Kimi zaman büyüklerin sohbetlerinde çocuklar için şu tarz cümleler geçer: ‘Bizim çocukluğumuzda bilgisayar mı vardı?, şimdiki çocuklar bir alem!, zamane çocukları her şeyi biliyor.’ Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Çocuklar ve oyunlar konusunda çok güzel bir söyleşi yapılmış bir oyuncak müzesine sahip olan Sunay Akın’la. Akın diyor ki: ‘‘Ben özgürlüğü elinden alınan çocuğa büyük derim. Oynamak için hayallerin olması gerekir ve oyunda var olan tek şey, duygulardır. Mutluluk vardır oynarken, hüzün de vardır, sevinç de vardır.’’
Gerçekten de çocuk oyun oynarken her türlü duyguyu yaşar, heyecan, üzüntü, mutluluk… Ayrıca çocuk arkadaşlarıyla oynarken içten içe arkadaşlık duygusunu benimser ve öğrenir. Şimdi burada çocuk eğitimine falan girmeye gerek yok ama Sunay Akın’ın söyleşisindeki şu sözleri her baba için geçerlidir bence: ‘‘Çocuğun yetişmesi konusunda tüm yükü tamamen kadına bırakıyoruz. Kural koyan, kötü insan rolünü hep kadına bırakıyoruz.’’ Bu doğrultuda babasıyla ve kızıyla ilgili anılarını da anlatıyor: ‘‘Biz evi bilgisayarda değil ağaçların dallarından yapardık, babamızdan korkardık çünkü baba gelince oyun biter ve biz de eve girerdik. Bizim oyun-baba ilişkimiz buydu. Kızım Ilgın, yedi-sekiz yaşındayken odasında birden bire ağlamaya başladı. Bilgisayarın karşısına oturmuş ağlıyor. Bana ‘Baba sen öldün,’ dedi. Bir oyunda şehir kuruyormuş, sanal evde yangın çıkmış, beni kurtaramamış, ağlıyor. Ilgın hayatında hiçbir zaman bir ağacın dalına ev yapmadı. Ağaca tırmanmayı bile bilmez.’’ Bir bakıma Akın’ın başta söylediği gibi çocuğun oynarken hayalleri olması gerekir sözü işte burada yerine oturuyor. Çocuklar sanal âlemde hiçbir şeye dokunmadan, gerçek bir duygu hissetmeden, bilgisayar başından saatlerce kalkmadan oyun oynuyor. Elbette yaşadığımız dönemle geçmiş arasında özellikle teknolojik açıdan büyük farklılıklar var ve bu da çocuklar üzerinde oldukça etkili oluyor.
Sunay Akın’ın çok güzel bir tespiti daha var. Biz hemen büyük yapıyoruz çocukları… Yıkar, yapar, bozar, ağlar ama oynayan çocuk kin tutmaz, oynayan insan kin tutmaz diyor. Bu arada çocuk psikolojisi alanında önde gelen isimlerden biri olan Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu’ndan şu sözleri aktarıyor: Bu yaşıma kadar Türkiye’nin her tarafından anne ve babalar bana çocuklarını getirdi. Çocuklarının hiperaktif olduğunu düşünerek, muayene edeyim diye. Çocukları oyuncak odasına aldım, onlarla sadece oynadım. Çocuklar hiçbir şey yapmadı. Onlarla oynamanın tadına vardım. Asıl anne babalarını tedavi edip geri gönderdim. Buradan da anlıyoruz ki; anne babalar bazen tabir-i caizse çocuklarla çocuk olup oynamalı, onlara oyun öğretip birlikte eğlenmelidir. Yoksa hiçbir çaba sarfetmeden, çocuğun sadece maddi olarak her şeyini sağladığını düşünerek onu hiperaktif diye psikologa götürmek sorunu çözmez.
Akın söyleşisinin sonunda biraz hüzünlü biraz gerçek olarak şunları söylüyor: Oğlum büyüdü gitti, kızım Ilgın da eskiden benimle antika oyuncak mağazalarını dolaşırdı, artık dolaşmıyor. Bütün oyuncak mağazalarına yalnız gidiyorum. Bu mutluluğu çocuklarımla paylaşamıyorum, çünkü büyüdüler. Sunay Akın’ın içindeki çocuğu hala yaşattığını görmek açıkçası takdir edilesi bir durum. Onun oyuncak koleksiyoncusu olması ve bunu bir müzeye dönüştürerek insanların ilgisine sunması da daha da gıpta edilmesi gereken bir olay. Eminim Sunay Akın’ın bu yönü onu her zaman mutlu etmiştir. Son sözümüz ise şu klasik cümle olsun:
İçimizdeki çocuğu her zaman yaşatalım...
Tuluhan Tekelioğlu
Sabah
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder