Site içi arama

‘Ahmet Yıldız cinayetinde onu çalıştıranların da devletin de payı var’


Babasının iddiası cep telefonu masraflarını çıkartmak için kendilerinden gizli çalıştığı yönünde; yanında çalıştığı işveren ise ailesinin rızası ve bilgisi dahilinde çalışmaya başladığını öne sürüyor. Hangisi doğru olursa olsun, Ahmet Yıldız daha 13 yaşındayken, pres makinesini kullanmaya çalışırken bir iş kazasında yaşamını yitirdi. Her yıl yaşamını yitiren onlarca çocuk işçiden farkı, olayın basına yansımasıydı. Gündem Çocuk! derneğinden Ezgi Koman, Ahmet Yıldız davasını, diğer çocuk işçileri ve çocuk işçilerin ölümle burun buruna yaşamasını yalnızca seyreden pervasız kamu uygulamalarını, Türkiye’den Şiddet Hikayeleri’ne anlattı.  
Gündem Çocuk Derneği olarak, Ahmet’in ölümünden basın vasıtasıyla haberdar olduk. 13 yaşında bir çocuğun hiç çalışmaması gerekirken, pres makinesi gibi çok tehlikeli bir aleti kullandığı sırada hayatını kaybetmesi ne yazık ki çok acı ve bir o kadar da öfke verici bir olay…
Olayı öğrenmeniz üzerine sürece dahil olduğunuzda ne gibi ayrıntılarla karşılaştınız?
Olaydan 2-3 gün kadar sonra aileyle görüştüğümüzde baba perişandı. Bize kendisinin esnaf olduğundan, maddi durumu kötüleştiği için kimi zaman Batman’a gidip geldiğinden ve arabada yattığından bahsetti. Ayrıca Ahmet’in çalıştığından haberi olmadığını ancak eşinden öğrendiği kadarıyla ailesinden gizli aldığı cep telefonunun borcunu ödemek için çalışıyor olduğunu söyledi. Hikâyeyi bu yönleriyle dinlemek çok daha acı oldu çünkü karşımızda tam anlamıyla vahşi bir kapitalizm hikâyesi vardı: Urfa’dan göç etmiş bir aile, batan bir baba ve kullandığı cep telefonunun masrafı için çalışan bir çocuk…
Ailesinin Ahmet’in çalıştığından gerçekten habersiz olduğuna inanıyor musunuz?
Ailenin asıl görevi çocuğu korumak ve çalışmasını engellemek olduğu için büyük olasılıkla kendi sorumluluklarının üstünü örtmek için bilmediklerini söylemiş olabilirler. Ancak biz en başından beri bu işin asıl sorumlusunun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı olduğunu düşünüyoruz. Devlet tüm mekanizmaları ile bu durumu fark etmeli, gereğini yapmalı, Ahmet ölmemeliydi…
Yıldız ailesi Adana’nın Sanayi Bölgesi’nin hemen yakınındaki Yüreğir Mahallesi’nde yaşıyor. Mahalledeki neredeyse bütün çocuklar ailelerinin bilgisi dahilinde çalışıyor çünkü bölgede büyük çapta bir uyuşturucu ticareti var ve bu yüzden aileler, “Çocuklarım uyuşturucu satacağına çalışsın” diye düşünüyorlar.
1369225557
Ahmet’in ölümüyle ilgili hukuk süreci nasıl gelişti?
İlk duruşmada hâkim sanığın tutukluluğuna karar verdi. Ailenin avukatıysa davanın sadece bir kaza olarak değerlendirilmesi yerine, olası kasıt bulunması üzerinden değerlendirilmesini ve Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesini talep etti. İkinci duruşmaya gitmeden bir gece önce babayla telefonlaşıp, ona davaya geleceğimizi haber verdiğimizde çok sevinmişti. Basına da haber verdiğimizi ve işin peşini bırakmayacağımızı belirttiğimizde daha da heyecanlanmışlardı. Ertesi gün uçaktan indiğimiz sıradaysa ailenin avukatı arayıp; ailenin sanıkla anlaştığını ve davadan çekildiklerini söyledi. İnanamadık…
Böyle bir durumla karşılaşabileceğinizi tahmin ediyor muydunuz?
Aslında ilk duruşma öncesinde yaptığımız görüşmede aile çok kararlıydı; “Bizim çocuğumuzun başına geldi, başka çocukların başına gelmesin” diyerek fabrika sahibinin peşini bırakmayacaklarını söylüyorlardı. Diğer yandan, bu aile bir aşiretti ve evin üst katında oturan söz sahibi kişi, “Eğer bir kez kapımıza gelip özür dileselerdi, ben bu davayı zaten açtırmazdım” diyordu. Ben vazgeçmiş olmalarını bu “büyük amca”nın kararına bağlıyorum. Ayrıca bir gecede fikirlerinin değişmesine bir pazarlığın sebep olduğu da açık… Baba ilk duruşmada, oğlunun çalıştığından hiçbir şekilde haberdar olmadığını ifade etmişti. İş yeri sahibi ise Ahmet’i babasının getirip işe başlattığını söylemişti. İkinci duruşmadaysa sanığın avukatı mahkemede, “Baba, Ahmet’i iş yerine kendisinin getirdiğini yeminli bir şekilde itiraf edecek” gibi bir şey söyledi. Yani bu konuda bir pazarlık yapıldığına inanıyorum.
İki taraf arasında nasıl bir anlaşma sağlanmış olabileceğini düşünüyorsunuz?
Ailenin avukatı, maddi manevi tüm zararlarının karşılandığını, o yüzden çekildiklerini belirtti. Maalesef, hayatını kaybeden çocukların davalarıyla ilgili en büyük sıkıntı, o çocukların bir pazarlık nesnesi haline dönüştürülmesi. Ailelerin kurumlarla anlaşmaları, takip ettiğimiz diğer davalarda da sıklıkla rastladığımız bir durum. Ahmet Yıldız için de fabrika sahibi elbette aileye para teklif etmiştir, baskı da yapmıştır ve aşiretin başı olan kişi ikna olarak, “Bu iş bitecek” demişse, diğer aile bireylerine de yapacak bir şey kalmamıştır. Aslında sanık avukatının mahkemedeki ifadesi babaya “velayeti kötüye kullanmak” noktasında sorumluluk yükledi. Davayı takip eden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın avukatı bu ifadelerin ardından babaya dava açabilirdi. Sonuçta o evde başka çocuklar da var. Onların da hak ihlaline uğrama ihtimalleri var. Ancak durum “Baba Ahmet’i çalıştırdı ve Ahmet öldü” olarak algılanmamalı. Burada devletin ihmali ve yükümlülüğü vurgulanmalı; kaçak bir iş yerinde, kaçak olarak 13 yaşındaki bir çocuk çalıştırılıyordu. Babaya ve aileye verilen sorumluluklar, devletin kendi sorumluluğunu azaltmaz.
Ailenin şikayetini geri çekmiş olması davayı nasıl etkileyecek?
ahmet yıldızŞu an davayı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı sürdürüyor. Bu tür davalarda doğrudan etkilenen taraf çekildiğinde davalar zayıflıyor ve bir süre sonra da kapanıyor. Biz de, Gündem Çocuk Derneği olarak müdahilliğimizin, bu olayı “çocuk işçiliğiyle mücadele” noktasında örnek bir davaya çevirmek için çok önemli olduğu hakkında hâkimle konuştuk. Ancak, hâkimler genelde doğrudan etkilenen taraf olmayan kurumların davalara müdahilliklerini kabul etmiyorlar. Oysa ki, bir çocuk hakları derneği olarak biz bu davanın doğrudan tarafıyız! Yine de, müdahilliğimiz kabul edilmemiş olsa bile, biz bu işin kapanmaması adına hem izleyici olarak duruşmalara katılmaya hem de kamuoyu kampanyaları düzenlemeye devam edeceğiz.
Katıldığınız duruşmalardaki gözlemlerinize dayanarak, iş yeri sahibinin tavırlarını ve savunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
O da çok genç biri… Yirmili yaşlarının başlarında… Ancak olaya dair hiçbir sorumluluk hissetmediğini düşünüyorum. İkinci duruşmada, Ahmet’in babası davadan çekildiklerini söylediğinde söz sırası sanığa geldi ve kendisi kikboks sporcusu olduğunu ve şampiyonaya katılacağını söyleyerek tahliyesini istedi. Neyse ki hâkim tutukluluğunun devamına karar vererek adil bir karar verdi. Fakat hâkimin bu kararı, sanığın 13 yaşında bir çocuğun ölümüne sebep olduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmek istediği gerçeğini değiştirmiyor. Bu çok yıkıcı bir durum…
Olayın gerçekleştiği gün neler yaşanmış?
Ahmet işe paketleme bölümünde başlamış ama sonra daha fazla çalışması için üst kattaki presleme makinelerine geçirilmiş. Yani öyle, “Oradan bir seferlik ürün çıkartırken olmuş” gibi savunmalar tamamen yalan. Bu arada olaya sebep olan pres makinesinin güvenlik sensörü de daha hızlı üretim yapabilmek için özellikle bozulmuş. Sanık, “Benim ancak bu kadarına param yetiyordu, bu makineyi alabildim” diyerek işin içinden sıyrılmak istiyor. O atölye tamamen kaçak bir yer ve sadece Ahmet değil, başka çocuklar da çalıştırılıyor. Ne yazık ki kimi zaman yasalar olması gerektiği gibi oluyor ama denetlemesi yapılmadığı için bir işe yaramıyor.
İş yeri sahibinin yalanları bu kadarla da sınırlı değil. En kötüsü olayın gerçekleştiği gün, önce çocuğu hastaneye götürüp, “Trafik kazası oldu” demesi ve ardından atölyeye dönerek kan izlerini yok etmeye çalışması. Böylesi bir soğukkanlılık ürpertici ve inanılmaz geliyor. Sonuçta bir çocuğun ölümüne yol açmışsın ama hala kendi derdindesin. Neyse ki doktor olayın trafik kazası olmadığını anlayıp polise bildiriyor da biz şu an Ahmet Yıldız vakasından haberdarız ve olayı bir iş cinayeti olarak tanımlıyoruz. Yoksa pek çok iş cinayeti “kaza” olarak kayıtlara geçiyor ve hiçbir şekilde haberimiz olmuyor.
Doktorun görevini yerine getirmesiyle bu olaydan haberdar olduğumuzdan bahsettiniz, yaşanan ölümde sorumluluğu bulunan diğer kurum ya da kişilerin kimler olduğunu düşünüyorsunuz?
Ahmet okula da giden bir çocuktu ve öğretmenleri cenazeye geldiklerinde, Ahmet’in yaşamını kaybettiği günün sabahındaki derslerde çok yorgun ve dalgın göründüğünden bahsetmişler. Elbette yorgun olur… Onlar bu konuda neden bir adım atmadılar? Yani öyle anlaşılıyor ki, herkes bir şeyler biliyordu ama kimse müdahale etmedi. Ayrıca, yıllardır o mahallede süren yaşam tarzından, dönen uyuşturucu ticaretinden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ya da İçişleri Bakanlığı’nın hiç mi haberi yoktu? Devletin buna yönelik hiç mi bilgisi, hiç mi politikası yok? Ama işte devlet bazen birilerini gözden çıkartıyor… Ahmet de devletin umrunda olmayanlardandı…
Olayın herhangi bir tanığı var mı?
Resmi bir tanık yok. Ama Ahmet’le birlikte orada çalışan bir arkadaşı aileye bir şeyler anlatmış… O da çocuk ve onun psikolojisinin de kötü durumda olduğunu tahmin etmek güç değil. O atölyede gün boyu ne gibi işler yaptıklarına dair bir sürü tanıklığı var ancak herkes sustuğu için o da susuyor. Yetişkinlerden öğrenilen bu suskunluk, arkadaşını kaybetmenin üzüntü ve travmasının yanı sıra onun adalet duygusunu, gelecekle ve yaşamla olan ilişkisini zedeliyor. O çocuk da mağdur ve onun da desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Bakanlığın o çocukla da ilgilenmesi gerekiyor.
21 Haziran’da görülen üçüncü duruşma nasıl geçti?
Mahkeme, toplanması gereken deliller büyük ölçüde toplandığı için tutukluluğun devamı yönünde karar vermedi ve sanık tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Dosya bilirkişi heyetinde olduğu için kusur oranlarının belirlenmesine yönelik bir rapor hazırlanacağı bildirildi. Aslında hâkimin, sanığın tutukluluğunu kaldırmadan önce bilirkişiden gelecek raporu bekleyeceğini düşünmüştüm ama yanıldım. Bu kararda ailenin davadan vazgeçmiş olmasının mutlaka büyük payı vardır. Bir sonraki duruşma yarın, yani 1 Ekim’de görülecek.
Çocukların uğradığı hak ihlalleri üzerine çalışan bir kurum olarak Türkiye’deki çocuk işçilerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de 1990’lı yıllarda yapılan ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmesiyle, 2 milyona yakın olan çocuk işçi sayısı yarı yarıya düşürüldü. 2002’de ise çocuk işçiliğiyle mücadele için ILO’yla birlikte yeni bir eylem planı oluşturuldu. Ancak o tarihten bu yana herhangi bir olumlu değişim gözlenmedi. Devletin pahalı otellerde yaptığı toplantılarda sorun sadece yüzeysel olarak ele alınıyor, Sözleşmelerin etrafından dolanma yöntemleri bulunuyor. Oysa ki, çocuğun içinde bulunduğu ailenin sosyal haklarını, sendikal haklarını iyileştirmeden, yoksullukla mücadele etmeden ya da göçe çözüm bulmadan çocuk işçiliğini tek başına önlemek mümkün değil.
2012 yılında yayınladığımız “Türkiye’de Çocuğun Yaşam Hakkı” raporunda, en az 38 tane çocuğun iş kazalarında yaşamını yitirdiğini belirttik. Bu sayının 27’si doğrudan çalışma kazalarında, diğerleriyse bulunduğu iş yeri ortamında gerçekleşen kazalarda hayatlarını kaybeden çocuklardı. Üstelik bu işin yalnızca basına yansıyan kısmı. Bir de hükümet, son bir yılda aldığı kararlar neticesinde mevcut durumu daha da kötüye götürdü. Örneğin; 4+4+4 eğitim sistemi reformuyla artık çocuk yasal olarak ortaokuldan sonra çalışabilir hale geldi ve meslek liseleriyle birlikte çocuğun çıraklık yaşı da indirildi. Ayrıca gençlerin çalışmasına ilişkin yönetmelik de değiştirilerek, “18 yaşına kadar olan çocuklar ağır işlerde çalışamaz” ifadesi kaldırıldı.
Farklı dava deneyimlerinizden yola çıkarak, bu davanın nasıl sonuçlanacağına inanıyorsunuz?
Davalar, genelde aile vazgeçtiğinde ve kamuoyu takibi sona erdiğinde, yüzlerce dosya arasından kaybolup gidebiliyor. Cezasızlığın sonucu olarak da yeni ihlaller sürüyor, başka çocuklar yaşamlarını kaybediyor… Bu nedenle Ahmet Yıldız’ın davasını takip etmek çok önemli. Bu davayı ne kadar çok kurum, ne kadar çok kişi takip eder ve işin peşini bırakmazsa bir olasılık da olsa adalet mümkün olabilir. Biz Gündem Çocuk Derneği olarak; Türkiye’de devletin ihmali ya da kastı sebebiyle yaşamını kaybeden tüm çocuklar için, adalete inandığımız için ve tüm olan bitenlerden çok utandığımız için bu davayı sonuna kadar takip etmeye devam edeceğiz.

Söyleşi: Cankız Çevik / 
Şiddet Hikayeleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder