Site içi arama

Çanakkale Savaşı’nın yazılmayan tarihi: “Yaz oğlum yaz, yiğit olan kaçtı!”


Çanakkale Savaşı’na ilişkin egemen anlatı, işgale karşı yürütülen bir kurtuluş savaşı öyküsüdür. Oysa gerçekte, Çanakkale Savaşı’nın Kurtuluş Savaşı ile bir alakası yoktur
1960’larda, Anadolu’da bir dağ köyü… Öğrencilerine “Dedelerinize seferberlik anılarını anlattırın ve bunları getirip sınıfta okuyun” diye ödev veren köy öğretmeni, belli ki düşüncesiz biriydi. Bu köylerden seferberliğe katılanlar dönememiş, resmi tarihe “şehit” diye geçmişti. Sarıkamış’ta, Yemen’de, Çanakkale’de “şehit” düşenlerin mezarı bellisiz olmuş, hastalığa tutulup gözlerinin feri sönük halde dönebilenler de birkaç hafta içinde canını teslim etmişti.
“Şehit”lerin ocakları sönmüş, soyları kurumuş, bağları dağ olmuş; köyde hayat asker kaçakları, bedelliler ve engelliler sayesinde devam edebilmişti. Öğretmenin ödev verdiği çocuklar, dedelerinin askerden kaçması sayesinde hayattaydı.

Tüm bunlardan habersiz olan Tombalak Yusuf, akşam dedesinden seferberlikte yaşadıklarını anlatmasını istediğinde, Dede Yusuf, Çanakkale cephesine götürülecekken nasıl kaçtığından, kaçaklığında komşu aşiretlerin ağalarının yanında hizmetçilik yaparak saklandığından söz edecek, “Dede ben bunları nasıl yazayım” diye, anlatılanları yazmayı reddeden torununa da, “Yaz oğlum yaz, yiğit olan kaçtı” diyecekti.
Tombalak Yusuf’un utandığından yazmadığını, yoksul halkın ne yaşadığını kayda geçmek gibi bir derdi olmayan resmi tarih zaten yazmayacaktı. Resmi tarih, Osmanlı’nın yem olduğu, daha doğrusu Osmanlı’yı yönetenlerin Anadolu halkını ve ülkeyi yem haline getirdiği emperyalistler arası paylaşım savaşının bu dramatik cephesinden bir diriliş ve kurtuluş destanı uyduracaktı.
Çanakkale neyin kurtuluşu?
Çanakkale Savaşı’na ilişkin egemen anlatı, işgale karşı yürütülen bir kurtuluş savaşı öyküsüdür. Oysa gerçekte, Çanakkale Savaşı’nın Kurtuluş Savaşı ile bir alakası yoktur. Anadolu toprakları üzerindeki işgali püskürten Kurtuluş Savaşı’nın bütün cephelerinde ölen “Türk askeri” 10 binin altında iken, Çanakkale Savaşı’nda ölenlerin sayısı 60 binin üzerindedir. Çanakkale cephesinde yaşanan kanlı çatışmalar, I. Dünya Savaşı’nın ya da daha doğru bir ifadeyle I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın bir parçasıdır.
Fransız üslerini topa tutan Alman gemilerini sahiplenip daha sonra da Rus limanlarına saldırtarak I. Dünya Savaşı’na giren ve böylece Rusya, İngiltere ve Fransa’yı savaşa davet eden de Osmanlı’nın kendisidir.
Anadolu’da işgale karşı ulusal kurtuluş mücadelesi ancak Çanakkale Savaşı’ndan 4 yıl, I. Dünya Savaşı’nın sonlanmasından da 1 yıl sonra, 1919’da başlayacaktır.
“Milli destan” diye sunulan Çanakkale Savaşı’nda, Osmanlı ordusunu yöneten komuta kademesinin tepesinde bir Alman komutanı, Mareşal Liman von Sanders yer almaktadır.
Hiçbir zaman doğruluğundan emin olunamayacak resmi verilere göre Osmanlı ordusundan 50-60 bin kişinin öldüğü 200 bine yakın kişinin yaralandığı, bir o kadar can kaybının da karşı tarafta yaşandığı savaş, İngiliz ve Fransız güçlerinin geri çekilmesini sağlayarak Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’ndaki tek askeri başarısı diye tarihe geçmiştir.
Bu başarı Osmanlı’ya kaybettiği toprakları geri kazandırmamış; Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’nı kaybedip işgal edilmesine, Çanakkale kapısından geçemeyen İngiliz ve Fransız güçlerinin Ortadoğu’dan Anadolu’ya Osmanlı topraklarını işgal etmesine de engel olamamıştır. Çanakkale savaşında Osmanlı’nın eline geçen, sonradan bir “milli onur” meselesi haline getirilen uçsuz bucaksız şehitlik olmuştur.
Egemen söylem bu büyük yıkımı sorgulamak yerine, Alman emperyalizmi lehine İngiltere ve Fransa’ya bir süreliğine kök söktürmüş olmakla övünür. Çünkü o dönemde Osmanlı-Türkiye egemenlerinin çıkarları Anadolu halkları aleyhine Alman emperyalizminin çıkarları ile bütünleşmiştir. Herkes kendi çıkarları çerçevesinde geçmişi yorumlamakta, buna da “tarih” demektedir.
Tombalak Yusuf’lar da kendi dedesinin anlattıklarını yazmaktan utanmamalıdır…
Savaşın yazılmayan cephesi
Yarı sömürgeleşmiş Osmanlı’da iktidara gelen İttihat Terakki’nin, emperyalistler arası kapışmayı fırsata çevirerek imparatorluğu yeniden canlandırma hayaliyle Birinci Dünya Savaşı’nda Alman emperyalizminin işbirlikçiliğine soyunması, bu toprakların halkları açısından felaket anlamına geliyordu. Osmanlı devleti ile Almanya’nın çıkarları, Osmanlı egemenliğinde yaşayan halklar aleyhinde bütünleşmişti.
Osmanlı’nın ayrılıkçıları Almanya’nın da hasmıydı. İngiliz emperyalizmi ile Alman emperyalizmi arasındaki çekişmede, uluslaşma hareketleri İngilizlerce desteklenen ve Almanya’yla ters düşen Ermeniler, Alman genelkurmayının planlanmasında doğrudan rol oynadığı “tehcir” ile katledildi.
1915’ten önce Anadolu’da 1 milyon 500 bin Ermeni yaşarken, bu sayı 1915’ten sonra 70 bine düşecekti.
Osmanlı sarayının “Etrak-ı bi la idrak” (akılsız Türkler) ve “Ekradı bi la idrak” (akılsız Kürtler) diye andıkları ise Alman emperyalizminin çıkarları uğruna Sarıkamış’ta, Yemen’de, Çanakkale’de ölüme sürüldüler. Bir kısmı bir emperyalizme kalkan olmak için bir başka emperyalizmin kurşunlarının önüne sürülerek, çoğu da açlıktan ve hastalıktan öldüler.
Kalkan olmak ya da olmamak
İran’ı hedef alan NATO füze kalkanı radar sisteminin kurulması ile gündeme gelen Malatya Kürecik’te de bu dönem küçük çaplı bir isyan yaşandı. Kürecik aşiretlerinden Kasımoğlu, Kızılbaş oldukları için 400 yıldır zaten düşmanlık içinde yaşadıkları Osmanlı’ya bu savaşta asker vermeyi reddetti ve “Kasımoğlu (Mamadali) isyanı”nı başlattı. 1914-1915 yıllarında kısa süre ve sınırlı bir alanda etkili olan, iyi örgütlenmemiş bu isyan bastırıldı. Kasımoğlu da Harput’ta idam edildi. Halk türküleri bugün Birinci Dünya Savaşı cephelerini ve dönemin İttihat Terakki paşalarını lanetle, tarih kitaplarında yer bulamayan Mamadali’yi ise sevgiyle anıyor.
Savaş Osmanlı ile “yedi düvel” arasında değil, emperyalizm ile halklar arasındaydı ve emperyalizmin yanındaki Osmanlı devleti kendi halklarının da karşısındaydı. Osmanlı’ya asker vermeyi reddeden Kasımoğlu, böylece Alman emperyalizmine kalkan olmayı reddediyordu.
Resmi tarih kitapları şöyle yazar: “Almanya yenilince Osmanlı da yenik sayıldı.” Anadolu halklarının yenilgisi ise Almanya’nın yenilgisinden çok Kasımoğlu’nun yenilgisiyle ilişkilendirilebilir.

Ali Ergin Demirhan / sendika.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder