Site içi arama

Çocuk ve anadilde eğitim hakkı

Ülkemiz coğrafyası çok ulusludur. Ancak Türkiye Cumhuriyeti tek bir ulusun varlığı esasları üzerine inşa edilmiştir. Hal böyle olunca Türkler dışındaki diğer ulus ve ulusal azınlık halklarının varlık koşulu, diğerinin egemenliğine dayalı baskı ve asimilasyon mekanizması altında ezilip, içten içe yok olma sürecini yaşamaktadır. 
Ulusal sorun demokratik açıdan önemli bir yara olunca, ulusal varlığın önemli bileşenlerinden biri olan dil ya da anadil sorunu da gündelik hayat içinde aynı derecede bir sorun olarak yer almaktadır. Ulusal sorunun çözümü şu veya bu biçimde tartışıla dursun; dil sorunu, söz konusu temel sorunun çözümüne bağlı olarak ertelenmeyecek denli acil, insani ve demokratik bir önem taşımaktadır.

T.C Devleti öteden beri Anayasa’ya “Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklıdır.” (madde:42) maddesini koyarken oldukça bilinçlidir. Hatta bu eylem, anadilleri Türkçe dışında bir dil olan ulus bireylerinden daha bilinçlicedir. Anadolu topraklarını Türkleştirme çabalarının en önemlisi bu maddede saklıdır. Tabi burada üstünde durulan asıl yasaklının Kürtçe olduğu herkesçe malumdur. Yalnız buradan, Lazca, Arapça, Çerkezce gibi azınlık dillerinde eğitimin serbest olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Müslüman olmayan azınlıklara ait Rumca, Ermenice gibi dillerde eğitim, Lozan Antlaşması çerçevesine dayanılarak sürdürülebilmektedir.

Kürtçe bir ulus dilidir. Ulus dili olduğu içindir ki her yıl okul çağına gelen on binlerce Kürt çocuğu; Kürtçe bilen on binlerce çocuk, ilk adımlarını attıkları okul sıralarında anadilleri dışında Türkçe dilde eğitim dayatmasıyla yüz yüze gelerek ruhsal ve zihinsel dünyalarında dehşetli alt-üst oluşlar sürecine adımlarını atmakta; ağabeylerinin, ablalarının yaşadığı kabusun sırasını devralmaktadırlar.

Evrensel bir hak olarak anadil eğitimi

Çağdaş insanın ortak birikimleri ve değerleri arasında İnsan Hakları ve Çocuk Hakları Evrensel Bildirgeleri de vardır. Her iki bildirge de insanın eğitim ve anadilinde eğitim hakkına özel vurgu yapar. Eğitim hakkı, insani, temel bir haktır. Anadilde eğitim ise çocuğun sağlıklı gelişimi açısından vazgeçilmez öneme sahiptir.Uluslararası sözleşmelerde kendine yer edinmesi de bu yüzdendir. Bilimsel araştırma ve gözlem süreçlerinin sonucunda kendine özgü kavramları olan bir içeriği de kavuşmuştur.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 20 Kasım 1989’da kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni Türkiye 1990 yılında bazı maddelerine çekince koyarak imzalıyor. Çekince koyduğu maddelerdeki (17., 29., 30. Md.) hükümlerin en önemlileri ise şunlar:

“Kitle iletişim araçlarını, azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik edilmesi” (17.madde (d) bendi)

Eğitimin “çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi.” (29.madde (c) bendi)

“Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz”(30.madde)

AB müzakere süreci çerçevesinde Türkiye, Anayasa’nın yasaklı anadil maddelerinde sözde adım atmak için, “düşüncelerin açıklanmasını ve yayılmasını”, “yayın yapılmasını” düzenleyen 26.ve 28. maddelerinde değişiklikler yapmıştır. 3 Ekim 2001’de çıkartılan kanunla bu maddeler anadil ile ilgili yasaklardan arındırılmıştır. (1) Ancak anadilde eğitim ile ilgili 42.madde yerli yerindedir. Zaten Devlet, söz konusu değişiklikleri Türkçe dışında başka anadillerde eğitim için değil; Türkçe dışında başka dillerde yayın, kurs eğitimi gibi faaliyetlere dönük yapmıştır. Kürtçe kurs açmaya çalışan ve Lazca dergi çıkaranların başına gelenleri göz önüne aldığımızda, devletin anadilde eğitim hakkına ne denli tahammülsüz olduğunu söylemeye bile gerek yok!

Dile kelepçe vurulmaz

Dil, insanlar arasındaki anlaşma ve iletişimin en önemli aracıdır. Anadil ise, çocuğun başta ailesi olmak üzere, soyu, çevresi ve ulusundan bilinçli bir öğrenim süreci olmadan edindiği dildir. Bu bakımdan anadili, “çocuğun anasının konuştuğu dil” gibi tanımlamaya kalkanlar gerçeği bilinçlice örtbas etme gayretindedirler. Topluluk kültürünün yaşatılması ve sonraki kuşaklara aktarılması açısından yazılı dil çok önemlidir.

Dil ile zihinsel gelişim arasında sıkı bir paralellik olduğu uzmanların görüşleri çerçevesinde ifade edilmektedir. Bebek anne karnından başlayıp doğduğu günden sonra seslere karşı sürekli bir duyarlılık içindedir. Annesinin sesini diğer seslerden ayırt etmesi gibi. “4 günlük Fransız ve 2 aylık Amerikan bebeklerinin alındığı bir çalışmada bebeklerin kendi dillerine ait sözleri yabancı dilden ayırt edebildikleri gösterilmiştir.” (2) Dolaysıyla kişi ile anadili arasındaki duygusal ilişki, yaşam boyu sürecek kadar derin bağlarla örülmektedir.

Çocuk okul çağına gelinceye kadar temel dil yeteneklerini kazanır. Edindiği sözcüklerle düşünür, dış dünya ile bağlantısını sözcüklerle kurar. Yani gelişimi ve iletişimi; anlaşması, anlaşılması bu zihinsel süreç ve de buna aracılık eden dil ile ortaya dökülür.

Okula başladığında anadili dışında farklı bir dile dayalı eğitim onun gelişimini alt-üst ederek bocalamasına, çevreye küsmesine, kendini önemsemeyip kendinden kaçmasına neden olur. Dolayısıyla başarısızlık kaçınılmazdır.

1991’de ABD’de Ramirez’in İspanyolca azınlık dilini konuşan 2 bin 352 öğrenciyi kapsayan çalışması ve sonucu şöyle: Araştırmada öğrenciler üç farklı grup ve eğitim programına tabi tutuluyor. Birinci grup sadece İngilizce, ikinci grup 1-2 yıl İspanyolca eğitimden sonra İngilizce, üçüncü grup ise 4-6 yıl İspanyolca eğitimden sonra İngilizce eğitim görüyor. Sonrasında anadilinde uzun süre eğitim alan grup zamanla İngilizce’yi anadili düzeyinde kullanabilir duruma geliyor. Çalışma grupları içinde en başarısızı anadilde hiç eğitim almayan grup olarak görülüyor. Bu grubun üyeleri sonraki süreçte de diğer derslerden, yaş grubunun başarısının çok gerisine düşüyor.

Jim Cummins’e göre farklı kültürlerden gelen çocuklar baskın dilde eğitime başladığında çocukla ebeveyn arasındaki iletişim kesiliyor ve pedagojinin temel kuralı olan, çocuğun deneyimlerle kazandığı bilgiler üzerinden öğretim yürütülmesi ilkesi ihlal ediliyor. Çocuğa doğrudan ya da ima yoluyla “kendi kültürünü okul kapısının dışında bırakacaksın” dendiği için çocuk kendisini ret edilmiş olarak hissediyor ve çocuğun öğrenme ortamına aktif katılımı engellenmiş oluyor”(3)

Anadil konusunda ülkemiz gerçeğine dönecek olursak eğitimdeki başarı sıralamalarında (ÖYS, OKS.. vb. gibi) Hakkari’den başlayarak Kürtlerin yaşadığı diğer bölge illerinin Türkiye geneline göre sırayla sonda yer almaları salt bölgenin “ekonomik geri kalmışlığı” ile açıklanabilir mi? Hadi çocuk okul, öğretmen, defter, kalem, kitap bulup okula başladı diyelim. Peki okuma yazmayı (Türkçe dilde) ilköğretimin dördüncü-beşinci sınıfında sökebilen bir öğrencinin başarısızlığı hangi gerekçeyle açıklanacak? Kürtçe anadilini edinmiş buna göre duygu ve sözcük dünyası şekillenmiş minicik bir çocuğun karşısına ona yabancı bir dille çıkmak, zaten onun başarılı olabilmesinin önünü ta başından kapatmak değil de nedir ki?

Anadilin yaşatılması, çocuğa anadilinde eğitim görme olanağının tanınması gibi hakların evrensel hak bildirgelerine girmesi boşuna değildir. T.C Devletinin, tüzüğüne anadilde eğitim maddesi koyan sendikayı karşısına alması da boşuna değildir. Bu hakkın salt dile getirilmesi, savunulması değil, hayat bulması için demokrasi isteyen herkese olduğu kadar, eğitimcilere de büyük sorumluluk düşmektedir. Çünkü istemeyerek bile olsa asimilasyona eğitim alanında araç olmakta; çocuğun yönünü Türkçe’ye doğrultabilmek için yıllarca o da bocalamaktadır.

Dipnotlar:
(1) Evren ve Kürtçe Yasağı-M.İlhan Erdost Cumhuriyet Gazetesi 8 Mart 2007.
(2) (Mehler’den aktaran Elvan Karacan, Bebeklerde ve Çocuklarda Dil Gelişimi, Klinik Psikiyatri sayı: 2000/3 sf.264)
(3) BİA Net Haber Sitesi 19.02.2007 tarihli Havva Sayar haberinden alınmıştır.



   21 Mart 2007 -  
Hatice Eroğlu Akdoğan
sendika.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder