Fotoğraf
1976 yılının 1 Mayıs mitingine ait. Sınıf mücadelesinin,
fabrika işgallerinin, faşizme karşı mücadelenin
yaygınlaştığı döneme ait miting ve protesto fotoğrafları
toplumsal hafıza oluştururken 'ait olduğu' dönemle ilgili
çağrışımlarda bulunuyor. 'Örgütlenen' emeğin
görünür olduğu 1 Mayıslar toplumda dalga dalga
etkisini gösteriyor ve artık sistemden hoşnutsuz olan,
interneti sansürlenen, sineması yıkılan, kenti yağmalanan,
emeği taşerona sunulan, bedeni tahakküm altına alınmak
istenenler, yok sayılanlar meydanları dolduruyor. Neoliberalizmin,
emek sömürüsünün yanı sıra emeğin yeniden
üretim alanlarını piyasalaştırdığı ve kamusal hakları
paraladığı dönemde 'sınıf' ve 'mücadele' yeni bir
çizgide hayat buluyor.
1976
yılında çocukların elinde dile gelen, gerçekliğin
yazılı haliydi. Dönemin politik havası 'yetişkinleri'
etkilediği gibi şüphesiz çocukları da etkilemişti.
Çocuk korolarının söylediği şarkılar, çocukların
sokak oyunları, çocuk edebiyatındaki gelişkenlik bunun
kanıtıdır. Bugünün 'örgütlü' çocukları
meydanlarda yerlerini alsalardı neler yazılı olurdu ellerinde;
eğitim haktır-taşeron sistem ölüm demektir-çocuk
emeği yok sayılamaz-dindar nesil olmayacağız-örgütlenme
özgürlüğümüz engellenemez-çocuk
işçilik çocuk oyuncağı değildir...
23
Nisan'dan 1 Mayıs'a
2013
yılının 23 Nisan'ı balonla, bayrakla sevindirilen çocuklardan
çok, işçi çocukların gündem olduğu bir
'çocuk işçi bayramı' ve çocuk gelinlerin,
katliamlarda yaşamını yitiren çocukların fotoğraflarından
ve yaşlarını belirten sayılardan oluşan uzun listelerin görünür
olduğu özel bir gün
olarak geçti. Çocuk Gündemi 1
Mayıs'a varan bir hafta içinde de eriyip giden, sönümlenen
bir hal aldı. Bu doğal sönümlenmeye
karşın çocuk emeği sömürüsünün
yoğunlaştığı bir dönemde çocuk işçiliği ve
çocuk ölümlerinin, çocuk gelinlerin emek
mücadelesinin artık 'zorunlu' gündemlerinden biri olması
gerektiği zorlama gibi görünse de gerçekliğini
ispatlar durumda. AKP döneminde hız kazanan taşeron çalışma
sisteminin yaygınlaştığını, 4+4+4 eğitim sistemiyle organize
sanayi bölgelerinin çocuk emeği cennetine dönüşeceğini
söylemek ne fazla iddialı ne de gerçek dışı. Kayıtlı
çalışan çocuk sayısı 6-14 yaş grubunda 292 bin
kişi, 15-17 yaş grubunda ise 601 bin kişi ile 1
milyona yaklaşırken, kayıtsız ev içi çalışan,
mevsimlik çalışan çocuklar da söz konusu
olduğunda gerçek sanılandan daha yakıcı hale geliyor.
Çocuk
İşçilerin 'kaderi' aynı
Çocuk
emeğinin sömürüsü aynı zamanda iş kazalarına
neden olmakta ve kamu oyunda az bilinen çocuk işçilerin
iş kazaları sayıları da gün geçtikçe artmakta;
2011 yılında SGK tarafından aylık bağlanan sakat çocuk
işçi sayısı Diyarbakır'da 3
bin 980, Şanlıurfa’da 3 bin 789, Gaziantep’te bin 803,
Mardin’de bin 668, Batman’da bin 447, Şırnak’ta bin 142 ve
Adıyaman’da ise bin 77 idi. Genellikle kot taşlama işçilerinde
görülen Slikozis hastalığı
çocuk işçileri de vurdu ve 78 çocuk Slikozis
tanısıyla SGK tarafından
aylığa bağlandı. Çocuk işçi ölümlerinin
de daha sık yaşanmasına sebep olan 'ağır işlerde çalışma
yaşı'nın 18'den 16'ya düşürülmesi, staj
sürelerinin 120 günden 150 güne çıkarılması,
çocuk işgücüne yönelik talep artışına neden
oldu ve piyasanın iştahını kabarttı. Çocuk işçilerin
maddi açıdan tatmini ve disipline edilmelerinin
yetişkinlerden daha kolay olması işverenleri çocuk işçi
çalıştırmaya itmekte. Fakat asıl neden çocukların
üretimi durduracak, grev yapacak olanaklarının olmaması,
haklarını savunabilecekleri mecralardan yoksun olmaları.
Çocuk
İşçiliğine Karşıyız! Peki Örgütlenmeye?
Kalbi
soldan ve mücadeleden yana atanların tartışmasız taraf
olacakları çocukların çalış(tırıl)masına karşı
çıkmak tüm iyi niyetine rağmen yetersiz ve
kısmen yanlış temellere oturmakta. Siyasal iktidarların emeğin
metalaşması ve güvencesizleşmesine yönelik çıkardığı
yasalar eleştirilmeli ve çocukların eğitim haklarından
mahrum bırakılarak çalıştırılmasına karşı
çıkılmalıdır fakat gözümüzün
içine kadar giren gerçekliği de yadsımamalıyız,
çocuklar çalışıyor; sanayide(%28), tarımda (%49),
hizmet sektöründe(%10,7), ev içi işlerde, sokakta.
Çocuk işçiliğe karşı çıkarken var olan
çocuk emeğinin haklarının örgütlenmesi'ne dair
politikalar üretilmelidir. Bu konuda geçerliliği
kanıtlanmış mücadele çizgisi de güvencesizliğe
ve taşerona karşı mücadeledir. Çocuk işgücünün
örgütlenmesi çocuk işçiliğinin kabul
edilmesi değil gerçeği görüp mücadele etme
iradesidir. Çocuk işçiliği hazırlanan raporların
dışında vücut bulduğu ve başta emek örgütleri ve
sendikalar olmak üzere gündeme alınıp örgütlendiğinde
emeğin hakları mücadelesinde çocuk ve genç
işçilerin de yerini alacağından şüphe duyulmaz.
Bundan yüz yıl önce başkaldırmayı ve mücadeleyi
öğrenen* çalışan ve okuyan çocuklar ve gençler
bugün de emeğin mücadelesine katılabilir ve
örgütlenebilir. Kuşkusuz ülkenin özgün
koşullarında kendisini bulacak olan çocuk emeğinin
örgütlenmesi, talepleri, sloganlarıyla kendi özgünlüğünde
boy verecektir, yeter ki ucuz emek cehennemine karşı mücadelede
çocuk işçiliği de değerlendirmeye ve dikkate
alınsın.
Çekirdek
Çocuk
*İngiltere'de
1911 yazında başlayan grevler tüm ülkeye yayılırken,
okuyan ve çalışan çocuklar da grevin etkisiyle
politik atmosfere girdiler ve protestolar, işgaller, grevler
örgütlediler. Grevler tüm hızıyla yayılırken 5
Eylül günü Llanelli’de Bigyn İlkokulu'nda
öğretmenin greve çağrı broşürlerini dağıtan
çocuğu dövmesi üzerine sınıftaki diğer çocuklar
sınıfı ve okulu terk ettiler. Üç haftada 62 ilde
büyüyerek sürecek olan mücadelenin de çıkış
noktası olan bu olay çocuklar tarafından toplu halde diğer
okulların dolaşılması ve çocukların taleplerinin
sunulduğu greve destek verme çağrılarıyla sürdü.
Ertesi gün Liverpool kentine sıçrayan grevdeki
çocukların talepleri şöyle idi:
*Dayak
cezasının yasaklanması
*Yarım gün fazladan tatil verilmesi
*Okul başkanlarının yaptığı işin ücretlendirilmesi
*Yarım gün fazladan tatil verilmesi
*Okul başkanlarının yaptığı işin ücretlendirilmesi
Çocukların
isyanı Manchester kentine ulaştığında çocuklar militan
yürüyüşlerle
taleplerini okul müdürlüklerine iletmeye çalıştılar.
Defarlarca öğretmenler ve idareciler tarafından engellenen
çocuklar yürüyüşte kendilerine yönelecek
bir zorlamada kullanmak üzere sopalar ve oyuncak silahlar
taşıyorlardı. Çocuklar ebeveynlerinin direniş tarzından
etkilenmiş hatta sürdürdükleri grevde grev
sözcüleri bile
seçmişlerdi.
İşçi
grevlerinin yoğun yaşandığı Hull kentinde de çocuklar
isyan için
hazırdı. Gerekçeleri de genç yetişkinlerin
kendilerini zor kullanarak parktan atması idi ve isyan
greve dönüştü. Grev
haberi aynı gün diğer okullarda da duyuldu ve yüzlerce
çocuk greve katılıp sokaklarda şarkılar söyleyerek
yürüyüşe geçti hatta bir tanesi bir çöp
kovasının üstüne çıkıp tüm çocukların
sesi oldu: “çok fazla ödev var” ve “çok
dayak yiyoruz”, tarih 13 Eylül idi. Hull'da çocukların
okullarda grev ilan etmelerinin ardından yüzlerce çocuk
yakınlarındaki diğer okulları ve caddeleri dolaşarak tüm
çocukların greve katılması için çağrılar
yapıyorlar ve günün sonunda tersane işçilerinin
toplandığı meydanda buluşup hep birlikte Humber nehrine yüzmeye
gidiyorlardı.
Liverpool'daki
birçok okulda grev ilan eden çocuklar sokaklarda
pankartlar taşıyıp taleplerini tebeşirlerle duvarlara
yazıyorlardı ve okullara gidilmemesini söylüyorlardı.
Yürüdükleri yol boyunca camları ve sokak lambalarını
kırarak ilerleyen çocuklar grev kırıcı çocukları
da sopalarla kovalıyorlardı. Genelde okulda dayağın yasaklanması
ve çalışma saatleri ile ilgili olan taleplerden bazıları
şöyle idi:
*Buharlı
ısıtıcılar verilsin
*Çalışma yaşında 14 yaş sınırı olsun
*Çalışma saatleri kısaltılsın
*Patates tatili olsun
*Ev ödevi kaldırılsın
*Kayışla dövme yasaklansın
*Bedava kalem ve silgi verilsin
*Çalışma yaşında 14 yaş sınırı olsun
*Çalışma saatleri kısaltılsın
*Patates tatili olsun
*Ev ödevi kaldırılsın
*Kayışla dövme yasaklansın
*Bedava kalem ve silgi verilsin
Kız
çocukları da grevlerde ve isyanda aktif rol alıyorlardı. 16
Eylül'de Portsmouth’da yaklaşık 150 kız çocuğunun
grevi yaygınlaştırmak için yürüyüş
düzenlediği o dönemde tutulan raporlarda yer alıyor.
İngiltere'deki
en militan işçi grevlerinin örgütlendiği Dundee'de
14 Eylül Perşembe günü Cowgate okulunda başlayan
grev kısa sürede yayıldı ve aynı gün binlerce çocuk
sokakları doldurdu. Ertesi günü yayınlanan gazetelerde
grev şöyle özetlendi: “8 okul greve gitti 100 okul camı
kırıldı”. Çocukları
isyana götüren süreç ise yakıcıydı;
okulların birçoğu fabrikaların yakınındaydı ve çocuklar
haftanın yarısını fabrikalarda tam gün çalışarak
geçiriyordu, fabrikada şeflerden okulda öğretmenlerden
dayak yiyerek. Dundee'deki çocukların talepleri açık
ve netti; dayağın yasaklanması, daha az çalışma, daha
fazla tatil ve 14 yaşından küçüklerin
çalıştırılmasının yasaklanması. 1500'e yakın çocuğun
katıldığı büyük bir
yürüyüşle taleplerini dile getiren çocukların
dilinde bir şarkı vardı: “düş
peşime, kapıl sen de, gel bizimle ve hiç düşünme,
güven sen bize, biliyorum ben nereye gidiyoruz, haydi sen de
katıl bize”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder