Site içi arama

Hindistan’ın ölü doğan kız çocukları

23 yaşındaki Jyoti Sing Pandey’e 16 Aralık’ta Yeni Delhi’de bir otobüste 6 erkek tecavüz etmiş ve öldüresiye dövmüştü. Pandey’in tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetmesi Hindistan’da büyük protestolara neden olmuştu.
Son olarak Keşmir eyaletinde Farah Diba, Anika Halid ve Noma Nazir’in  oluşturduğu rock grubu tecavüz ve öldürülmekle tehdit edildi. Cammu ve Keşmir Müftüsü Başiruddin Ahmed, üç liseli kadının kurduğu Pragaaş (İlk Işık) grubuna İslami değerlere ters düşüyor diyerek hakkında fetva verdi. Fetvanın ardından Facebook üzerinden kadınlara gönderilen mesajlarda bir sonraki konserlerinde tecavüz edilip sonra da boğulacakları tehdidi yapıldı. Bunun üzerine genç kadınlar konserlerini iptal etti.
Hindistan’da tecavüz ve tehdit sistematik ve köklü
Her yirmi beş dakikada bir kadının tecavüze uğradığı Hindistan’da kadına yönelik şiddet bu olaydan sonra tekrar gündeme geldi. Hindistan’da çok fazla sayıda kadının tecavüze uğraması ve öldürülmesinin nedeni cinsiyet ayrımcılığının toplumda kökleşmiş olması ve kabul görmesi. 
Hindistanlı ekonomist Dr. Amartya Sen 1986’da nüfus hesaplarına göre Hindistan’da 37 milyon kadının “kayıp” olduğunu belirtti. Birleşmiş Milletler 2008 yılında Hindistan’daki “kayıp” kadın sayısının 62 milyona çıktığını açıkladı.
Dünya genelinde erkek ve kadın nüfusu arasındaki oran, 100 kız çocuğa karşılık 103 ila 106 erkek çocuk iken, Hindistan’da erkek çocuk sayısı 132’ye kadar çıkabiliyor. Dünya ortalaması baz alındığında Hindistan’da 62 milyon kadının yok olduğu, yani öldürüldüğü görülüyor.
Hindistan’da kadın cinayetleri, işleniş biçimi ve amacına göre çeşitli adlar alıyor. Aralık 2006’da “50 milyon kayıp kadın” kampanyasını başlatan Rita Banerji, cinayetlerin isimlendirilerek toplumca kabul edilen bir geleneğe dönüştüğünü ve kültür ile suçun birbirine karıştığını söylüyor. Bu algı da kadın cinayetlerinin toplumda olağan karşılanmasına neden oluyor.
Hindistan’da erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi “kayıp” kadınların sayısının çokluğunun ana nedenlerinden biri. Erkek çocuk, soyun devamı sayılırken; kız çocuk başlık parası vermek zorunda oldukları misafir olarak görülüyor. Bir Hint atasözü “Bir kız çocuğunu yetiştirmek, komşunun bahçesini sulamaya benzer” diyor.
Bu bakış açısından dolayı bebek eğer kızsa aldırılabiliyor. Hindistan’da hamilelik sırasında cinsiyet belirleme 1994’te yasaklanmasına rağmen pratikte devam ediyor. Bristol Üniversitesi’nden Sonia Bhalotra’nın yaptığı bir çalışma, kız bebek kürtajının Hindistan’ın yoksul bölgelerinden çok varlıklı bölgelerinde uygulandığını gösteriyor. Yani kız bebek kürtajı ekonomik koşullardan çok toplumdaki yerleşik kültürle ilgili.
Yoksul kesimlerde kürtaj pahalı bir yöntem olduğundan, kız bebekler doğduktan sonra öldürülebiliyor. Kız çocukların gömülmesine “Kurimar”, süt dolu bir kovada boğulmasına “Doodh-peeti” deniliyor.
Doğumdan sonra ölümden kurtulan kız çocuklarını hastalıktan dolayı ölüm tehlikesi  bekliyor. Hastane masrafları pahalı olduğu için genellikle kız çocukları hastalandığında doktora götürülmüyor. Hindistan’da 7 yaş altı kız ve erkek çocuk farkının 7 milyon olduğu belirtiliyor. 
 Mutfak Kazaları(!)
Hindistan’da başlık parasını kadının ailesi ödüyor. Evlendikten sonra başlık parası ödenmeye devam edilebiliyor. Nüfusun üçte ikisinin günde 2 dolardan az bir gelire sahip olduğu Hindistan’da çoğu aile bu parayı bir süre sonra ödeyemiyor. Para ödenmeyince genç kadının, damat ve ailesi tarafından “mutfak kazası” süsüyle öldürülmesi oldukça yaygın. 2006’da yapılan bir araştırmaya göre, günde 10 ila 20 kadın başlık parası yüzünden öldürülüyor. Bu cinayetlere varlıklı ailelerde de rastlanıyor.
 
‘Yüz erkek çocuğuna anne olasın’
2007’de hamile kadın ölüm oranın en yüksek olduğu ülke Hindistan’dı. Bunun en önemli nedenlerinden biri çocuk yaşta evlilik ve çok çocuk doğurma. Hindistan’da evlenen genç kadınlara sıkça söylenen bir dilek: “Yüz erkek çocuğuna anne olasın.” Vücutları gelişmemiş kız çocuklarının erkek olana kadar sürekli doğurmaya zorlanması ve bu süreçte kız bebeklerin alınması vücutlarını yıpratarak sonraki gebeliklerde annenin ölümüne neden olabiliyor.
Bir başka kadın cinayeti “Sati”. Sati, kadının ölen kocasıyla birlikte yakılması. 1829’da yasaklanmasına rağmen, 1947’den sonra 40 sati vakası tespit edilmiş. Benaras ve Vrindavan’da Sati’den kaçan dul kadınlar, sokaklarda dilencilik ve seks işçiliği yaparak yaşamaya çalışıyor.
 
Hindistan’da tecavüze uğramış kadın aile onuruna leke olarak görüldüğünden intihara zorlanabiliyor ve bu ölüme “Johar” adı veriliyor. Tecavüz olaylarının sıkça yaşandığı Hindistan’da pek çok tecavüz vakası bildirilmiyor ve bildirilenlerin de ancak yüzde 26’sında sanığa mahkumiyet veriliyor. Feminist aktivist Ramlath Kavil, Hindistan’ın “oğullarına tecavüz etmemesini söylemek yerine, kızlarından tecavüze uğramamasını isteyen bir toplum”  olduğunu söylüyor. Pandey’in uğradığı toplu tecavüz sonrası Hindistan’ın dini liderlerinden Asaram Bapu’nun, “Onlara kardeşim demeli ve durmaları için yalvarmalıydı; böylece onurunu ve hayatını kurtarabilirdi” demesi, Kavil’in sözlerini destekliyor.
 
Hindistan’da kadınlar sürekli öldürülme ve tecavüze uğrama riskiyle yaşıyorlar. Hindistanlı insan hakları aktivisti Aruna Papp, kadına biçilen düşük statü ve aşağılanmanın kökü kazınmadıkça daha sert yasaların yetersiz olacağını ve kültürün değişmesi gerektiğini vurguluyor. 
Banu Sevetoğlu / Sendika.Org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder