Site içi arama

Çocuk edebiyatını istismar eden yalnızca dinsel gericilik mi? Ya madalyonun diğer yüzü?


Geçen yazımızda çocuk kitaplarında karşımıza kimi zaman açık kimi zaman örtülü, ama son dönemde giderek daha sık, giderek daha sistematik bir şekilde çıkan dinsel gericiliği işlemiştik. Şimdi madalyonun diğer tarafına bakmak istiyoruz. Çünkü çocuk kitaplarını istismar eden tek politik güç dinsel gericilik değil.Türk-İslam ülküsünü besleyen çocuk kitapları kadar, Yankee kültür(süzlüğ)ünü besleyen çocuk kitapları da var. Üstelik iki ayrı uçta yer alsalar ve birbirinden çok farklı görünseler de bu kitaplar ayrımcılık, cinsiyetçilik ve bağnazlıkta birbirleriyle yarışıyorlar.
Ayrımcılığın, cinsiyetçiliğin ve bağnazlığın çocuk edebiyatında yeri yok. Demokratik kanatta yer alan çocuk yazını ve yayıncılığı bu konuda birleşiyor. Ama bu ‘kusurları’ işleyen dinsel gericilik, siyasal konjonktürün de etkisiyle, çocuk ve gençlik edebiyatı için bütünsel bir tehdit olarak algılanıyor ve öyle değerlendiriliyorken, aynı ‘kusurlara’ haiz ‘modern yüzlü’ çocuk kitapları bir bütünün parçaları olarak görülmüyor, arkasında sistematik bir çaba ya da ideolojik bir güç aranmıyor.

Doğrusunu isterseniz Kitedit olarak biz de komplo teorilerine inanmıyoruz. Ama son dönemde gerek bilinçli olarak incelediğimiz, gerek rastlantı sonucu elimize geçen çocuk kitapları tablosuna biraz mesafeden bakınca, yeni kuşağa belli bir hayat anlayışını propaganda etmek için edebiyatı (da) kullanan tek gücün dinsel gericilik olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dikkati çekmek istediğimiz nokta egemen kültürün doğallığında çocuk edebiyatına yansıması ve bunun görüngüleri değil. Bilinçli bir şekilde pompalanan küreselci kapitalist tüketim kültüründen bahsediyoruz.

Bu olguya yakın zamanda piyasaya sürülen çok (gerçekten de çok) sayıda çocuk ve gençlik kitabını örnek gösterebiliriz. Benzerlerinin içinden Genç Turkuvaz’dan çıkan Geveze Prenses’in Yeni Günlüğü’nü seçip, prototip bir eser olarak ele almamızın tek nedeni, Koray Avcı Çakman’ın 2011 baskılı bu kitabını taze taze okumuş olmamız.

Geveze Prenses’in Yeni Günlüğü bir kız kitabı. Açık açık öyle adlandırılmamakla birlikte gerek kapak görseli, gerek arka kapak yazısı bunu hemen ele veriyor. Kız kitaplarının ortak özelliklerinin başında genç kızların ilgi duyduğu, merak ettiği konulara yer vermesi, onların dünyalarını konu etmesi geliyor. Bunun başlı başına cinsiyetçilik olup olmadığı tartışılabilir. Ama birçok kız kitabı aynı zamanda kızlar için belli rol modelleri çizer ve kadınlığa giden süreçte onlara rehberlik etmeye soyunur. İşte Geveze Prenses’in Yeni Günlüğü, cinsiyetçiliğin kendini çok bariz bir şekilde ifade ettiği bu eserler sınıfına giriyor.

Kitabın kahramanı İlayda, gelecek yıl liseye başlayacak olan bir ortaokul öğrencisi ve can sıkıcı küçük kardeş, her şeye karışan anne-baba, regl sancıları, ilk aşk türü ergen sorunlarıyla boğuşuyor. Kitap orta ya da üst sınıfa mensup, 13-14 yaşlarındaki bir kızın az-çok gerçekçi tınıyan günlük notlarından oluşuyor. Ancak bu notlara yedirilmiş öyle (çok) dolaysız mesajlar var ki, dikkatli ve bütünsel bir bakışla irdelenmeleri gerekiyor:

“Umarım okul hayatımın sonuna kadar hep popüler bir kız olarak kalırım.” (s.13)
“Sanırım bu sene kendime gerçek bir erkek arkadaş yapma zamanı geldi.” (s.17)
“Kafeden çıkışta da alışveriş merkezine gittik. Annem bana bu sene moda olan şu balon eteklerden aldı. Üstelik de, ‘Çok havalı oldu İlayda’cığım. Şu modacılar işi biliyor,’ dedi gülerek. (s.20)
“Ben Oğuz’la evlenmeyi düşünmüyordum ki. Yani henüz düşünmedim.” (s. 50)
“İyi ki her ay ‘Hey Kızlar’ dergisi alıyorum. Geçen sayılardan birinde okumuştum, çiçekler böyle asılınca hiç dökülmeden olduğu gibi kuruyormuş.” (s.60)
“Eminim her saç telimle böyle uzun uzun uğraşmam ona oldukça garip geldi. Ama o da büyüdükçe biz kızlar için saçın ne kadar önemli olduğunu anlayacak.” (s.60)
“İlk defa onunla gelecekle ilgili konuştuk.Oğuz basketbolcu olmak istemiyormuş. Bu onun sadece hobisiymiş. (…) Makine mühendisi olmak istiyormuş.” (s.63)
“Aslında bu konuşmalardan biraz sıkıldım. Çünkü arabalar ilgi alanıma girmiyor. (…) Hem erkek arkadaşlarla kıyafetlerden ve saç modellerinden konuşulmaz ya, değil mi?” (s. 64)
“Benim tanıdığım İlayda böyle bakımsız değildi. Gözünde bir tek kalın çerçeveli babaanne gözlüğü eksik!” (s. 65)
“İki tanesi hariç hiçbiri popüler olmayan, neredeyse çoğunluğu ikinci sınıf olan kızlarla sürekli zaman geçirmek zorunda mıyım?”
“Sabah annem yüzümü görünce onun fondöteninden kullandığımı hemen anladı ve, ‘Senin yaşındakilerin cildine hiçbir şey sürmemesi gerekir. Yoksa gözeneklerin tıkanır,’ dedi.” (s. 85)
“Bu sene ortaokul bitiyor ya. Mezuniyet balosu şu yeni açılan beş yıldızlı otelde yapılacakmış ve balonun en güzel giyinen kızı kraliçeerkeği de kral seçilecekmiş.” (s.86)
“Sonrasında abim doğduktan sonra annem geçici bir süre için bırakmış işi. İşte o gün bugündür de bir daha geri dönmemiş işine. Bazen, ‘Benim en büyük mesleğim annelik,’ der bize. Canım annem.” (s.99)
“Bugün şu boya işine o kadar çok dalmışız ki biz fark etmeden akşam oluvermiş. Tabii annem yemek yapmadığından, dışarıdan pizza istedik. Babam pizzalarımızı yerken, ‘Hanımlar umarım bu boyama merakınız çok uzun sürmez. Baksanıza şimdiden bizi unuttunuz,’ dedi. (s.101-102)
“Hadi biz kızlar oraya incik boncuk ve makyaj malzemelerimizi koyarızama aptal bir kutu erkeklerin ne işine yarar ki?” (s. 102)
“Tabii Ayda bunu hemen ciddiye aldı ve, “Ben benim tepsilerimi vermem. Bana ne! Biz onlarla evcilik oynayacağız,” dedi. Ayda ve evcilik merakı işte!” (s.103)
“Eve gelince geçen hafta dergide gördüğüm ‘En yakın arkadaşınız gerçek bir dost mu?’ testini çözdüm. İyi ki şu dergileri saklıyorum.” (s. 117)
“Aynı testi Oğuz için de yaptım ama sadece üçüne evet diyebildim. Demek ki Oğuz benim gerçek dostum değilmiş. Acaba insanın sevgilisi aynı zamanda dostu da olamaz mı? Üff ya, şu ilişki olayı çok karmaşık!” (s. 118)
Tüm gün alışveriş merkezindeki dükkânlara girip çıktık ve bir sürükıyafet denedik.(…)” (s. 120)
“Annem babamın tek başına gideceğini öğrenince hemen ahşap boyalarını çıkarıp yemek masasının ayaklarını boyamaya başladı. Sanırım ahşap boyamak üzüntüye ve hayal kırıklığına iyi geliyor!” (s.125)
“Çünkü bana o kadar çok anlattı ki Kapadokya’yı, çok merak ediyorum. Yaşasın! Beyaz Atlar Ülkesi’nde beyaz atlı prensimi göreceğim.” (s. 126)
“Aslında buna pek tartışma denilmez. Çünkü sadece annem konuştu. Babam da arada, ‘Ama hayatım beni yanlış anladın,’ deyip durdu. Sanırımsinirlendiğinde tüm kadınlar cadı oluyor.” (s. 126)
“Bir an onu Utku’dan ve sınıftaki herkesten kıskandım. Sonra da, ‘Saçmalama İlayda… Hadi Melisa’dan kıskan ama abartma!’ dedim kendi kendime…” (s. 131)
“Oraya giderken hangi giysilerimi götüreceğime karar vermeliyim. Belki geçen gün Ece’yle denediğimiz şu beyaz tişörtü alırım yarın… Ece, ‘bence bunu mutlaka almalısın. Çok havalı oldun,’ demişti.” (s. 132)
“Hepsi gerçekti işte. Aylardır acaba başkasına mı âşık, bana niye az mesaj atıyor, beni niye aramıyor diye düşündüğüm beyaz atlı prensim bana bir sürü mektup yazmıştı.(…) Üff ben ne aptal bir kızım, değil mi?” (s. 135)
“Oğuz, ‘Belki biz de balonda evleniriz. Ben öyle klasik salon düğünlerini hiç sevmiyorum,’ dedi. Demek benimle evlenmek istiyor. O kadar mutluyum ki!Düşünsene ben kabarık etekli gelinliğimi giymişim, Oğuz da papyonlu gri damatlığını ve balonda evleniyoruz.” (s.140,  son vurgu yazara, diğer vurgular bize ait.)

Okurlarımızı gereğinden fazla yormamak için başta buraya aldığımız alıntıların birçoğunu sildik. Ortaya çıkan tablonun buna rağmen net bir şekilde okunabileceğinden hiç şüphemiz yok. Durum kabak gibi ortada. Kitap orta ve üst sınıflara mensup kızlar için tam bir burjuva yaşam tasarısı sunuyor. Slogan: Popüler ve havalı. (Bu iki sözcük kitapta tam 25 kere -evet, üşenmedik saydık- geçiyor. Ve geçtiği her yerde olumlu bir hedef ya da durumu ifade etmek için kullanılıyor.) Yaşam alanı:  Alışveriş merkezi. (İlayda ne zaman dışarı çıksa soluğu AVM’de alıyor. Amaç ister en iyi arkadaşıyla gezmek, ister annesiyle ya da kız kardeşiyle zaman geçirmek, isterse de sevgilisiyle buluşmak olsun, yer değişmiyor.) Ana gündem: Toplumsal statü  (İlayda’nın günlüğüyle paylaştığı tüm düşünce ve duygular dış görünüş, kıyafet, yakışıklı erkek arkadaş vb. yoluyla diğerlerinden daha üstün -yani popüler ve havalı- bir konum elde etmek ya da bu konumu elde tutmak etrafında dönüyor.) Nihai erek: Beyaz atlı prensle evlenmek. (Oğuz’un onunla evlenmek istediğini öğrenmesi üzerine İlayda mutluluktan uçmakla kalmıyor, kişiliği büyük bir ‘olgunlaşma’ da geçiriyor. Artık annesinin deyimiyle “kuzu gibi” (s.144) bir kıza dönüşüyor.)

Birçok kız kitabıyla aynı şemaya sahip Geveze Prenses’in Yeni Günlüğügörünüşte modern bir kızın hayatını konu ediyor. Kız kısa etek giyiyor, erkek arkadaşıyla el ele dolaşıyor, hatta öpüşüyor. Muhafazakâr kızlardan farklı olarak aşk, regl, erkekler gibi konuları samimi ve rahat bir şekilde dillendiriyor. Aile büyükleriyle ya da okulla olan gündelik sıkıntılarını ifade etmekten de çekinmiyor. Esprili, biraz ukala ve kendinden son derece emin bir havası var. Aslında yaşıtları için tam öykünülecek bir tip İlayda.

Ama öykünülen birçok şey gibi gerçek değil. Kabul, tüm gençler gibi onun da ergenlik sıkıntıları var, o da okul ve dersten nefret ediyor, o da anne-babasının dayattığı kurallardan sıkılıyor, onun da kafasını ilk aşk ve cinsellik gibi konular meşgul ediyor. Zaten buna benzer öğeler üzerinden genç okurun kendini onunla özdeşleşmesini sağlıyor. Sonra da onlara pembe, sahte bir dünya sunuyor. Ne de olsa İlayda’nın tüm sorunları aslında son derece yüzeysel ve tıpkı “Hey Kızlar” dergisindeki bir test gibi çabucacık, kolaycacık çözülüveriyor.

Geride kalansa burjuva bir kızın mutluluğu oluyor. Bu mutluluğa giden altın anahtar da okurdan saklanmıyor. Aksine, her fırsatta hatırlatılıyor: Basketbol gibi havalı bir hobisi, makine mühendisliği gibi sağlam bir mesleği olan yakışıklı bir koca kapmak için popüler ve havalı ol. Popüler ve havalı olmak için kıyafetine, saçına, cilt gözeneklerinin tıkanmamasına dikkat et. İş kadını olarak kariyer yapabilirsin tabii, ama önünde sonunda esas mesleğinin annelik olduğunu anlayacaksın. Sevgili annen gibi. Evde bunalırsan üzüntünü zararsız faaliyetlerle bastırabilirsin. Örneğin erkeklerin hiçbir işine yaramayan aptal ahşap kutular boyabilirsin. Sonra da içine incik boncuklarını koyarsın. Bak ne güzel, tam senin gibi akıllı-uslu kızlara göre. Ama ahşap boyamayı aşırıya kaçırıp kocanı ve çocuklarını ihmal etme. Kıskançlık normal, tabii abartıya kaçmadığın sürece. Sinirlenince tüm kadınlar cadıya dönüyor, unutma. Belki de boş zamanlarını alışveriş merkezlerinde geçirmen daha iyi. Başka sorunların mı var? Kafana takma, kadın dergilerindeki testleri çöz gitsin…

Fazla mı karikatürize ettik? Hiç de değil! Buraya çizdiğimiz tablo Geveze Prenses’in Yeni Günlüğü kitabının gerçek içeriği karşısında silik bile kalıyor. Üstelik buna benzer, bundan beter gericiliklerle dolu tonlarca kitap her gün çocuklarımıza ulaşıyor.

Mikro düzeyde baktığımızda hiçbir kitap tek başına bir çocuğa ciddi bir zarar veremez. İyi bir okur olmak çoğu kez sanıldığı gibi yalnızca nitelikli kitaplar okumaktan geçmiyor. Beğeni oluşturmak, ayırt edebilmek, karşılaştırmak ve seçmemek için bile deneyimlemiş olmak gerekiyor. Çocuklarımızın okumasını istiyorsak her zaman her türlü kitapla karşılaşabileceklerine de hazır ve açık olmalıyız. Şu ya da bu türlü kitapları okumalarını engellemek değil, sorgulayabilmelerini sağlamak gerekiyor.

Ama konumuza dönelim ve ona bir de makro düzeyden bakalım. Dinsel gericiliğin çocuk kitaplarını toplumu dindarlaştırma projesinin bir ayağı olarak kullandığını söylemekte zorlanmamıştık. Burada ciddi bir tehlike gördüğümüzü de ifade etmiştik. Peki, Geveze Prenses’in Yeni Günlüğü türü kitaplar daha mı az? Daha mı masum? Değilse, fark nerede?

Evet, bir fark var. Dinsel gericilik çocuk edebiyatını istismar ederken öncelikli olarak toplumun alt kesimlerini hedefliyor. Kadercilik, dünyevi hayatın sunmadığı nimetleri ahirette arama, tevazu içinde boyun eğme o tabakalara lâzım. Geveze Prenses’in Yeni Günlüğü türü kitaplarsa üst, ama özellikle de sınıf atlama hayali kuran orta sınıflara hitap ediyor ve bir yandan bu hayali canlı tutmaya, öte yandan son derece gerçek olduğu kadar, son derece katı sınırlar çizmeye hizmet ediyor.  

Yazımızın başında bir madalyonun iki yüzünden bahsetmemiz boşuna değil. Çünkü her iki gruba giren kitaplar özünde aynı toplum tasarısının ifadesi ve piyasaya benzer bir hızla yayılıyorlar. Dur demek gerektiği ortada. Dur diyebilmekse bugün her şeyden önce çocuk ve gençlik yayıncılığında ilkeli, etik ve satış-pazarlama değil sanat-edebiyat-bilim odaklı bir duruş sergilemekten geçiyor. 

Kitedit

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder