Haftasonu gazete, televizyonlarda kadın işçileri ilgilendiren yeni bir yönetmelikle ilgili haberler yayımlandı. “Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik” nedeniyle televizyon muhabirleri sokak söyleşileri yaptı, haber “bir hayli geniş” yansıtıldı.
İyimser bir bakış açısıyla bu kadın işçilerin haklarını öğrenmeleri bakımından eğitici olarak görülebilir. Ancak sanki hükümetin kadın işçilere yeni haklar veriyormuş algısı yaratacak şekilde sunulması, en basit haliyle yanıltıcı nitelemesini de hak edebilir.
16 Ağustos 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayınlanan yönetmeliğe ilişkin yapılan haberlerde, hamile ve emziren kadın işçilerin birçok hakka kavuştuğu ifade edilmiştir. Özellikle televizyonların yaptığı bu sokak söyleşileri, genel olarak haklar bakımından ne kadar eksik bilgi sahibi olduğumuzun da tescili gibiydi.
Hiçbir araştırma yapılmadan, eski-yeni karşılaştırılmadan, değişikliğin nedeni, eski uygulanmalar sorgulanmadan ajans bülteninden yola çıkılarak yapılan haberler tam da yukarıda belirttiğimiz yanıltıcılık kapsamına girmektedir.
Adı bile aynı bu nasıl yenilik?
Daha önce 4857 sayılı İş Yasası’na göre çıkarılmış bir yönetmelik vardı. Yasanın iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili maddeleri yürürlükten kaldırıldı. Dolayısıyla yönetmelik dayanaktan yoksun kaldı.
Yeni çıkarılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası bir yönetmeliğin çıkarılmasını zorunlu kılınca, eskisinde biraz değişiklik yapılarak aynı başlıkla yönetmelik yeniden yayınlandı.
Eskisiyle farklılık bakımından ilk dikkati çeken nokta “Uygulamada öncelik” başlığını taşıyan 5. Madde’de yer almaktadır. Maddenin ilk iki fıkrasında, son dönemlerde sıklıkla görülen bir ifadeye rastlanmaktadır.
Birinci fıkra “Bu Yönetmelik hükümlerinin uygulanmasında öncelikle çalışanın tabi olduğu ilgili mevzuat hükümleri” nin dikkate alınacağını; ikinci fıkra ise “6331 sayılı Kanun kapsamında olup kendi özel mevzuatlarında hüküm bulunmaması halinde çalışanlar açısından bu Yönetmelik hükümleri “nin uygulanacağını belirtmektedir. Her iki fıkra birleştirildiğinde yönetmeliğin uygulanmasında bir kısıtlamaya gidildiği anlamı çıkmaktadır.
Eğer bir üstünlük karşılaştırması yapılmış ve daha iyi olan uygulanır denilmiş olsaydı, sorun yaratmayacak olan bu iki fıkra, uygulamada daha kötü şartlarda düzenlemelere sahip olan işyerlerinin işçilerini yönetmelik kapsamı dışına çıkarmaktadır. Haliyle kadın işçiler bundan olumsuz etkileyecek gibi görünmektedir.
Yönetmeliğin hak kaybı yaratan bir başka düzenlemesi ise 4 Maddesi ile gelmektedir. Daha önce 0-6 yaş grubundaki çocukların bakım ve eğitimi yönetmelik kapsamındayken, yaş grubu aşağıya çekilmektedir.
Yeni yönetmelikte 0-60 aylık çocuklar ile velisinin isteği üzerine ilkokula kaydı yapılmayan 60-66 aylık çocuklar yurt, çocuk bakım yurdu ve kreşlerden yararlanabilecektir.
Çocukların yararlanabilme süresi en az 6 ay, en fazla 1 yıl daha azaltılmıştır. Eğitim sistemindeki 66 aylık sorununun geldiği nokta ile birlikte düşünüldüğünde, bu kesin olarak ciddi bir hak kaybı olarak işçilerin karşısına çıkmaktadır.
Yönetmeliğin iki önemli ve olumlu düzenlemesi göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki yeni doğum yapmış kadın işçiler için gece çalışması kısıtlamasının süresinin 6 ay daha uzatılmış olmasıdır. Süre yeni yönetmelik ile 1 yıla çıkarılmıştır.
Diğer olumlu gelişme ise annesi olmayan veya bakımı babaya bırakılmış çocukların da kapsama alınmış olmasıdır.
Uygulama yoksa hak da yok
Yazımızın başında da belirtmiş olduğumuz üzere, haklar konusunda bilgi eksiklikleri ve/veya hakkı savunma konusundaki yetersizlikler ciddi bir sorun boyutu kazanmıştır.
2004 yılından beri yürürlükte olan ve küçük bir iki değişiklikle yeniden yayınlanan bir yönetmeliği öğrenen insanlar, yeni bir hak kazandıklarını sanarak, sevinmektedir. İşverenler, ki buna medya kuruluşları da dahildir, özellikle yurt, çocuk bakım yurdu ve kreş konusundaki yükümlülüklerini neredeyse tümüyle unutmuştur. Bu haklar devletin de görmezden gelmesiyle yok hükmündedir.
Sendikal hareketin yaygın ve güçlü olduğu dönemlerde birçok işyerinde uygulanan bu haklar, sendikal hareketin zayıflamasıyla uygulanamaz ve kullanılamaz olmuştur.
Kamu ve sendikal denetimin yokluğu işverenleri hukuksuzluğa teşvik etmekte, işçileri ise güvencesizliğe mahkum hale getirmektedir.
Çözüm için yeni bir şeyler söylemeye gerek yoktur. Var olan hakların bilince çıkarılması, örgütlü mücadele ve sendikalı olmak ileriye doğru önemli bir adım olacaktır.
Tam da bu noktada, medyaya düşen, insanlara doğru bilgiyi vermek, sorgulamak, devletin unuttuğu veya iktidarın keyfine göre kullandığı denetimi, kamu adına üstlenmek ve hesap sormak olmalıdır. Elbette bunun için önce “gazeteci” olmak gereklidir.
Ergün İşeri / sendika.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder