Site içi arama

Çocuk Gelin, Pedofili ve Patriyarkal Kapitalizm

Önce üzerinde konuştuğumuz konuyu tanımlayalım: 18 yaşın altında yapılan her evlilik çocuk evliliği ve evlendirilen kız çocuğu da, çocuk gelin olarak adlandırılır.
Kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmelerinin başlıca nedenleri; yoksulluk, aile içi cinsel istismar, evlilik dışı gebelik ve geleneksel anlayışlar. Bu durumların hiçbirinde evlendirilen çocuğun herhangi bir katkısı, payı yok. Tersine, genellikle bu durumlarda mağdur olan da o, bu mağduriyetin çaresi olarak bulunan bedeli ödemek zorunda bırakılan da o.
Araştırmaların gösterdiği başka gerçekler de var: Türkiye’de, her 3 kadından 1’i çocuk yaşta evlilik yapmış. Çocuk yaşta evlendirilen kızlar, genellikle babaları olacak yaştaki erkeklerin ikinci veya üçüncü karısı oluyorlar. 11-15 yaş arasındaki bu çocuklar, erkenden cinsel saldırıya uğradıkları gibi, evde gördükleri baskı ve eziyete de maruz kalıyor ve bazıları çareyi canlarına kıymakta buluyorlar.
Bu evliliklerin tamamına yakını imam nikâhı ile gerçekleştiği için, çocukların evden atılma durumunda herhangi bir hakları yok.
Erkekten yana kanun
Medeni Kanun, evlilik yaşını “17 yaşın üzeri” olarak belirliyor, ama olağanüstü durumlarda hâkimin 16 yaşını doldurmuş olan kişilerin evlenmesine izin verebileceği, karardan önce çocuğun vasisinin dinleneceği hükmünü getirerek bu sınırı 16’ya çekmiş oluyor.
Çocukları Koruma Kanunu, çocuğu, “daha erken yaşta ergin olsa bile, 18 yaşını doldurmamış kişi” olarak tarif ediyor ve 18 yaş altı bireyleri “bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimini tamamlamamış, ihmal veya istismara açık” kabul ediyor.
Ancak Türk Ceza Kanunu’nun 104. Maddesi şöyle diyor: “Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, 15 yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Tercümesi şu: 15 yaşını doldurmuş bir kız, eğer şikâyetçi olmazsa, bu kızla cinsel ilişkiye giren kişi cezalandırılmaz. Bu kız çocuğunun abi-baba-dede egemenliğinde şikâyetçi olmaya hakkı var mı; cinsel ilişki kuran erkeğin tehdit ya da baskısından onu koruyacak yasal merciler çalışıyor mu; bırakalım imam nikâhlı eşi, toplu cinsel istismara uğrayan kız çocuğunda bile “rıza” arayıp bulan mahkemeler mi koruyacak bu kız çocuğunu?
Dolayısıyla Ceza Kanunu, çoğunlukla resmi yolla yapılmayan evlilik yaşının18 yaşın altında olmasını örtük olarak onaylıyor, daha ötesi bu yaş altındaki ilişkilerde kızın “rızasını” arayarak bir maddede “çocuk” kabul ettiğini, diğerinde “reşit” kabul ederek kendisiyle çelişiyor. Bu anlamda hukuk sistemi, “çocuk gelin” tarifinde tutarlı değil. Bu çelişki, her şeyden önce bu alanda gösterilen çaba ve mücadeleleri sonuçsuz kılan bir engel.
Sözün özü, Cumhuriyet kanunlarının, “kadından yana” görünen yüzünün ardında koskocaman bir patriyarkal hukuk sistemi yatıyor.
Son yıllarda iş bununla da kalmıyor; mevcut uygulamalara İslami muhafazakârlık da ekleniyor ve kız çocukları tamamen korunaksız, savunmasız bırakılıyor; çocuk evlilikleri İslami anlayışın tarihinde bolca görülen örneklerin de referansıyla bazen örtük, bazen de açıkça onaylanıyor.
Yeni Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Ayşenur İslam, çocuk yaşta evlendirmeyi “masumane” bir eylem olarak görüyor. Camilerin hutbelerine “çocuk yaşta evlendirmek dinimize aykırıdır” nasihatleri koydurularak bu felaketin önlenmesini umuyor.
Oysa kanunlar ortada; niyet samimiyse yapılması gereken değişiklik de gayet açık: Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerindeki hükümleri, uluslararası sözleşmelerle Türkiye’nin de kabul ettiği Çocukları Koruma Kanunu’na uyarlamak.
Ama bu konudaki niyetin ne olduğu, son zamanlarda oğlunu ve koltuğunu koruma telaşına düşmüş olduğu için ona buna laf atamayan, ama “kızlı erkekli” meselelerdeki derin fikirlerini kamusal alana dayatmaya pek meraklı başbakandan da belli; terzi hassasiyetiyle dekolteleri inceleyip “atıla” emri veren parti sözcüsünden de.
Çocuk gelin mi, pedofili mi?
Açıkçası sosyal medyada yaygınlaştırılan “Çocuk gelin değil, pedofili” kampanyası insana ilk anda çok anlamlı geliyor. Çünkü en son 14 yaşındaki Kader’le yanan kalbimizden kopuyor bu ifade ve kız çocuğuna cinsel eş olarak bakabilen o zihniyeti itham ediyor; “sen normal biri değilsin, sen tecavüzcüsün, çocuk istismarcısısın” diye haykırıyor.
Ama bu ifade ve kampanya üzerinde biraz düşününce, aslında doğru bir şey söylemediğimizi anlıyorum. İlk nedeni; durumun adını “pedofili” koyarak, yani bir “sapkınlık” gibi göstererek tedaviye tabi bir hastalık olarak belirlemesi. Oysa biliyoruz ki, kadına yönelik şiddetten cinayete, tecavüzden istismara, bu tutumu meşrulaştıran, normalleştiren şey, erkek egemen toplumun ta kendisi.
Pedofili ise, “yetişkin bir kişinin ergenlik öncesi ya da ergenliğe yeni girmiş çocuklara duyduğu cinsel yönelime neden olan psikoseksüel rahatsızlık” olarak tanımlanıyor. Pedofiller, yetişkinler arası cinsel ilişkiden kaçıyor ve sadece çocuklara yönelik cinsel ilgi ile ayırt ediliyorlar. Genellikle erkeklerde görülen pedofilinin kendisinin de erkek egemenliğinden kaynaklandığı söylenebilir ama çocuk gelin meselesinin pedofili’ye hapsedilmesi, sorunun toplumsal kaynaklarının gözden kaçırılmasına yol açar. Tıpkı kadınları dövmenin bir “ruh hastalığı” olmasının, sorunu kişiselleştirmesi, toplumsal boyutunu arka plana atması gibi.
Oysa patriyarka, kadın ile erkeğin eşit olmadığını, kadınların “ikinci sınıf” bireyler olduğunu, kadının şiddeti “hak etmiş olabileceğini”, önce abi-baba-koca ve sonra da daha geniş bir erkek çevresinin kadından (namusundan, ahlakından, yaşamından) sorumlu olduğunu açık ya da örtük olarak onaylayan ve bu esaslara göre yürüyen yaşamı meşru ve normal bulan sistemin adıdır. Bu sistem, hele dinsel inanç sistemleriyle güçlendirildiğinde, kadınlar açısından katlanılmaz hale gelir. Bu anlamda, çocuk gelinlerin dinsel inanç ve geleneklerin de güçlendirdiği patriyarkanın sonucu olduğunu ve kapitalizmin yarattığı zeminin üzerinde var olabildiğini her fırsatta vurgulamak gerekir.
Çocuk gelin sorununda saptanan nedenlerin başında gelen yoksulluk kapitalist eşitsizliğin yarattığı bir zorunlu durumsa, “sofradan bir tabağın eksilmesi” için kız çocuğunun feda edilmesi patriyarkanın sonucudur.
Yoksul erkek çocuğun bir an önce meslek sahibi olması için hayata atılması kapitalizmin zulmüyse, “iyi bir koca”dan başka şansı olmadığı düşünülen kız çocuğunun okutulmaması patriyarkanın eşitsizliğidir.
Emek piyasasında var olmak için patron baskısına katlanan emekçinin yaşadığı sistemin baskısıysa, koca-baba-abi şiddetine ve toplumdaki tüm erkeklerin olası saldırı ve istismarına maruz kalan kadının yaşadığı patriyarkal baskıdır.
Kuşkusuz mücadeleye devam edeceğiz, kendi kaderlerine terk edilen kız çocuklarının hakları için uğraşacağız, gördüğümüz her yerde bu çocukların elinden tutmaya çalışacağız, bu çocukları kendilerine “eş” yapan zihniyeti mahkûm edeceğiz ama patriyarkal kapitalizmi teşhir etmeyi unutmadan ve nefretimizi her ikisine birden yöneltmeyi ihmal etmeden.
Şöhret Baltaş
jiyan.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder