Site içi arama

KAHROLSUN OKUL

Ortaçağlarda okul zorunlu değildi. Kaldı ki yaygın anlamda bir okul eğitimi (schooling) de yoktu. Dini otoritelerin isteğine göre dar kapsamlı bir eğitim (skolastik) yapılırdı. Çoğunlukla üst sınıfların mensupları için özel bir eğitim vardı. Öte yandan fakir halk çocuklarından yetenekli olanları seçilir ve bunlara dini kurumlarda daha ileri eğitim verilirdi. Bazı metinler belirlenir, bunlara kutsallık atfedilirdi; tüm eğitim bu kutsal metinlerin belleğe kazınmasından (ezber) ve aktarılmasından ibaretti. Sonra, 16. yüzyıldan itibaren gelişen kapitalizm okulu zorunlu, kitlesel ve yaşa dayalı hale getirdi. Çocuk, okulla tanımlanmaya başladı. Çocuğun yeri yavaş yavaş üretim yerlerinden okula kaydırıldı. Burjuvazi, gelişen ticaret ve sanayi etkinlikleri için kendine gerekli işgücünün yetiştirilmesi amacıyla okulu ve eğitimi tanımlamaya başladı. Okulda bilim, pratik bilgiler ve günlük hayat rutinleri öğretilir hale geldi.

Burjuvazi, yıllar geçtikçe okulu giderek kapitalistleştirdi. Fransız Devrimi bu süreci kolaylaştırdı. Çocuk devletindir dedi ve okulu zorunlu tuttu. Okul artık “kul” değil, “yurttaş” yetiştirecekti. Aydınlanma ise, okulun felsefesini belirlemeye çalıştı. Okul, aydın kafalar yetiştirecekti. Kapitalistler de aydın bir kafadan nasıl yararlanacaklarını biliyorlardı. Böylece okulu piyasa ve meta ilişkileri çerçevesinde düzenlemek istediler. Ama Aydınlanmacılar okulun daha ileri ve erdemli bir konum alması gerektiğini düşündüler. Bu nedenle okul onlar için bireyin kendini sürekli daha ileri düzeyde gerçekleştirebileceğinin mekânı olmalıydı. Nitekim kapitalist denilen okuldan aydın, ilerici, eleştirel, akılcı çok sayıda kafa da yetişti. Fakat süreç içinde okul, geniş kitleler açısından insanı yabancılaştırıcı bir mekâna dönüştü. İlk olarak okul, Focault’nun da belirttiği gibi bir “kontrol biçimi”ne dönüştü. Kontrol, gözetim ve cezalandırma ile pekiştirildi. Okul, bireyin hangi bilgi ve değerleri edineceğini, ilerideki statüsünün ne olacağını, hangi ideallerin peşinden koşması gerektiğini belirledi. Yetmedi; öğrenciyi diploma, not, sertifika, transkript, öğrenim yılı gibi yabancılaştırıcı pedagojik derecelerle manipüle etti. Randal Collins’in de dediği gibi, sırf diplomanız olmadığı için gerçekte kolayca yapabileceğiniz işleri yapamaz hale getirildiniz.
İkinci olarak, kapitalistleştirilen okul, her şeyi (müfredat, ders kitabı, öğretim materyalleri, öğretmen eğitimi, diploma ve sınav sistemleri, notlama vs) standartlaştırarak piyasa ilişkileri açısından “homojen okul” yarattı. Kapitalist ve fakat homojen okul, farklı olan her şeyi (kimlikler, cinsiyet, dil, din, bölge, etnik köken vs) belli bir standardın altına sokayım derken birçok zenginliğin eğitimde ve pedagojik olarak ifade ve temsil edilmesini engelledi. Bu yönüyle kapitalist okul, demokratik olamadı.

Üçünü olarak, kapitalizm, öğretmenlerin okulu özgürleşme alanları olmalarını engelledi. Onları, okul içinde kapitalizmin ileri karakoluna dönüştürdü. Öğretmen, ne müfredat ve ders kitaplarının üretimine katılabildi ne de eğitimin felsefesinin belirlenmesi veya değiştirilmesinde rol alabildi. Bu haliyle, kapitalist okul, öğretmeni sağlığından etti, onun yaşam standardını düşürdü, toplumda statüsünü zayıflattı.
Dördüncü olarak, kapitalizm tüm eğitim sistemlerini “sınav merkezli” hale getirdi. Catherine Baker’ın da dediği gibi sınav, öğrencileri gözetim altında tutar, standartlaştırır, hiyerarşiye tabi tutar, niteler, sınıflar ve cezalandırır. Kısaca, sınav, bir gözetim biçimidir. Süreci değil, sonucu ölçen sınav, kapitalist okulda uygulandığı haliyle, anti-demokratik, bilimsel olmayan, adaletsiz ve eşitsizlikçi bir ölçme sistemidir.
O halde, kapitalist zorunlu okul, insanların özgürleşmelerinin önünde bir engeldir. Zira çocuklar, kapitalist okula önce sevinç, heyecan ve şevkle başlarlar ama hemen sonra bıkkın, bezgin, dikkati dağınık, huysuz, sinirli hale gelirler. Çünkü kapitalist okul, büyük bir kapatılma mekânı olarak iş görür. Çocuklar, okulda ancak bahçede deli gibi koşarken, oynarken, bağırır-çağırırken mutludurlar. O yüzden teneffüs, aslında havasız bırakıldıkları sınıftan bir kaçış için dört gözle beklenen andır. Kapitalist okul, çocuğa zorla, ileride hiçbir işe yaramayacak bilgi ve değerleri dayattığı için insan doğasına yabancıdır. Bıktırıcı ve yabancılaştırıcıdır. Formel müfredatın sıkıcılığı bir yana, gizli müfredat, kapitalist okulun asıl dayanağıdır. Piyasada itaatkâr bir işgücü mü yoksa ileride yönetici eliti oluşturacak bir insan gücü mü yetiştirmek istiyorsunuz? Herbert Gintis ve Samuel Bowles’ın dedikleri gibi, ilkine gizli müfredat dâhilinde yöneticilere itaat, kurallara saygı, emirleri anında yerine getirmeyi aşılarsınız. İleride yönetici olacak öğrencilere ise tam tersini öğretirsiniz: öncelik alabilme, ileri beceriler kazanma, kurallarda esneklik, yönetmeyi öğrenme vs.

Kapitalist okul, devrimci değil, konformisttir; demokratik değil, buyurgandır; özgürleştirici değil, boyun eğdiricidir. Başarıyı, mutlaklaştırır; başarısız gördüğünü hemen eler. Althusser’in de dediği gibi, kapitalist okulda, zenginin çocuğu son kademeye değin okuyup yönetici olurken, yoksul halk çocukları akademik başarısızlıkları nedeniyle okulu ya yarıda bırakır ya da ara işgücü olabilmek için bir miktar daha okur. Sözde fırsat eşitliği altında yoksul çocukları için birçok mekanizma (burs, yurt, düşük ücretli yemek, okul kütüphanesi veya yemekhanesinde çalışıp para kazanabilme vs.) oluşturulur ama fırsat eşitliği, olanak eşitliği demek değildir. Fırsat eşitliği teranesi, yoksul çocukların ağzına çalınan bir parmak baldır.
Anarşist filozof Max Stirner, eğitimin son hedefinin bilgi değil, irade olması gerektiğini söylemiş. Ona göre okulda çocuğa hiçbir alanda eğitim verilmemeli, eleştirme ve reddetme eğitimi dışında. Bir öğretim üyesi arkadaşım, sınav notlarına itiraz eden öğrencilerine, sırf itiraz etme, hakkını arama, otoriteye kul gibi boyun eğmeme kültürünü kazansınlar diye kafadan/fazladan 10 puan verirmiş. Kuşkusuz itiraz ve irade önemli şeyler ama bilgi, pas geçilemez. Burada sorun, kişilik özelliklerinin (itiraz, irade vs.) hangi tür bilgi ve değerlerle iç içe geçirileceğidir. Bu ikisi birbirini bütünlemeli ama kapitalist okul, öğrencinin itiraz ve iradesini sadece tek bir boyuta (piyasa değerleriyle bütünleşme) hapsettiği için özgürlükçü olmaz. O halde özgür bir eğitimin başlangıç çizgisi, kapitalist okula hayır demekten geçer.

Kemal İnal / Birgün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder