Site içi arama

Ensest: (Ç)alınan Çocuk Masumiyeti


Şiddetsiz bir hayat ve şiddetsiz bir dünya her insanın hakkı. Ensest insanlık ayıbı. Onuru çiğnendiği için zifiri karanlıkta yaşayan kurban çocuğu aydınlığa çıkartmak insanlık görevi.


Karnı ağrıyan 15 yaşındaki kız çocuğunun 26 haftalık hamile olduğu anlaşılıyor, hastanede.
Kız çocuğunun tecavüzcüsü o zamana dek ‘öz’ diye bildiği aslında üvey olan baba.
Mütecaviz mahkemede suçlamayı kabul etmese de DNA testi tacizi doğruluyor.
Sonuç mu? Mütecaviz 30 yıl hapis cezası alıyor. Doğan bebek devlet korumasına alınıyor. 15 yaşında anne olan çocuğun zifiri karanlığa bürünen dünyası...
Bu tür haberler http://haber.gazetevatan.com/yillarca-kucuk-kiza-tecavuz- bana hep Nazan Öncel’in, ensest kurbanı bir kız çocuğunun ağzıyla yazdığı Demirden Leblebi şarkısının sözlerini aklıma getirir: Kalbim kırık öleceğim / Bilmem ne halt edeceğim / Elimden alınan hayatım / Çalınan masumiyetim.
Haber enseste; aile içindeki çocuk-gençlere yöneltilen cinsel şiddete dair genel doğruları içeriyor. Kurban kız çocuğu; yaşı 15. Saldırgan aile üyesi; yaşı 39. Taciz kurban sustuğu ya da korktuğu için ya da başka nedenlerle saklı kalmış. Kurban hamile kalmasa tacizin sürmesi olası.
Haberde yer almasa da enseste dair diğer genel doğruların, mesela kurbanın saldırganı tehdit veya ödül ya da her ikisini kullanarak tacizin saklı kalmasını sağladığını, tacizin dokunma ve okşamayla başlayıp ardından şiddetin debisinin arttığını bu vaka özelinde de söylemek mümkün. Annenin öncesinde tacizi bilip bilmediğine ilişkin bilgi haberde yer almıyor.
Ensestin her tür sosyo-ekonomik ve kültürel çevrede yaşandığı, kurban ve saldırganın her çeşit ırk-etnik-din-meslek gruptan olabileceği, saldırganın 'normal' insanlardan olduğu ve genellikle ağır psikiyatrik hastalığının olmadığı, ailelerin ensest olgusunun varlığına inanması kadar gerçeği kabullenmesinin zor olduğu, tacizi bildiği halde susarak üstünü örten annelerin sayısının yüksek olduğu da sair doğrulardan.
Ensest kurbanı çocuğun zifiri karanlıktan çıkartılması insanlık görevi.
Çocuğun onurunu çiğneyen ensesti bildikleri halde engellemeyenler ve sonuçlandırmayan(lar) da insanlık suçlusu.
Velev ki yukarıdaki haberdeki kurban çocuğun annesi tacizi hamilelikle sonuçlanmadan önce kızı söylediğinde inanmamıştı; reddetmişti;  umursamamıştı; susmuştu; kızı yerine kocasına inanmıştı; kocası yerine kızını suçlamıştı; kurban kızını alıp evden kaçmıştı; tacizi sonlandırmak için saldırgan kocasının karşısına dikildiğinde ondan ölümüne şiddet görmüştü; saldırganın tehditlerinden korkup geri çekilerek sinmişti; kurban çocuğunu ev-çevreden uzaklaştırmıştı; saldırgana şiddet uygulamıştı; mağduriyeti sonlandırmayı başaramayınca pes etmişti; adli makamlara ve güvenlik güçlerine –birçok nedenle- ihbarda bulunmamıştı. Bu anne adaletin pençesinden –bir şekilde- kurtulsa bile vicdanı onun peşini bırakacak mı?
Velev ki yukarıdaki haberdeki kurban kız çocuğunun annesi tacizi doktorlar “kızınız 26 haftalık hamile” dediğinde öğrendi.
Bir annenin;  15 yaşında kendisi daha çocuk olan kızının anne olacağını, üstelik bebeğin babasının kendi kocası olduğunu, aynı evde yaşadığı çocuğunun –hem de uzun süredir- zifiri karanlıkta olduğunu öğrenmesinden daha acı, daha yıkıcı bir şey olamaz herhalde hayatta.
Çünkü ensesti ortaya çıkarmak -asıl olarak ve öncelikle- annelerin işi. Anneler bu konuda daima, en azından tek gözü açık olmak zorunda.
Şiddetsiz bir hayat ve şiddetsiz bir dünya her insanın hakkı. Ensest insanlık ayıbı.
Onuru çiğnendiği için zifiri karanlıkta yaşayan kurban çocuğu aydınlığa çıkartmak insanlık görevi.
Bildiği halde ensesti engellemeyenler ve sonuçlandırmayanlar insanlık suçlusu.
Tecavüze sessiz kalma; ses ver! 

Şadiye Dönümcü / Sosyal hizmet uzmanı / bianet

HES’çi şirketi çocuk şarkısı rahatsız etti


Mersin’in Tarsus ilçesindeki Boğazpınar köyünde hidroelektrik santral (HES) projesine karşı mücadele eden köylüler hakkında HES’çi şirket, köylülerin attıkları HES karşıtı sloganları ve köylü çocukların söylediği HES karşıtı şarkıları gerekçe göstererek suç duyurusunda bulundu.

Boğazpınar köyünde HES kurmak isteyen Çamlıyayla Enerji Elektrik Üretim AŞ Yönetim Kurulu Başkan Vekili Kadir Canlı, 10-11 Ağustos tarihlerinde düzenlenen Boğazpınar Köyü Karasu Kültür ve Sanat Festivali’nde HES karşıtı slogan attığı iddia edilen 5 kişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.

BU SLOGANLARI ‘SUÇ’ DEDİLER
Şikayet dilekçesinde köylülerin attığı öne sürülen “HES yapma boşuna, yıkacağız başına”, “Köylüler kardeş, HES’çiler kalleş” sloganlarının suç unsuru olduğu iddia edildi.
Dilekçede aynı zamanda Boğazpınar köyü çocuklarının festivalde söylediği şarkıların da suç unsuru taşıdığı öne sürülüyor. Köylü çocukların festivalde, doğaçlama söyledikleri şarkıda
“HES yapma boşuna, yıkacağız başına” cümlelerini kurdukları ve “Bu şekilde çocukların provakatif eylemler içerisine sokulup şirkete ve bir kısım şirket çalışanlarına karşı düşmanca davranmalarının sağlanmaya çalışıldığı” iddia edildi.

Şikayetçi Kadir Canlı, aynı zamanda AKP Tarsus İlçe Yönetim Kurulu üyesi. Canlı’nın avukatlığını ise, yine AKP Tarsus İlçe Başkanı Hakkı Meniz yapıyor.

SON 3 AYDA 8 SUÇDUYURUSU


Bu suç duyurusuyla birlikte, son 3 ay içerisinde HES şirketi yetkilileri köylüler hakkında savcılığa 8 ayrı suç duyurusunda bulunmuş oldu. Bu suç duyurularının 2 tanesi takipsizlikle sonuçlandı.
HES MÜCADELESİNİN ORTAK SLOGANLARI
Hakkında şikâyette bulunulan Boğazpınar Köyü Muhtarı Tevfik Sarı, festivalin tüm yasal izinlerinin alındığını ifade ederek, “2 gün boyunca jandarma festival alanından görev yapmış ve tutanaklara herhangi bir olumsuzluk yansımamıştır’’ dedi. Bir diğer suç duyurusunda bulunulan Boğazpınar Köyü HES Karşıtı Platform Sözcüsü Hakan Mert de, şirket yetkililerinin bulundukları suç duyurularıyla kendilerini yıldırmaya çalıştığını belirterek, köylerinde atılan sloganların tüm Türkiye’de HES’lere karşı mücadele veren köylülerin ortak sloganı olduğunu söyledi.

Burak Şefkat / evrensel

Çocuk evliliklerinde emsal kararlar


Yargıtay Genel Kurulu’nda çocuk gelinlerle ilgili çıkan kararla artık küçük yaşta çocuklarla ilgili “rıza ile evlenme” kabul edilmeyecek

Yargıtay 14. Ceza Dairesi 15 yaşından küçük kız çocuğuyla rızasıyla kaçan ve çocuk sahibi olan sanığın ’15 yaşından küçük olduğunu bilmiyordum’ savunmasını inandırıcı bulmadı. Yargıtay’ın bu hükmünün Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda da onaylanmasıyla, artık çocuk gelin evliliklerinde yaş bahanesine sığınılamayacak.
Sakarya, Kaş, Niğde ve İzmir’de 15 yaşını doldurmadan rızalarıyla erkek arkadaşlarına kaçan, cinsel ilişkiye girerek bir süre sonra da evlenen ‘çocuk gelinlerin’ kocaları, “çocuğun nitelikli cinsel istismarı” ve “çocuğu cinsel amaçlı hürriyetten yoksun kılma” suçlarından hapis cezasına çarptırıldı.
Kararları bozan Yargıtay 14’üncü Ceza Dairesi, sanıkların, savunmalarında eşlerinin gerçek yaşının 15’ten küçük olduğunu bilmediğini söylemeleri nedeniyle, TCK’nın 30’uncu maddesindeki hata halinin oluşup oluşmadığının tespit edilmesine hükmetti.
Karara itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da, “Bu suçları işleyenlerin daha az ceza almaları adaletsiz ve kamu vicdanını zedeleyen kararların verilmesine yol açabileceği”ni savundu. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da itirazı kabul etti. Bu kararla çocuk gelinler hakkında “Yaşını bilmiyordum” savunmaları geçersiz hale geldi.
Sendika.Org

Zeynep Cemali Öykü Yarışması Yeni Çocuk Yazarlarını Arıyor

2014 teması UMUT
Son başvuru 7 MAYIS 2014
Tema cümlesi “Belki yıllardır ilk kez gülümsedi.”
Zeynep Cemali’nin Ballı Çörek Kafeteryası kitabından.


2014 Seçici Kurulu 
Adnan Binyazar
Leyla Ruhan Okyay
Mavisel Yener
Sedat Sever, Prof. Dr.

Geleceğin öykücü gençleri için yazma zamanı!

Günışığı Kitaplığı tüm 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerini “umut” temasında öyküler yazmaya davet ediyor. Usta öykücü Zeynep Cemali’nin anısına bu yıl dördüncüsü düzenlenen yarışmanın son başvuru tarihi 7 Mayıs 2014.
Günışığı Kitaplığı tarafından bu yıl dördüncü kez düzenlenen Zeynep Cemali Öykü Yarışması için başvurular başladı. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ülke çapında duyurulan ve 6, 7, 8. sınıf öğrencilerinin katılabildiği yarışmanın teması, her yıl olduğu gibi usta öykücü Zeynep Cemali’nin sevilen bir kitabından seçildi. Geleceğin öykücüleri bu kez, yazarın Ballı Çörek Kafeteryası romanındaki “Belki yıllardır ilk kez gülümsedi.” cümlesinden yola çıkarak belirlenen “umut” teması üzerine yazacaklar. 2014 Seçici Kurulu Adnan Binyazar, Leyla Ruhan Okyay, Mavisel Yener, Prof. Dr. Sedat Sever ve Dr. Müren Beykan’dan oluşan yarışmanın son başvuru tarihi 7 Mayıs 2014.
Çocukları “uçmaya” özendirmeliyiz!
Yarışmaya katılım her geçen yıl artarken, biriken öyküler, çocuklarımızın ve gençlerimizin iç dünyasına ilişkin önemli veriler ortaya koyuyor. Yarışmanın Proje Başkanı, Günışığı Kitaplığı Yayın Yönetmeni Müren Beykan, 2013 yılında yarışmaya katılan öğrencilerin sadece beşte birinin erkek olmasına ve “çocuklarımıza, gençlerimize, güvenli limanlar işaret etmenin araçlarından biri olan edebiyatı” en kısa zamanda erkek çocukların hayatına sokmamız gerektiğine dikkat çekiyor. Yarışmanın üçüncü yılında tam 51 ilden gönderilen öykülerde, önceki yıllarda olduğu gibi ağırlıklı olarak acı, ölüm ve hastalık gibi karamsar konulara değinildiği görülüyor. Çocukların bu acılı öyküleri ağır ve klasik bir dille kaleme almaları ve teknolojiye yer vermemeleri, onlara genç ve dinamik yazarlarımızı yeterince okutamadığımızı gösteriyor. Gönderilen 500’den fazla öyküde fantastik ve bilimkurgu gibi türlerin seyrekliğini vurgulayan Beykan, “Çocukları ‘uçmaya’ da özendirmek görevi alarm veriyor,” diyor.
Yarışmada dereceye giren genç öykücüler, ödüllerini sonbaharda düzenlenecek çocuk ve gençlik edebiyatı ve yayıncılık konferansı Zeynep Cemali Edebiyat Günü’nü taçlandıran ödül töreninde, edebiyat ustalarının elinden alacaklar. Dereceye giren ve yayımlanmaya değer görülen öyküler, “Ödüllü Öyküler 2014” kitapçığında yer bulacak.
İLETİŞİM 
Telefon: 0212 212 99 73
E-posta: yarisma@gunisigikitapligi.com

BAŞVURU
Postayla
Günışığı Kitaplığı Zeynep Cemali Öykü Yarışması
Profilo Plaza, Cemal Sahir Sok. 26/28 B3
Mecidiyeköy 34387 İstanbul

ZCY 14 Brosur- BASKI.inddÖDÜL TÖRENİ
Yarışmanın ödül töreni Günışığı Kitaplığı tarafından sonbaharda gerçekleştirilecek Zeynep Cemali Edebiyat Günü kapsamında İstanbul’da yapılacaktır. Ödül törenine İstanbul dışından katılacak öğrenciler, velileri ve öğretmenleri, Günışığı Kitaplığı’nın davetlisi olarak İstanbul’da ağırlanacaklar; ulaşım ve konaklama giderleri Günışığı Kitaplığı tarafından karşılanacaktır.

Günışığı Kitaplığı

Tecavüzcü yargı: 24 tahliye


Kocaeli’nin Gölcük İlçesi’nde geçen yıl 24 kişinin tecavüzüne uğradığı iddia edilen 13 yaşındaki ilköğretim okulu öğrencisi Ö.Y. ile ilgili 9’u tutuklu 10 sanığın yargılandığı 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşmada 4 kişi hakkında tahliye kararı verildi. Sanık astsubayın dosyası da askeri mahkemeye gönderilmek üzere ayrıldı. Kararın ardından protesto gösterisi yapan Kadın Platformu üyeleri ile tahliye edilenlerin yakınları arasında kavga çıktı.
Gölcük’te oturan 13 yaşındaki Ö.Y., geçen yıl okulda arkadaşlarına bazı kişilerle cinsel ilişkiye girdiğini anlatması üzerine tecavüz ve cinsel istismar ortaya çıktı. Öğretmeninin de durumu öğrenmesi ve annesine haber vermesi üzerine Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan suç duyurusunun ardından 24 kişi gözaltına alındı. Bunlardan biri astsubay olmak üzere 9 kişi tutuklandı. Dava kapsamında astsubay F.V.B. ile C.B., U.A., Ş.T., A.E.T., İ.K., E.D., S.A. ve U.N.K. cezaevine gönderildi. C.O. ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Bugün Kocaeli 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edilen davanın duruşmasına tutuklu sanıklar ile yakınları katıldı. Bu arada duruşma başlamadan önce her duruşma öncesi olduğu gibi Kadın Platformu üyeleri ellerinde pankartlarla adliye önüne geldi. Platform adına konuşan Meliha Kaplan, kadına yönelik şiddet ve tecavüzler ile kadın düşmanlığının sona ereceği güne kadar mücadele etmeye devam edeceklerini söyledi.

Ö.Y. İLK KEZ GELDİ
Basına ve izleyicilere kapalı olarak gerçekleştirilen bu duruşmaya, ilk kez tecavüze uğrayan Ö.Y. de getirildi. Ö.Y.’nin ifadesi alınmadan önce tüm sanıklar duruşma salonundan çıkarıldı ve avukatı ile birlikte ifade verdi.

4 TAHLİYE; ASTSUBAYIN DOSYASI AYRILDI
Mahkeme heyeti daha sonra tutuklu yargılananlardan Ş.T., S.A., E.D. ve İ.K.’nin tutuksuz yargılanmak kaydıyla tahliyesine, diğer 5 kişinin ise tutuklu yargılanmasına karar verdi. Bu arada astsubay F.V.B.’nin de tutuklu olarak askeri mahkemede yargılanması kararlaştırıldı. Diğer tanıkların dinlenmesi için duruşma 8 Ocak tarihine ertelendi.

ADLİYE KORİDORU KARIŞTI
Adliye içinde bekleyen Kadın Platformu üyeleri 4 sanığın tahliye edildiğini duyunca bu kararı eleştirerek sloganlarla protesto etmeye başladı. Tahliye olan sanıkların yakınları ise atılan sloganlar üzerine Kadın Platformu üyeleri ile önce tartıştı, daha sonra onların üzerine yürüdü. Adliye içinde iki grup arasında yumruklaşmalar oldu. Kadın Platformu üyeleri daha sonra burada tedbir alan çevik kuvvet ekipleri tarafından koruma altına alındı. Sanık yakınları da olay yerinden uzaklaştırıldı. Bazı sanık yakınları ise sinir krizi geçirdi.

cumhuriyet

‘Merkezi sınavlar öğrenciler üzerindeki psikolojik baskıyı artırıyor’


Eğitim Sen,  8. sınıf öğrencileri için ilki 28-29 Kasım arasında  yapılacak merkezi sınavlara yönelik bir açıklama yaptı

Eğitim Sen, “Yeni Ortaöğretime Geçiş Sistemi” kapsamında 8. sınıf öğrencileri için 28-29 Kasım’da ilki yapılacak merkezi sınavlara yönelik bir açıklama yaptı. Eğitim Sen, sınava girmekten psikolojisi bozulan öğrencilerin yılda 12 merkezi sınava tabi tutulmasının öğrenciler üzerindeki baskıyı artıracağını vurguladı.
Türkçe, Fen ve Teknoloji, Matematik, İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük, Yabancı Dil, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerinden yapılacak sınav hakkında şu ifadelere yer verildi:
Bu derslerin hangi “bilimsel kriterler” ve pedagojik ihtiyaçlar üzerinden belirlendiği belli değildir. Sosyal bilgiler gibi bir ders yerine “tek din, tek mezhep”in öğrencilere zorunlu olarak dayatıldığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin tercih edilmiş olması dikkat çekicidir.
Eğitim-Sen, açıklamasında yeni yapılacak merkezi sınavların tartışmalı uygulamalarına da yer vererek sınav sonuçlarının kamuoyundan gizli tutulmasının yeni sistemin başarısının ölçülmesini imkansız kıldığını belirtti. Yeni sistemde öğrencilere sorulan soruların da açıklanmamasına dikkat çeken Eğitim Sen, bu uygulamanın soruların niteliğine ilişkin bilgilerin kamuoyundan gizlenmesi demek olduğunu ifade etti.
Eğitim Sen’in `Yeni Ortaöğretime Geçiş Sisteminin Dayandığı Merkezi Sınavlar, Öğrenciler Üzerindeki Psikolojik Baskıyı Arttırıyor!` açıklamasının tam metni:

Eğitim Bakanlığı`nın üzerinde sürekli değişiklik yaparak, başta öğrenciler olmak üzere kamuoyunun kafasını tamamen karıştırdığı Yeni Ortaöğretime Geçiş Sistemi`nde 8. sınıf öğrencileri ilk sınavlarına 6 dersten 28-29 Kasım tarihleri arasında gireceklerdir.
Sürekli sınava girmekten psikolojileri bozulan öğrencilerin, üstelik sınav sayısı arttırılarak, 6`sı birinci dönem, 6`sı ikinci dönem olmak üzere toplamda 12 merkezi sınavla ölçülmek istenmesi, Bakan Avcı`nın “sınav sayısı artmıyor” ifadesinin gerçeği yansıtmadığını göstermektedir. Bu yıl 8. sınıf öğrencileri toplam 12 sınava girecektir. Geçmişte tek bir merkezi sınavın bile öğrenciler ve veliler üzerinde ciddi bir psikolojik baskı yarattığı düşünüldüğünde, artan merkezi sınavlar ile birlikte öğrencilerin üzerindeki psikolojik baskıyı tahmin etmek zor değildir.
Merkezi sınav yapılacak olan dersler; Türkçe, Fen ve Teknoloji, Matematik, İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük, Yabancı Dil, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleridir. Bu derslerin hangi “bilimsel kriterler” ve pedagojik ihtiyaçlar üzerinden belirlendiği belli değildir. Sosyal bilgiler gibi bir ders yerine “tek din, tek mezhep”in öğrencilere zorunlu olarak dayatıldığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin tercih edilmiş olması dikkat çekicidir.
MEB, tıpkı 4+4+4 dayatmasında olduğu gibi, ortaöğretime geçiş sisteminde zorunlu din dersini merkezi yazılılar arasına almıştır. Böylesine dayatmacı bir yaklaşımın öğrencilerin dini inancı, mezhebi ya da dünya görüşüne bakılmaksızın hayata geçirilmesi kabul edilemez.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, yeni sistemi anlatırken, gayrimüslim öğrencilerin din kültürü dersinden muaf oldukları için onlara başka sorular sorulacağını belirtmiş olmasına karşın, bugüne kadar bu konuda herhangi bir açıklama yapılmamış olması dikkat çekicidir. Merkezi sınavların yapılmasına sayılı günler kala basına da yansıyan bu sorun, MEB`in duyarsızlığı sonucunda çok sayıda gayrimüslim öğrenciyi zor duruma sokacaktır. Gayrimüslim öğrenciler Din dersi sınavına girmeyeceklerinden, puanları eksik hesaplanacak ve bu yanlış uygulama nedeniyle çok sayıda öğrenci mağdur olacaktır. Bu mağduriyetin tek sorumlusu, bugüne kadar bu konuda somut bir adım atmayan Milli Eğitim Bakanlığı ve bu durumdaki aileleri kandıran Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı`dır. Bu ayrımcı uygulamanın kendisi bile, tek başına zorunlu din dersinin nasıl ayrıştırıcı bir işlev gördüğünün anlaşılması açısından önemlidir.
28-29 Kasım tarihlerinde yapılacak merkezi sınavlar, çok sayıda tartışmalı yeniliği beraberinde getirmektedir. Yeni sistemde en dikkat çekici değişiklik, sınavlardaki genel başarı oranlarının kamuoyuna açıklanmayarak, sonuçların en azından kamuoyu açısından “gizli” tutulmasıdır. Bu durumda yeni sistemin ne kadar “başarılı” olup olmadığını görmemiz mümkün olmamaktadır.
Yeni sistem ile ilgili bir diğer dikkat çekici değişiklik, sınav sonuçları gibi, öğrencilere sorulan soruların da açıklanmayacak olmasıdır. Bu uygulamanın en önemli sonucu soruların müfredatı ne kadar kapsadığının, hatalı olup olmadığının, sorulan soruların biçimi ve içeriğinin nasıl olduğuna ilişkin bilgilerin kamuoyundan gizlenmesidir.
MEB, sınava girilecek 6 ders ile ilgili sınavlarda, bu branşlardan öğretmenleri görevlendirmeyerek kendi bünyesindeki öğretmenlere hiç güvenmediğini de göstermiştir. Eğitim Sen`in randevularına yanıt vermeyen, taleplerimizi demokratik eylemler ile göstermemiz karşısında bizlere biber gazı ve tazyikli suyla saldıran bir zihniyetin, ülkeye ve eğitim sistemine ne kadar faydalı olacağı tartışmalı bir durumdur.
Siyasi iktidar eğitimin bütün kademelerinde benimsemiş olduğu dayatmacı tutum ile eğitimde yaşanan sorunları daha da derinleştirmektedir. Öğrencilerin tercihlerine saygılı olmak yerine, onların hangi okula gideceğinin, hangi dersleri alacağının, hangi derslerden sınava gireceğinin, sadece MEB tarafından belirlenmek istenmesi doğru değildir.
MEB`in hayata geçirmeye çalıştığı yeni orta öğretim modeli, özellikle yoksul emekçi çocukları için meslek lisesi, imam hatip lisesi ve açık lise arasında tercihte bulunma zorunluluğu getirmekte, öğrenciler arasında sınıfsal ayrımları derinleştiren bir yapı ortaya çıkarmaktadır.
Eğitim gibi tüm toplumu ilgilendiren bir konuda bir değişiklik yapılırken, hiçbir öğrenci ve veliyi mağdur etmeyecek bir sistem oluşturmak gerektiği açıktır. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ne eğitimde yaşanan ve giderek derinleşen eşitsizlikleri gözetmiş ne de öğrenci ve velilerin yaşadığı kaygıları giderici adımlar atmıştır. Türkiye`de eğitim sistemini sınav odaklı olmaktan kurtarmak yerine, sınav sayısını arttırarak çocuklarımıza uygulanan işkenceyi derinleştiren bir uygulamayı kabul etmek mümkün değildir.
Eğitimin hiçbir kademesinde öğrencilere ve dolayısıyla ailelerine dayatmada bulunulmamalı, eğitim sisteminin öncelikli sorunu olan “sınav merkezli eğitim” anlayışı derhal terk edilmelidir. Bu sorun çözüldüğünde hem kademeler arası geçiş sorunları kendiliğinden çözülecek, hem de bugünlerde yoğun bir tartışma konusu olan özel dershaneler sorunu kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Eğitim Sen olarak, her öğrencinin kendi ilgi ve becerisi doğrultusunda hangi alanda okuyacağını kendisinin belirleyeceği bir eğitim sistemi oluşturulması gerektiğini savunmayı sürdürecek, öğrencilerimizin sınav cenderesinden kurtulması için atılacak her adıma destek vereceğimizin bilinmesini istiyoruz. 

Sendika.Org

Çocuk Pankreası: Kafes içinde dövüştürülen çocuklar!



Şok edici çocuk kafesi dövüşleri: Amerika’da küçük erkek çocuklar Çocuk Savunma Sporları arenalarında birbirlerine saldırmak için eğitiliyor. 

Çocuk Savunma Sporları ya da Çocuk Pankreası bugün Amerika’da 3 milyondan fazla çocuğu içine alan en hızlı büyüyen sporlardan bir tanesi.

Çocuk Savunma Sporları adı altında metal bir kafesteki çocuklar arasındaki mücadele. Çocuklardan bir tanesi diğerine acımasızca tekmeler, yumruklar atıyor ve boğazını sıkıyor. Yenilen rakibi ise gözyaşları içinde annesini çağırıyor.

Maalesef bu televizyondaki iki yetişkin insan arasındaki herhangi bir kavganın sonucu değil, bu Çocuk Savunma Sporu ve maalesef ki giderek yaygınlaşıyor.

Bugün yaklaşık olarak 3 milyon erkek ve kız çocuğun ülke çapında haftalık olarak Çocuk Pankreası arenasında karşı karşıya geldiği tahmin ediliyor, bu çocukların bazıları beş yaşında, bazıları koruyucu kask bile takmıyor ve incecik eldivenler ile birbirlerine yumruk atmaya devam ediyorlar. 

7 yaşındaki “Kol Koleksiyoncusu” Kristofer Arrey, yine 7 yaşındaki Mason Bramlette’in nefesini keserken. 2013 California Pankreas Şampiyonası Gençler Ligi. Çocuk Pankreası popüler Savunma Sanatlarının çocuklara uyarlanmış bir çeşidi. 
Eleştirmenler bu etkinliği barbarca olarak nitelendiriyor ve çocukların güvenliği ve davranışsal etkileri konusunda endişe ediyor.
Sporun destekleyicileri ise boks ve geleneksel savunma sanatları gibi kazanımları olduğunu ve öz-disiplin, dürüst oyun ve fiziksel egzersiz olarak faydalarını öne sürüyor.

New York’lu bir fotoğrafçı olan Sebastian Montalvo, ülke genelince seyahatler ederek, bu vahşi spora ışık tutan bir fotoğraf serisi hazırladı. Fotoğrafçı bu serisinde aileleri tarafından bu spora teşvik edilen çocukların isimlerini açıklıyor ve yüzlerini de gösteriyor.
Bu çocuklardan bir tanesi Kristopher Arrey. Bu çocuk yedi yaşında ve sporda başarısı o kadar kanıtlanmış ki ona “Kol Koleksiyoncusu” deniliyor.

Gözyaşları: 7 Yaşındaki “Aygır” Mason Bramlette 2013 California Pankreas Şampiyonası Gençler Ligi sırasında aldığı bir yumruk sonrasında ağlarken.
 
Parker, Arizona, ABD: “Kol Koleksiyoncusu” Kristofer Arrey ve 6 yaşındaki Cross Betzhold dövüşe hazırlanırken. ABD Dövüş Ligi Pankreas All-Star turnuvası - Blue Water Resort
Parker, Arizona, ABD: “Kol Koleksiyoncusu” Kristofer Arrey, 6 yaşındaki Cross Betzhold’u kafesin kenarına sıkıştırırken. ABD Dövüş Ligi Pankreas All-Star turnuvası - Blue Water Resort

Montalvo’nun en rahatsız edici fotoğraflarından birinde, Arrey başka bir çocuğun boğazını sıkarken görüntüleniyor. .
Bu kavga Arrey’in kazanması ile sonuçlanırken, yenilen 7 yaşındaki rakibi Mason Bramlette’i ağlarken görüyoruz - bu fotoğraflar sayesinde dövüşçülerin tam olarak kaç yaşında olduklarını hatırlamamız sağlanıyor.
.
Montalvo CNN ile yaptığı röportajda bu sporun gelişmesindeki en büyük etkenin ebeveynlerin desteği olduğunu belirtti.
Hakem Mason’a ağladığı sırada “İyi misin?” diye sordu. “Dövüşü bırakmak istiyor musun?”.
Ama babası oğlunu ringde kalmaya zorladı.
Aslında, Montalvo’nun dediğine göre burada ana etken ebeveynlerin ne kadar rekabetçi olduğu.
“Mega rekabet halindeler” diyor Montalvo. “Çocuklarını %100 seviyorlar ve sadece onların kazanmasını istiyorlar.”

San Bernardino, California, ABD: “Aygır” Mason Bramlette kilo kontrolündeyken, Adrenaline Combat Sports and Fitness, San Bernardino

San Bernardino, California, ABD: “Aygır” Mason Bramlette, rakibi tarafından boğulurken. Pankreas turnuvası Adrenaline Combat Sports and Fitness Center
Sacramento, California, ABD: “Aygır” Mason Bramlette eğitimdeyken. Ultimate Fitness Gym, 2013 California Pankreas Şampiyonası Gençler Ligi öncesi.


Eğitim: “Aygır” Mason Bramlette ve 7 yaşındaki Justin Ramirez bir dövüş öncesi eğitimdeyken.
Parker, Arizona, ABD: Bir pankreas dövüşçüsü kafese girerken. BD Dövüş Ligi Pankreas All-Star turnuvası - Blue Water Resort

Chula Vista, California, ABD: Chula Vista Pankreas Turnuvasında bir katılımcı (üstte) ve Parker, Arizona, ABD: 6 yaşındaki Cross Betzhold dövüş öncesi muayene edilirken (altta).

Riverside, California, ABD: 7 yaşındaki Kriss Arrey ve 7 yaşındaki Justin Ramirez ABD Dövüş Ligi Riverside Pankreas Turnuvasından sonra ödüllerini alırken.

Eleştirmenler bir ringe konulup büyükler gibi dövüşmesi beklenen bu çocuklar karşısında şaşkına dönerken, sporun destekleyenleri bunun çocuklara adil yarış ve yenilgiyi öğrettiğini savunuyor.
“Her maçtan sonra çocukların el sıkışması bekleniyor” diyor Montalvo. “Bir keresinde bir baba çocuğuna kendisini yenen rakibinin elini sıkmak istemedi diye bağırdı”.

Bu spor yaygınlaştıkça ve beş yaş kadar küçük yaşta çocuklar bu spora dahil edildikçe bazı güvenlik riskleri de endişe yaratıyor.

YouTube sitesinde hızlıca bir aramayla bu sporu yapan çocukların görüldüğü pek çok videoya ulaşılabiliyor. Bazı videolar diğerlerine göre daha vahşi, bu videolarda erkek ve kız çocuklar birbirlerine tekme ve yumruk atıp birbirlerinin boğazını sıkıyor.

Yine gözyaşları: Sacramento, California, ABD: 6 yaşındaki Daniel Arrellano 2013 California Pankreas Şampiyonası Gençler Liginde yenilgi sonrası ağlarken. Arrellano 5-7 yaşları arasında 25 kg. altı kategorisinde dövüştü.

Hoover’da Spartan Fitness salonu sahibi antrenör Chris Conolley’e göre ise bu sporlar uğraşan yetişkinlere öğretilenler ile çocuklara öğretilenler birbirinden çok farklı.
Öğrencilerine dövüşmekten ziyade form tutmayı ve eğlenmeyi öğrettiğini ileri sürüyor.
“Bu onlar için sıra dışı bir form tutma yöntemi. Çocuklarda obezite bugün büyük bir problem ve bu spor onları formda tutuyor” diyor Conolley bu sene başında Fox6 kanalı ile yaptığı bir röportajda.

Ancak elbette yaralanmalar, özellikle de çocukların darbe alması büyük bir risk teşkil ediyor ve çocukların eğitim sırasında bile daima başlık takması gerekiyor. .
Bu sporla uğraşan çocuklar 'Ultimate Fighting Championship' ya da 'Ground Pound' ve 'Cobra Strangle' tarafından kayda alınıyor ve her hafta mlyonlarca çocuk dövüşü kaydı yapılıyor.
Yetişkinler için pankreas sporu karşıtı olan ve bunu “insan horoz dövüşü” olarak adlandıran ünlü Senatör John McCain 2008 yılında tüm eyaletlere bu sporun yasaklanması için bir mektup yazdı.
Pediyatrist Lisa Thornton Good Morning America programında “Fiziksel olarak bu tehlikeli” diyor. 
“Bu spor çocukların boyun, kemik ve bağ dokularında ciddi hasara yol açabilir.”


Gözde Üçyıldız tarafından cekirdekcocuk.blogspot.com için çevrildi.


Suriye’de çalınan gelecekler: 11 bin çocuk hayatını kaybetti


‘Çalınan gelecekler’  başlıklı raporda Suriye’deki iç savaşta üç yıl içinde 11 bin çocuğun öldüğü açıklandı. Bu çocukların yüzlercesi keskin nişancılar tarafından öldürüldü

Merkezi İngiltere’nin başkenti Londra’da bulunan Oxford Research Group (Oxford Araştırma Grubu) adlı kuruluşun yayımladığı rapora göre, bu çocukların bir çoğu, kendi yaşadıkları bölgelerde bomba ve topçu mermileriyle hayatını kaybetti.
“Çalınan gelecekler” başlıklı rapor Beşar Esad yönetimine karşı ayaklanmanın başladığı Mart 2011′den Ağustos 2013′e kadarki çocuk ölümlerini kapsıyor.
17 yaşında altındaki 11,420 kurbandan 389′unun keskin nişancıların kurşunlarıyla hayatını kaybettiği belirtilen raporda, 764 çocuğun yargısız infaza uğradığı, aralarında bebeklerin de bulunduğu 100′den fazla çocuğun da işkence gördüğü kaydediliyor.
Savaşta ölenlerin erkek çocukların sayısı kız çocuklarınınkinden iki kat fazla. Hedef gözetilerek açılan ateş sonucu en fazla 13-17 yaş grubundaki çocuklar ölüyor.
Üç yıl içinde en fazla çocuğun öldüğü kent Halep. Kentte savaşta toplam 2,223 çocuğun hayatını kaybettiği belirtiliyor.
suriye-cocuk-olum
Raporda yer alan rakamların, ölümlerin kaydını tutan Suriyeli sivil toplum örgütleri tarafından sağlandığı haber veriliyor ve bazı bölgelere erişim olmadığı için verilerin eksik olduğu vurgulanıyor.
suriye-cocuk
Oxford Araştırma Grubu’nun raporunda, Suriye’deki savaşın çocuklar için büyük bir felaket getirdiği belirtilerek, tüm taraflara sivilleri ve okul, hastane ve ibadet yerlerini hedef almamaları çağrısı yapılıyor.

BBC Türkçe

İstanbul'da organize sanayinin içinde meslek lisesi açıldı



Özel İkitelli Organize Sanayi Bölgesi (İOSB) Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi'nin resmi açılışı yapıldı.

Özel İOSB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi'nin resmi açılışı, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ile İstanbul Büyükşehir Belediye (İbb) Başkanı Kadir Topbaş'ın ve davetlilerin katılımıyla gerçekleştirildi.

Bakan Ergün, törende yaptığı konuşmada, geçen yıl temel atma törenine katıldığı okulun resmi açılışını yapmaktan memnuniyet duyduğunu ifade etti. 

Elinden bir iş gelmediği ve mesleği olmadığı için işsiz olmanın da büyük bir ızdırap olduğunu dile getiren Ergün, "Bu nedenle mesleki eğitim bir memleket meselesidir. Boşlanacak, ihmal edilecek bir mesele değildir. Maalesef 90'lı yıllarda meslek liseleri çok büyük yaralar aldı. Meslek liselerine gelenler azaldı. En zayıf öğrenciler buralara gelmeye başladı. İyi öğretmenler meslek liselerinden kaçtı. Bir mesleksizlik problemiyle karşı karşıya kaldık. Şimdi çok şükür bunu tekrar tersine döndürmüş bulunuyoruz" diye konuştu. 

Bu konuda yeni yaklaşımlar getirdiklerini anlatan Ergün, "Dedik ki 'Osb'ler içinde meslek liseleri kurulsun, Osb'ler bunu kendileri işletsin, programı kendileri yapsın, bölümleri kendileri açsın, kendileri yönetsin, öğretmenini kendileri bulsun. Biz de devlet olarak öğrenci başına destek verelim'. Ortalama 3 bin 500 lira öğrenci başına nakit destek veriyoruz. Bazı bölümlerde bu destek 5 bin liraya çıkıyor" ifadelerini kullandı.

Bakan Ergün, meslek lisesi öğrencilerinin artık önlerinin açık olduğunu belirterek, "Önceden Cem Karaca'nın şarkısında dediği gibi 'İşçisin sen işçi kal' deniliyordu. Meslek liselerinin ayağına taşlar bağlanmıştı. İnsanlık Dışı bu uygulamaların hepsi Türkiye'de tarih oldu. Artık her insanımızın önü açıldı" dedi. 

 İkitelli Osb'nin önemli bir merkez olduğunu ifade eden Ergün, "20 binden fazla vergi mükellefi işletme var. 300 binden fazla istihdam yapılıyor. Bazı işletmeler kabına sığmıyor artık. Burası işletmelerimizin büyümesine elverişli bir mekan değil. Büyüyecek işletmelerimiz için yeni alternatifler oluşturmamız lazım. Yoksa burada büyümek mümkün değil. Burada işletmeler patinaj yapmaya başlar bir müddet sonra. Buradan büyüyecek işletmelerin önünü açacak yeni model ve yaklaşımlara ihtiyacımız var" değerlendirmesinde bulundu. 

Türkiye'nin birçok organize sanayi bölgesinde İkitelli'deki modelin harekete geçtiğini aktaran Ergün, aynı modelle eğitime başlayan bir başka okulun açılışını da haftasonu Gaziantep'te yapacaklarını söyledi.

Türkiye'de meslek lisesi konusunun artık ciddi bir şekilde ele alındığını ve ilerleme kaydedildiğini belirten Ergün, kendisinin de teknik lise mezunu olduğunu sözlerine ekledi.

"Örnek bir hizmet gerçekleştirildi"

İçişleri Bakanı Muammer Güler ise kendisi için anlamlı ve heyecanlı bir açılış töreninde bulunduğunu belirterek, "2003 yılında İstanbul Valiliği görevine başladığımda İkitelli Osb'nin yapısal sıkıntıları ifade edildi. Başbakanımız bana buradaki bütün sorunların çözülmesi için tam yetkili olarak talimat verdi. İşe başlarken çok dava vardı. Herkes Elele verdi. Çok önemli bir çalışma yapıldı. Onun için İkitelli Osb bir başarı öyküsüdür" diye konuştu.

Açılan okul ile Türkiye'de örnek bir hizmet gerçekleştirildiğini ifade eden Güler, "Burada Hükümetimizin, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın verdiği çok önemli destekler var. Eğer Kadir Topbaş Başkanımız mülkiyet ve imar planlarıyla ilgili sorunlarda, yollarda, altgeçitlerde ve metroda destek vermeseydi İkitelli Osb bugünkü gücüne erişemeyecekti" dedi. 

Devletin ve İOSB'nin çok önemli bir imkanı öğrencilere sunduğunu belirten Güler, bunun karşılığını vermek için öğrencilerin çok çalışmalarını ve Türkiye'nin bu alandaki eleman ihtiyacını karşılamalarını umduğunu söyledi. 

"Eğitim seferberliği içindeyiz"

Aynı zamanda İkitelli Osb Müteşebbis Heyet ve Yönetim Kurulu Başkanı da olan İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ise İkitelli Osb'nin üretim potansiyeli, ihracatı, vergisi ile Türkiye'nin gücüne güç kattığını, şimdi de geleceği güçlü kılma noktasında bir üretim üssü haline dönüştüğünü söyledi. 

İşletmeler üssü eğitim merkezinin de gelecek yıl açılacağını aktaran Mutlu, İkitelli Osb'nin vakıflaşarak bir üniversite kurma vizyonuna sahip olduğunu kaydetti.

İstanbul'da 2013 yılı içinde 3 bin 321 dersliğin açıldığının bilgisini veren Mutlu, "Şu anda devam edip bu yılın sonuna kadar bitme aşamasına gelen 2 bin 983 dersliği daha İstanbul'da açacağız. Bu yıl eğitim öğretime açacağımız derslik sayısını 6 binin üzerine çıkarıyoruz. Yatırımı devam eden ve 2014 içinde açacağımız derslik sayımız da 2 bin 498. Şu anda İstanbul'da böylesine bir eğitim seferberliği içindeyiz" diye konuştu. 

Vali Mutlu, İOSB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi'nden mezun olan öğrencilerin sanayinin aradığı kalitede yetişmeleri konusunu takip edeceklerini de sözlerine ekledi.

"Yeni metro ağlarıyla da destekleyeceğiz"

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da günümüzde dünyada ciddi bir rekabetin yaşandığını belirterek, "Bugün öğrencilerimiz dünyanın bir başka yerinde yaşıtı olan insanla rakip olarak yetişiyor. Biz bu zeminleri hazırlamak durumundayız. Hükümetimiz bu konuda hassasiyetini ortaya koydu ve eğitime ciddi kaynak ayırdı. Yerel yönetimler olarak bizler de ciddi destek vermeye çalışıyoruz" diye konuştu.

İBB olarak okullara yaptıkları derslikleri ve spor salonlarını anlatan Topbaş, şunları kaydetti:  

"143 okulumuza kapalı spor salonu yaptık; 60 okulumuza daha başladık. Kaliteli nesil yetiştirmenin yolu buradan geçer. Yarınlarımızı yetiştirmek adına önemli sorumluluklar üstleniyor ve hassasiyet gösteriyoruz. Bu okullarda geleceğimizi yetiştiriyoruz. Türkiye'nin geleceği çok farklı olacak. Damla damla biriken bu eğitim kurumları gelecekte Türkiye'yi hakettiği yere taşıyacak. Bir neslin geleceğini bir önceki nesil hazırlar. Bugün fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek zorundayız. Kurumsal taassup gözetmeksizin Elele yürümek zorundayız."

İkitelli Osb'nin ekonomiye büyük katkısı olduğuna değinen Topbaş, "Dünya kadar viyadük yaptık, metro getirdik, yollar ulaştırdık ki bu bölgede yaşayan insanlar ve sanayimiz rahatlıkla nefes alabilsin. Yeni metro ağlarıyla da destekleyeceğimizi, bunları planlarımıza koyduğumuzu ifade etmek istiyorum" dedi.

Konuşmaların ardından protokol üyeleri tarafından kurdele kesimi gerçekleştirildi. Bakan Ergün ve Güler, daha sonra okulun dersliklerini, atölyelerini ve makineleri inceleyip öğrencilerle sohbet etti.

haberler.com

Mimarlardan çocuklara kültürel miras farkındalığı

Çocuk ve mimarlık çalışmaları merkezi “kültürel miras” temasıyla çocuklarla buluşacak.


Çocukların kentlere karşı duyarlılığın arttırılması için Mimarlar Odası Ankara şubesi tarafından başlatılan “çocuk ve mimarlık” çalışmalarının teması 2013–2014 öğretim döneminde “Kültürel Miras” olarak belirlendi.
 Bu dönemin ilk pilot uygulaması Cumhuriyet Döneminin ilk toplu konut alanı olan “Saraçoğlu Mahallesi”  temasıyla, Namık Kemal ilköğretim okulunda başlayacak.  Ankara valiliği ile işbirliği içerisinde yapılan çalışmaların, izinleri çıktı. Bu çalışmalara katılacak olan mimarların, izinleri konusunda kurumlar tarafından kolaylık sağlanmasına yönelik genelgede tüm kamu kurumlarına ve belediyelere gönderildi.

Mimarlar Odası Ankara Şube Genel Sekreteri Tezcan Karakuş Candan, “Kültürel mirasımızın korunmasında önemli bir farkındalık yaratacak bu çalışma Mimarlar Odası’nın 12 yıldır  yürüttüğü “Çocuk ve Mimarlık” çalışmalarının bir ürünüdür. Çocuklarla birlikte aileleri de, kültürel mirası paylaşmaya başlayacak. Cumhuriyet Döneminin en önemli endüstri mirası Su süzgeci tescil aşamasında iken, koruma kurulunun bilgisi dışında yıkıldı. Bu süreçlerin bir daha olmasını istemiyoruz. Çocuklarla başlayan bu farkındalık çalışması Başkent Dayanışması tarafından hazırlıkları yapılan kent akademisi ile yetişkinlere de ulaşacak” dedi.

Çekirdek Çocuk

“Umutları Ertelenen Çocuklar”



Fotoğraf sanatçıları Harika Gökmen, Füsun Tırman ve Serap Borucu, beş kadın hapishanesinde 0-6 yaş arası bebek-çocukların hayatlarını ve annelerin yaşadıkları zorlukları foto-belgesel olarak kayda geçti.

Fotoğraf sanatçıları Harika Gökmen, Füsun Tırman ve Serap Borucu, geçtiğimiz hafta Kadıköy Caddebostan Kültür Merkezi’nde açtıkları “Umutları Ertelenen Çocuklar” başlıklı fotoğraf sergisinde cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalmak zorunda olan 0-6 yaş arası bebek ve çocukların hayatlarını foto-belgesel formatında sanatseverlerle buluşturdu.
2010’da planlamaya başladıkları projeye Nisan 2011’de izin çıkması üzerine Ankara-Sincan, İstanbul-Bakırköy, Denizli Bozkurt, Eskişehir Çifteler ve Adana-Karataş cezaevlerinde kadın mahkumlarla görüşmeye başlayan sanatçılara Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) de destek vermiş.
100’e yakın fotoğrafın sergilendiği çalışmada mahkum kadınların ve çocukların yüzlerinin gözükmemesine özellikle dikkat eden sanatçılar, cezaevi koşullarını olduğu gibi yansıtmak amacıyla siyah beyaz fotoğraf veya filtre de kullanmadan, cezaevi gerçeğini tüm renkleriyle yansıtmaya çalışmışlar.
Sanatçılar Gökmen, Tırman ve Borucu’ya projeye nasıl başladıklarını, kadınların ve çocukların cezaevlerinde yaşadıkları sorunları ve kişisel izlenimlerini sorduk…

Gökmen: Çıkan çocuklar annelerinin yanına dönmek istiyor


“Bizlerde kadınız ve en önemlisi anneyiz. Onları anlamamız bu anlamda hiç zor olmadı.  Kendimizi onlara iyi anlattığımızı düşünüyorum. Onlarda kendilerini anlatırken hep rahat oldular.
“Cezaevi ortamında yaşamak zaten başlı başına çok zor. Anne olmak iki kat zor. İnsanların psikolojisinin düzgün olması çok beklenir bir durum değil, dolayısıyla bu da çocuklara olan davranışlarına yansıyor. Çocuğunun uyku saatinde odayı paylaştığı arkadaşı anlayış göstermeyip televizyon izleyebiliyor veya çocukların izlememesi gereken bir program açık olabiliyor.
“Kimi anneler, çocukları özgür olabilsin, dışarıdaki olanaklardan faydalanabilsin diye akrabası varsa yanına göndermeyi tercih ediyor. Kimi annelerin zaten gönderecekleri kimse olmayabiliyor; o zaman yanlarında olmasını tercih ediyorlar. Bir kısım anne de çocuğum yanımda olmazsa ben buraya hiç dayanamam diyor.
“Çocuklar anneleriyle aynı yatakta yatmak zorunda kalıyorlar, onlara özel yemek çıkmıyor, annelerine gelen yemekten yemek zorundalar. Kreş maalesef 3-6 yaş çocuklar için. Koğuşlarda oyuncak yok. Bunlar sıkıntılardan bir kaçı.
“Çocuklar sonrasında dışarıya adapte olmakta zorluk çekiyorlar. Öncelikle annelerinden ayrılıyor, buna alışmak çok zor. Oradaki hayatla dışarısı çok farklı. Bir çok anne çocuklarının yanlarına dönmek istediğini belirtiyor. Yaşları ilerledikçe toplum tarafından dışlanmaları da önemli bir sorun.
“Cezaevlerinde çalışan psikolog sayısı çok çok az. Bir kısmı bürokratik işlemlerle uğraşmaktan dolayı asıl yapması gerekeni yapamıyor bile. Bence bu çok ciddi bir sorun. Cezaevinde sayı olarak çok daha fazla psikologa ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.”

Tırman: Çocuklu kadınlar ayrı bölümlerde kalmalı


"12 Eylül döneminde üniversite öğrencisi olduğumdan hapishane gerçeğine yabancı değildim ve o dönemde yakın çevremde birçok siyasi tutuklu vardı. Toplumsal olaylara duyarlı yaklaşımımda olsa gerek bir belgesel proje gurubu oluşturduğumuzda bu fikri ortaya attım ve uzun bir çalışma sürecine girdik.
"Siyasi mahkum bir kadın arkadaşımın dışarıda annesi ile kalan küçük kızını ziyaret ederdim ara sıra ve o çok naif, içe dönük, mutsuz kız çocuğu beni çok etkilerdi.
Bir de içeride anneler ile hapsolmuş çocukların olduğunu düşündüm ve daha da travmatik yaşamlar olduğundan yola çıkarak çalışmaları yürüttük.
"0-3 yaş aralığı kapalı ortamda kalabalık koğuşlarda akransız ve oyuncaksız büyüyor. 3-6 yaş aralığı nispeten kurum bünyesindeki kreşlere gidebiliyor. Kreş her cezaevinde yok. Hapishane dilini kullanıyorlar ve fiziksel-ruhsal gelişimlerini destekleyici beslenme şeklinden uzaklar. Büyüdükçe nedenleri ve sorgulamaları artıyor.
"Anneler genelde eğitimsiz oldukları için cevaplamada zorlanıyorlar. Kimi cezaevinde rahat çalıştık, psikologların özellikle yardımları çok oldu. Anne-çocuk ilişkilerinin içeride rehabilite edilmesini hatta çıkınca da kesinlikle destek verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
"Çözümlerden en önemlisi cezaevlerinde çocuklu kadınların ayrı bölümlerde kalmaları ve çocuk psikologlarının olması gerekliliği. Toprağı, çimeni, uçurtmayı tanımadan geçen bir çocukluk döneminin erişkin yaştaki geri dönüşümler bu çocukları ileride potansiyel suçlu durumuna dönüştürecektir kuşkusuz."

Borucu: Çocuk psikologu yok


“İzin almamıza rağmen bazı hapishanelerde birçok engellerle karşılaştık. Hapishane yönetimleri kısıtlı alanlarda çalışmamıza müsaade ettiler, zaman zaman kadınlarla görüşmemizi engellediler, zaman zaman bizi yok saydılar.
“Bizler uzun bir dönem fotoğraf makinelerimiz olmaksızın kadınlarla ilişki kurup onların güvenini kazanmak üzere hareket ettik. Kendimizi anlattık, onları anlamaya çalıştık.

“Türkiye’de hapiste kadınsanız, hele de hapiste çocuklu kadınsanız hayat oldukça zor.
Bizim çalıştığımız grup genellikle sosyoekonomik ve kültür düzeyi bir hayli geride olan kesim. Okuma yazma oranı düşük. Genellikle aile içi ilişkileri sağlıklı olmayan kesim. Dolayısıyla çocuk yetiştirmek konusunda bilinçsiz kadınlar.
“Ancak her anne gibi içgüdüsel annelik sağduyusu var. Çocuğunu olabildiğince ‘en iyi’ yetiştirme çabası içindeler. Çocuklarına karşı duydukları suçluluk duygusu onları ilişkilerinde daha duygusal ve bir o kadar da hırçın yapıyor.
“Çocuklarını hapishane ortamının çirkin yüzünden korumaya çalışırken diğer mahkumlarla da mücadele vermek zorunda kalıyorlar. Diğer mahkumların çocuklara karşı olumsuz ve tahammülsüz tavırları anne çocuk ilişkisini çocuk aleyhine çok bozuyor. Anne diğer kadınlarla problemlerini genellikle çocuğunu hırpalayarak ya da tehdit ederek çıkarıyor.
“Çocukların en önemli gelişimlerinin 0-3 yaşında tamamlanması düşünülürse annenin yanında hapiste olmak ya da dışarıda annesiz kalmak… Her ikisi de çocuk açısından son derece travmatik bir durum.
“Çocuklar için hapishanelerde kreşler açılmış ancak kreş öğretmeni sıkıntısı yaşanıyor. Yazın hiç öğretmen olmuyor. 0-3 yaş çocuklar hiç kreşe gidemiyor ve bu yaş çocukları için hiçbir şey düşünülmemiş. 0-3 yaş çocukları oyuncaksız (koğuşlara oyuncak sokmak yasak) arkadaşsız büyüyorlar.
“Çocuklara çocuk menüsü çıkmıyor. Anneler kendi yemeklerinin yağını, tuzunu vs çocuklara uygun hale getirmeye çalışarak çocuklara yediriyor. Bunun gibi çok fazla sorun var ve cezaevleri idareleri çocuk konusunda çok duyarlı davranmıyor.
“Hapishanede doğmuş ya da altı yaşına kadar çocukluğunun bir bölümünü hapishanede geçirmiş, dünyayı hapishane ortamından ibaret sayan çocuk için dışarıya çıkmak, annesinden ayrılmak çok büyük travma. Çocuklar dışarıda çevreye ve okula uyum sağlayamıyor. Eğer durumu biliniyorsa, ki genellikle çevresi tarafından biliniyor, okulda veya mahallede diğer çocuklar tarafından dışlanıyor. Bu dönemde çocuğa psikolojik destek de verilmiyor. Sonuçta hayatı boyunca uyumsuz, kendine güvensiz, suça eğilimli çocuklar yetişiyor.
“Tabii anneler için de durum çok farklı değil. Annenin 6 yaşında çocuğundan ayrılması onda da travma yaratıyor. Bir taraftan kendini yalnız hissediyor, diğer taraftan çocuğunun dışarıdaki yaşantısından endişe ediyor. Bazı aileler çocukları anneleri ile görüştürmüyor; bu şekilde cezalandırılıyorlar. Yani anne çocuk yanındayken de çocuk dışarıdayken de suçluluk duygusundan kurtulamıyor.
“Cezaevlerinde psikolojik destek servisleri çok yetersiz. Birçoğunda kapasitesinin çok üstünde mahkum var ve psikolog sayısı az ya da bazen yok. Çocuk psikologu ise hiçbir yerde yok.” 

Ekin Karaca / bianet