşme gösterilmektedir. Küreselleşmenin etkisiyle devletin rolü yeniden tanımlanması, sanayileşmiş ülkelerdeki refah sisteminin krizi nedeniyle hassas gruplar arasında şiddet çatışmalarının artmasına yol açmıştır (WHO-Discussion draft).
2. Savaştan etkilenen insan sayısı artmıştır. Soğuk savaş sonrası dönemde, uluslararasında ve içinde değişik gerilimlerin oluştuğu görülmüştür. Bu gerilimler, hızlı ekonomik değişimler, politik belirsizlikler ve dünyanın birçok bölgesindeki şiddetli çatışmalarla etkileşim içindedir. Endonezya, Balkanlar ve Kafkaslar medyada yer almış bazı örneklerdir. BM insani ilişkiler ofisinin (UN Office for the Coordination of Humanitarian Affairs=OCHA) Mayıs 1999’daki verilerine göre ise, 1.8 milyar kişi bu gerilimlerden etkilenmektedir(WHO-Discussion draft).
3. Savaşlar daha çok üçüncü dünya ülkelerinde olmaktadır. 2. Dünya savaşının sonundan beri olan 181 savaşın 170’i (%94) üçüncü dünya ülkelerinde olmuştur. (WHO-Discussion draft).
4. Ölümler daha çok sivillerde olmaktadır. 18 ve 19. yüzyıldaki savaşlarla 20 yüzyılın başındaki savaşlarda kayıpların ancak yarısı sivillerden oluşmaktaydı. Oysa bu yüzyılda bu oran gittikçe artmaktadır. 2. Dünya savaşında sivil ölümler toplam ölümlerin üçte ikisini oluştururken 1980’lerin sonunda sivil kayıpların toplam kayıplara oranı neredeyse %90’na çıkmıştır. Bu durumun nedenlerinden biri, teknoloji ile ilgilidir. Havadan bombardıman potansiyel savaş alanını bir ülkenin bütün topraklarını kapsayacak şekilde genişletmiştir. 2. Dünya savaşında Coventry ve Dressden’in bombalanması ayrım gözetmeyen saldırıların büyük ölçüde yaygınlaşmasına neden olmuştur. Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombaları başka bir örnektir. Aynı yol 2,5 milyon insanın öldüğü tahmin edilen Vietnam savaşında da izlenmiştir. Savaşlardaki sivil kayıpların artmasına yol açan bir başka neden, günümüzdeki savaşların çoğunun iç savaş olarak patlak vermesidir. Burada askeri kesimle silahlanmış sivil kesimlerin kendi aralarındaki çatışmalar ön plana çıkmaktadır. Ayrıca köyler ve kent varoşlarının sokakları dahil her yer savaş alanı olabilmektedir. (UNİCEF) Siviller, silahlı şiddetin dolaylı hedefleri olmaktan çıkıp şiddetin kasıtlı hedefleri haline gelmişlerdir.
Savaşın etkileri
Geçtiğimiz yüzyılda tüm dünyada silahlı çatışmalar ve insan hakları ihlalleri bir epidemi halini alarak sağlığı ve insanlığı tehdit etmeye devam etmiştir. 20. yüzyılda 100 milyondan fazla kişi etkilenmiş, özellikle siviller savaşın ve iç çatışmaların mağduru olmuşlardır. Günümüzde savaş nedenli ölümlerin % 90’dan fazlası sivillerde olmaktadır. Şiddet, politik cinayetler, sistematik olarak düzinelerce ülkede uygulanmaktadır. 100 milyondan fazla mayın, insan yaşamını tehdit etmektedir. 1995 verilerine göre dünyada her 200 kişiden biri politik baskı veya savaş sonucu yer değiştirmiştir. (Iocapino V-1999) Savaşta ölen her bir savaşçıya karşılık bir sivil doğrudan nedenlerle ölürken 14-15 sivil de yiyecek, su ve yaşam için gerekli diğer gereksinimlerini karşılayamadıkları ya da salgınlar nedeniyle yaşamının yitirmekte ve bunun daha fazlası da fiziksel ve psikolojik olarak yaralanmaktadır (Yusuf S. -1998).
Savaş en çok çocukları vurmaktadır.
1. Çocuklar savaşta daha çok ölüyor.
Savaşta ölümler ve çekilen sıkıntılar, en duyarlı grup olan 5 yaş altı çocukları etkilemektedir. 1996 yılında, 31 çatışma olan ülkenin 24’ünde beş yaş altı mortalite hızı % 5 ve daha fazladır. Çatışmalar sırasında, çocuk ölümlerinin % 5’i direkt travma nedeni ile % 95’i açlık ve hastalık nedeniyle olmuştur Geçtiğimiz son 10 yılda, 2 milyondan fazla çocuk savaş bölgesinde ölmüştür(Southall D.;1998:1549-50). (Plunkett M.C.;1998:72-7).
2. Çocuklar savaşta yaralanıyor, fiziksel, psikolojik ve cinsel travmaya uğruyorlar.
Geçtiğimiz son on yılda, 4 milyondan fazla çocuk kalıcı olarak sakatlanmıştır. Savaş sırasında ve sonrasında görülen yaralanmaların ve sakatlıkların en önemli nedeni mayınlardır. Dünyada 70’ten fazla ülkede 60 milyondan fazla mayın vardır. Mayın sonucu yaralanan ve ölen sayısı tam olarak bilinmese de toplam nüfusun ne kadarının mayın nedeniyle ampute olduğu saptanmıştır. Buna göre Kamboçya’da 1/236, Afganistan’da 1/470 oranında ampute insan vardır. Afganistan’da her iki saatte bir kişi, mayın nedeniyle yaralanmakta ya da ölmektedir.(Vatansever)
Savaş nedeniyle çocukların çoğu, tıbbi bakım olmadan ve çoğu zamanda yalnız yaşamaktadır. 1 milyon çocuk yetim kalmıştır.12 milyon çocuk güvenlik nedeniyle evlerinden ayrılmış bunların üçte biri ise mülteci kamplarında yaşamaktadır(Plunkett M.C.;1998:72-7)(Southall D.;1998:1549-50).
Çocuklara işkence ve tecavüz yaygındır. Özellikle etnik kökenli çatışmalarda görülmektedir. Örneğin Ruanda’dadaki soy kırımda 8 yaşından büyük her kıza tecavüz edilmiştir. Kuzey Uganda’da, silahlı birlikler köylere baskın düzenlemiş, bu baskınlarda her seferinde 50-100 çocuğu kaçırmışdtr. Kaçırılan çocuklardan kızlara tecavüz edilip, seks kölesi haline getirilmekte, erkek çocuklar işkenceye maruz kalmakta ya da savaşta kullanılmaktadır. Son Kosova savaşında’da benzer örnekler yaşanmıştır. Bu seksüel tecavüzler sonrası ölüm, HİV infeksiyonu ve diğer CYBH’ler, intihar, aseptik düşükler, kısırlığa varan genital yaralanmalar ve çocukların toplum tarafından dışlanması gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır (Southall D.;1998:1549-50).
Şiddetle iç içe olan çocuklar şiddeti kanıksamakta bir yaşam biçimi haline dönüştürmektedirler. Savaşı yaşayan çocuklarda psikolojik etkilenimler daha fazla görülmektedir. Savaşın psikolojik etkileri çocuğun yaşına, cinsiyetine, kişilik özelliklerine ve önceki deneyimlerine ve kültürüne bağlı olarak değişmektedir. Çocuklar, uğradıkları fiziksel şiddet, aile üyelerinin yitimi, ev ve diğer toplumsal desteklerin yitimi nedeniyle etkilenmektedirler. Posttravmatik stres bozukluğu yaygın olup, tekrarlayıcı bulgularına sık rastlanmaktadır. Ayrıca anksiyete ve depresyon çocuklar arasında yaygın olarak görülmektedir (Southall D.;1998:1549-50) (Plunkett M.C.;1998:72-7).
3.Malnütrisyon ve bulaşıcı hastalıklar savaşta çocukların ölümüne neden olan dolaylı etkenlerdir.
Savaş dönemlerinde silahlı gruplar, sıklıkla gıda desteklerini ve sağlık örgütlerini ve çalışanlarını hedef alırlar. Ayrıca tarım alanlarının mayınlarla kaplanması gibi taktikler nedeniyle tarım ürünlerinde kıtlık yaşanır(southall).
Genellikle ticari yapının zarar görmesine paralel seyir gösteren üretim olanakları, yiyecek stokları ve alım gücünün kaybı, geniş çaplı yiyecek sıkıntısına neden olabilir. Sonuçta insanlar bu nedenlerle şiddetin neden olduğundan daha büyük çapta göç etmeye başlarlar. Savaş nedeniyle göç etmiş nüfusun kamu binaları, toplama kampları ya da diğer yerleşim alanlarında barınması, ASYE, ishalli hastalıklar, kızamık ve diğer salgınlara neden olur. Sağlık hizmetlerinin bağışıklama programlarının ve hastalıklardan korunmaya yönelik çalışmaların aksaması ile salgınların etkileri artar. (TTB)
Malnütrisyon ve bulaşıcı hastalıklar çocukları daha fazla etkilemektedir. Etkili ulusal aşılama programının olmayışı veya hasarı epidemi riski altında bir kohortun oluşmasına yol açar ki bunun son örneği, Kosova’da görülen polyo epidemisidir. Mülteci kamplarında yaşayan çocuklar, malnutrisyon, gastroenterit, ASYE, kızamık ve malarya gibi nedenlerle ölmüşlerdir (Southall D.;1998:1549-50).
4. Çocuk askerler, savaştırılan çocuklar
Dünyada en azından 250 bin çocuk asker vardır ve bunların binlercesi 15 yaşın altındadır. Küçük olmaları, göze çarpmamaları, feda edilebilir olmaları ve kolaylıkla telkin edilebilir olmaları ve ekstrem terorize eylemlerde kullanılabilir olmaları nedeniyle savaştırılmaktadırlar. Bazı çocuklar aileleri tarafından silahlı gruplara satılırken bazıları da kaçırılmaktadır (Plunkett M.C.;1998:72-7). Afganistan’da 17 yıl süren savaştan sonra savaşan askerlerin %45’i 18 yaşın altındadır. İlaç ve alkol bağımlılığı, fiziksel ve psikolojik şiddet asker çocuklar arasında sık görülmekte, çocuklar diğer çocukları hatta aile bireylerini öldürmeye zorlanmaktadırlar. Savaşlarda 12 yaşın altındaki çocuklara işkence uygulandığı bildirilmekte, soyma soğuk duş, elektrik şoku, köreltme gibi yöntemler uygulanmaktadır (Southall D.;1998:1549-50).
Sonuç
Savaşlar, etkileri çocuklarda daha belirgin olmak üzere, ölümlere, yaralanmalara, bulaşıcı hastalıkların ve malnütrisyonun artmasına ve sağlık hizmetlerinin bozulmasına yol açan önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Bu nedenle savaşa karşı geliştirilecek yanıtta sağlık çalışanlarının önemli sorumlulukları vardır.
Savaştan korunmanın temel ilkesi yaşamı ve sağlığı korumak hedefinden temel alır. 1981 yılında Dünya Sağlık Asamblesinde; doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının barışın korunmasında ve geliştirilmesinde en önemli belirleyici faktör olduğu belirtilmiştir. Sağlığın savaş ve barış arasında bir köprü görevi gördüğü ve barışa geçişi sağlayan bir rolü olduğu belirtilmiştir. Sağlık çalışanları insan haklarını korumaya ve geliştirmeye sorumludurlar (Sidel V.;1995:1995.1677-0). Bu anlamda halk sağlığı çalışanları stratejileri kavramsallaştırmak, ulusal politikaları etkilemek, savaş gibi olağan dışı durumları azaltma eylemlerini uygulamak açısından göreceli avantajlara sahiptir (Loretti A.;2001:256-8).
Savaşa karşı mücadelenin temel ilkeleri hastalık ve korunma kavramları ile incelenebilir. Savaş kronik bir hastalıkmış gibi düşünüldüğünde, savaşa karşı mücadele, bu hastalığın risk faktörleri gelişmeden önlenmesi (primordial korunma) veya değiştirilmesi (primer korunma) savaşın sona erdirilmesi (sekonder koruma) ve yarattığı hasarın rehabilite (tersiyer korunma) edilmesi basamaklarını içermektedir (Yusuf S.;1998:1669-70).
Sağlık çalışanlarının bu sürecin her bir basamağında önemli rolleri vardır.
Savaşın sona erdirilmesi, barışın sağlanması, en azından çocukların aşılanması ve diğer sağlık girişimleri için insani ateşkesin sağlanması çabaları başta UNICEF olmak üzere pek çok yardım örgütü tarafından gösterilmektedir.1980’lerin ortasında El Salvador’da yapılan insani ateşkes, UNICEF tarafından gerçekleştirilmiştir. Amaç sadece çocuklarda hastalıkların önlenmesi değil aynı zamanda savaşın sona ermesi için anlaşmanın çerçevesinin geliştirilmesidir. Uluslararası yardım kuruluşlarının yanı sıra sağlık çalışanlarının kurmuş olduğu bir çok örgüt savaş karşıtı mücadele yürütmektedir. Nijerya’da Biefra ateşkesinde Sınır Tanımayan Doktorlar Hareketi etkili olmuştur (Yusuf S.;1998:1669-70).
Savaşın sona ermesinden sonra yapılacak toplumsal rehabilitasyon çalışmalarının başında öncelikle, eşit ve ulaşılabilir sağlık hizmeti sistemlerinin kurulması gelmektedir.
UNICEF bu dönemde özellikle savaş mağduru çocuklara yönelik olarak, kimsesiz kalan çocuklara sahip çıkılması; askere alınan çocukların sivilleştirilmeleri; savaşın zihinlerde yarattığı etkilerin silinmesi; okul yaşamının yeniden başlatılması; ve barış için eğitim seferberliğinin başlatılması olarak beş temel strateji belirlemiştir (UNİCEF-1996).
Buraya kadar sayılan çabalar savaşın ikincil ve üçüncül koruma ilkelerini yansıtmaktadır. Ancak korunmada en etkili yöntem birincil korunmadır. Birincil korumada temel yaklaşım ise risk faktörlerinin gelişmeden ortaya çıkmasının önlenmesidir.
Savaşların en önemli risk faktörü ise artan yoksulluk ve eşitliksizdir. DSÖ belgelerinde son yirmi yılda görülen savaşlardaki sayısal artışının nedenlerinden biri olarak küreselleşme gösterilmektedir. Çünkü küreselleşme, yüksek düzeyde ekonomik ve teknolojik rekabeti gerektirmektedir. Bunun riskleri, bütün bölgelerde marjinalizasyon ve ekonomik ve politik değişime uğrayan ülkelerde yüksek sosyal maliyetlere yol açmasıdır (WHO/EHA-1998).
Küreselleşmenin bilançosuna baktığımızda, yüzde 20 kazanan, yüzde 20 kazanmaya çalışan ve yüzde 60 umutsuzca kaybedenler olduğu görülür. 1960’ta dünya nüfusunun en zengin % 20’sini kapsayan ülkelerle en yoksul %20’sini barındıranlar arasındaki kişi başı gelir farkı 30 kat iken, 1990’da 60 kata, 1995’te ise 74 kata çıkmıştır. Dünyanın en zengin iki kişisinin toplam serveti tüm az gelişmiş ülkelerin servetinden çoktur. Dünyanın en varlıklı 200 kişisinin serveti dünya nüfusunun % 41’nin toplam gelirinden daha fazladır. Yine dünyada 1.2 milyar insan günde 1 doların altında parayla geçinmeye çalışmaktadır. BM Kalkınma Programı (UNDP) 2000 yılı insani gelişme raporunda küreselleşmenin gerek ülkeler içinde gerekse ülkeler arasında gelir dağılımı alanındaki uçurumu derinleştirdiğini belirtilmektedir (Demirer T-2001).
Artan ekonomik eşitsizlikler uluslararası ve içinde artan gerilimlere neden olmuştur. Bu gerilimler, hızlı ekonomik değişimler, politik belirsizlikler ve dünyanın birçok bölgesindeki şiddetli çatışmalarla etkileşim içindedir. Endonezya, Balkanlar ve Kafkaslar medyada yer almış bazı örneklerdir. BM İnsani İlişkiler Ofisinin (UN-OCHA) Mayıs 1999’daki verilerine göre ise, 1.8 milyar kişi bu gerilimlerden etkilenmektedir (WHO/EHA-1998)
Silahlanma; savaşın korunulması gereken diğer bir risk faktörüdür.
Savaşlarda kullanılan modern silahların büyük bir kısmı sanayileşmiş ülkelerde üretilirken, bunlar üçüncü dünya ülkelerine satılmaktadır. ABD dahil pek çok “gelişmiş” ülke, kendi silah endüstrilerini geliştirmek amacıyla dış yardımları bir yöntem olarak kullanmaktadır (Sidel V.;1995:1995.1677-0).
BM Güvenlik konseyi üyesi beş ülke (Çin, Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD) ye ek olarak Almanya “Büyük Altı” olarak adlandırılmakta ve bunlar dünya silah ticaretinin % 90’dan fazlasını gerçekleştirmektedirler. BM tahminlerine göre, 1960’larda 14 milyar dolar olan yıllık silah ticareti 1994’te 35 milyar dolara çıkmıştır. Üçüncü dünya ülkelerine olan silah satışının yaklaşık % 73’ünü ABD kontrol etmektedir. (Sidel V.;1995:1995.1677-0).
İngiltere silah satışlarındaki diğer önemli ülkelerden biridir. Son yıllarda 9 milyar dolarlık satış yapmıştır. Eski kolonileri olan Hindistan gibi ülkeler İngiltere’nin pazarlarıdır. Aynı zamanda ABD gibi, insan hakları ihlallerinin yapıldığı ülkelere silah satmaktadır. Fransa silah ticaretinde artan bir role sahiptir. 1994’te üçüncü dünya ülkelerine 11.4 milyar dolarlık satış anlaşması yapmıştır. (Sidel V.;1995:1995.1677-0).
Bunun yanı sıra silahlanmaya devam eden ülkeler vardır. Bu ülkeler yoksul ve gelişmekte olan ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkelerin toplam askeri harcamaları, 1960’ta 27 milyar dolar iken, 1991’de 121 milyar dolara çıkmıştır. BM Kalkınma Programı tarafından yapılan tahmine göre, gelişmekte olan ülkelerin askeri harcamalarının yalnızca dörtte birinin ayrılmasıyla, 2000 yılı hedeflerinin gerekli kıldığı ek kaynaklar sağlanabilecektir. Bu hedefler, herkese temel sağlık bakımı, bütün çocukların bağışıklanması, ileri malnütrisyonun ortadan kaldırılması, herkese temiz içme suyu sağlanması, herkesin ilkokul eğitimi alması ve aile planlaması hizmetleridir. Tablo-1’de 1992 yılında silah satın alan bazı gelişmekte olan ülkelerin yaptıkları harcamalarla karşılayabilecekleri sağlık hizmetleri gösterilmiştir (Sidel V.;1995:1995.1677-0).
1992 yılında silahlanan bazı ülkelerin silahlanma maliyetlerinin karşıladığı sağlık hizmetleri (Sidel V. 1995)
Neler karşılanabilrdi?
Çin
26 savaş uçağı
140-200 milyon kişinin bir yıllık sağlıklı su gereksinimi
Hindistan
20 savaş uçağı
15 milyon kız çocuğunun eğitimi
İran
2 denizaltı
Sağlık bakımı alamayan %13 oranındaki nüfusun sağlık gereksinimi
Kore
28 füze
Aşısız 120 bin çocuğun aşılanması ve 3 yıllık temiz su gereksinimi
Malezya
2 savaş gemisi
Yaklaşık çeyrek yüzyıllık temiz su gereksinimi
Pakistan
40 savaş uçağı
İki yıllık su gereksinimi, 20 milyon çiftin aile planlaması hizmeti
Korunmanın en temel düzeyi olan birincil korumada da sağlık çalışanlarının, savaşın nedenselliğini iyi tanımak, yoksulluğun ve eşitsizliğin sona erdirilmesi için mücadele etmek, silahlanma ve nükleer silahların önlenmesi konusunda girişimlerde bulunmak, gruplar ve ülkeler arasında sağlık düşüncesini geliştirmek, uluslararası sağlığı geliştirmek için sağlık, tıp ve insan haklarını desteklemek, bu hastalığın eradike edilmesi için tıbbi, sosyal ve politik çözümleri aramak gibi çalışmaları yürütmek gibi sorumlulukları vardır.
Sonuç olarak; çocukların savaşa karşı korunmaları ancak savaşı durduracak irade ve kararlılıkla olasıdır.
Dr. Çiğdem Çağlayan
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı
KAYNAKLAR
1. Galli G.(1997)Humanitarian ceasefires in contemporary armed conflicts:potentially effectives tools for peace building. Dissertation for the Degree of Master of Arts in Post-war Recovery Studies.s:14-20. www.who.org
2. Heijden T.(1997)Health care between war and peace an exploration of issues and strategies. Health Net İnternational Discussion paper. www.who.org
3. Akıncı Z. Altunkaya S. Dosya:Emperyalizm, savaş ve silahlanma-1. www.evrensel.net. 20.04.00.
4. Akalın U.S. Savaş ve emek gücü. www.evrensel.net. 07.10.01.
5. UNİCEF-1996 Dünya çocuklarının durumu
6. WHO/EHA Discussion Draft(1998)Planning ahead for health impact of complex emergincies. www.who.org
7. Demirer T. (2001)Terörist mi dediniz? Küreselleşme ve terör. Ankara.
8. Editör:Vatansever K. Saçaklıoğlu F.(2001).Olağandışı durumlar için hızlı sağlık değerlendirilmesi protokolleri. TTB yayınları. s:83-5
9. İacopino V. Waldman R. War and health from Solferino to Kosovo The evolving role of physicians. JAMA 1999;282(5):479-481
10. Yusuf S. Anand S. (1998) Can medicine prevent war?BMJ;317:1669-70
11. Southall D. Abbasi K. (1998) Protecting childeren from armed conflict BMJ;316:1549-1550
12. Vatansever K. Vatansever M.(2001)Olağan dışı durumların epidemiyolojik özellikleri. Toplum ve Hekim. (16) 4:256-8
13. Saçaklıoğlu F. (2001) Kavramlar yaşamı kavramakta mı?olağandışı durumlarla ilgili bazı kavramlar konusunda bir tartışma. Toplum ve Hekim(16) 4:244-8
14. Plunkett M.C.(1998)Southall D.War and children Arch Dis Child. 78:72-77 ( January
15. Woodhouse T.(1999)Preventive medicine can conflicts be prevented. BMJ;319:396-7
16. Sidel V.(1995) The international arms trade and its impact on health. BMJ;311:1677-1680
17. Loretti A.(2001) Olağan dışı durumların azaltılmasında ve hazırlıklı olmada sağlık sektörünün rolü. Toplum ve Hekim(16) 4:256-8
Çin
26 savaş uçağı
140-200 milyon kişinin bir yıllık sağlıklı su gereksinimi
Hindistan
20 savaş uçağı
15 milyon kız çocuğunun eğitimi
İran
2 denizaltı
Sağlık bakımı alamayan %13 oranındaki nüfusun sağlık gereksinimi
Kore
28 füze
Aşısız 120 bin çocuğun aşılanması ve 3 yıllık temiz su gereksinimi
Malezya
2 savaş gemisi
Yaklaşık çeyrek yüzyıllık temiz su gereksinimi
Pakistan
40 savaş uçağı
İki yıllık su gereksinimi, 20 milyon çiftin aile planlaması hizmeti
Korunmanın en temel düzeyi olan birincil korumada da sağlık çalışanlarının, savaşın nedenselliğini iyi tanımak, yoksulluğun ve eşitsizliğin sona erdirilmesi için mücadele etmek, silahlanma ve nükleer silahların önlenmesi konusunda girişimlerde bulunmak, gruplar ve ülkeler arasında sağlık düşüncesini geliştirmek, uluslararası sağlığı geliştirmek için sağlık, tıp ve insan haklarını desteklemek, bu hastalığın eradike edilmesi için tıbbi, sosyal ve politik çözümleri aramak gibi çalışmaları yürütmek gibi sorumlulukları vardır.
Sonuç olarak; çocukların savaşa karşı korunmaları ancak savaşı durduracak irade ve kararlılıkla olasıdır.
Dr. Çiğdem Çağlayan
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı
KAYNAKLAR
1. Galli G.(1997)Humanitarian ceasefires in contemporary armed conflicts:potentially effectives tools for peace building. Dissertation for the Degree of Master of Arts in Post-war Recovery Studies.s:14-20. www.who.org
2. Heijden T.(1997)Health care between war and peace an exploration of issues and strategies. Health Net İnternational Discussion paper. www.who.org
3. Akıncı Z. Altunkaya S. Dosya:Emperyalizm, savaş ve silahlanma-1. www.evrensel.net. 20.04.00.
4. Akalın U.S. Savaş ve emek gücü. www.evrensel.net. 07.10.01.
5. UNİCEF-1996 Dünya çocuklarının durumu
6. WHO/EHA Discussion Draft(1998)Planning ahead for health impact of complex emergincies. www.who.org
7. Demirer T. (2001)Terörist mi dediniz? Küreselleşme ve terör. Ankara.
8. Editör:Vatansever K. Saçaklıoğlu F.(2001).Olağandışı durumlar için hızlı sağlık değerlendirilmesi protokolleri. TTB yayınları. s:83-5
9. İacopino V. Waldman R. War and health from Solferino to Kosovo The evolving role of physicians. JAMA 1999;282(5):479-481
10. Yusuf S. Anand S. (1998) Can medicine prevent war?BMJ;317:1669-70
11. Southall D. Abbasi K. (1998) Protecting childeren from armed conflict BMJ;316:1549-1550
12. Vatansever K. Vatansever M.(2001)Olağan dışı durumların epidemiyolojik özellikleri. Toplum ve Hekim. (16) 4:256-8
13. Saçaklıoğlu F. (2001) Kavramlar yaşamı kavramakta mı?olağandışı durumlarla ilgili bazı kavramlar konusunda bir tartışma. Toplum ve Hekim(16) 4:244-8
14. Plunkett M.C.(1998)Southall D.War and children Arch Dis Child. 78:72-77 ( January
15. Woodhouse T.(1999)Preventive medicine can conflicts be prevented. BMJ;319:396-7
16. Sidel V.(1995) The international arms trade and its impact on health. BMJ;311:1677-1680
17. Loretti A.(2001) Olağan dışı durumların azaltılmasında ve hazırlıklı olmada sağlık sektörünün rolü. Toplum ve Hekim(16) 4:256-8