Site içi arama

Bir Anne Dile!


Bu yazı annelere.
Ey anneler, kendinize dönüp de bir bakın. Kendinize çocuğunuzun gözüyle bakın. Ne görüyorsunuz?
a) Bir melek
b) Bir şeytan
c) Çocuğunun her işine karışan bir maydanoz
d) Çocuğunun her yaptığını eleştiren bir mükemmeliyetçi
e) Çocuğunun dediklerini bir türlü anlamayan bir vurdumduymaz
f) Çocuğunun yaptıklarının farkına varmayan bir uyurgezer
e) Çocuğunu pamuklar içine büyüten bir evham kumkuması
f) Hepsi, hiçbiri ya da bazıları… Aklınıza gelen diğer her şey…

bir anne dile 2Ne gördünüz? Umarım tablo çok feci değildir. Ama yine de çocuğunuzun ne düşündüğünü bilemeyebilirsiniz. Kim bilir, size çok normal gelen bir davranışınız belki de onun içinde fırtınalar koparıyor. Dediğiniz sıradan bir laf onu çileden çıkarmaya yetiyor. Belki sizi başka annelerle kıyaslıyor. Hatta sizin dünyanın en kötü annesi olduğunuzu düşündüğü bile oluyor. Ya öyleyse?
Sabine Ludwig işte bu konuyu almış, evirmiş, çevirmiş ve “Çocuklar annelerini değiştirme şansına sahip olsalardı, sonuç nasıl olurdu?”sorusuna yanıt olarak “Bir Anne Dile!” adlı romanı yazmış.
Bruno’nun tek istediği bir kum torbasına sahip olmak ve boks yapabilmektir; ama annesi onun bir piyano dehası olduğuna ve gelecekte dünyanın en ünlü piyanisti olacağına inanmaktadır. Bruno bir öğretmenden diğerine sürüklendip, nefret ede ede piyano çaldığı halde, bunu annesine bir türlü açıklayamaz.
Sofia’nın annesi Sofia’dan hiç de memnun değildir. Sofia şişmandır, saçları hep dağınıktır ve kardeşine hep kötü davranmaktadır. Sofia asla annesinin istediği ideal çocuk olmayı başaramaz. Üstelik annesinin gözbebeği olan küçük erkek kardeşine de gıcık olmaktadır. Sofia kaçışı internette gezindiği sohbet odalarında hep başka bir Sophia portresi çizmekte bulur.
Emily’de ise durum bambaşkadır. Emily annesine annelik etmektedir. Çünkü annesi daima arabanın anahtarlarını kaybeder, iş görüşmelerine geç kalır, fırındaki yemeği yakar ve sarsaklığı yüzünden daha pek çok felakete neden olur. Emily annesi ile bir yerlerde bir arada görülmekten utanç duymaktadır.
Birbirinden farklı yaşamlar süren bu üç çocuğun ortak yanı ise her birinin kendi annesini dünyanın en korkunç annesi olduğunu düşünmesidir. O sırada başka bir yerde… (bu başlangıç cümlesine bayılırım!)…evet, o sırada, uzak bir adada, ünlü bir oyuncak üreticisi olan Bay Wohlfarth iflasın eşiğindedir. Fabrikasını kurtarmak için yeni bir şey yapması gerekmektedir. İmdadına fabrikanın yarı kaçık mucidi yetişir. Böylece ortaya “Anna Teyzeler” çıkar.
Çok geçmeden Bruno, Sofia ve Emily bir dergide “dünyanın en korkunç annesi” yarışmasının duyurusunu görür. Elbette başvururlar. Başvurular değerlendirilir ve ülkenin çeşitli yerlerinden on yedi korkunç anne seçilir. Birkaç gün sonra çocuklar evlerine geldiklerinde annelerinin bir nedenle, belli bir süre için evden ayrıldıklarını öğrenirler. Yerlerine ise annelerinin yokluğunda onlara göz kulak olacak Anna Teyze isimli tanımadıkları birer kadın gelmiştir. Her Anna Teyze kusursuzdur. Evdeki çocuğun ihtiyaç duyduğu ne varsa yapabilmektedir. Bruno piyano derslerine gitmesi gerekmediğini öğrenir. Sofia’yı artık kimse eleştirmemekte ve istediği her şey yapılmaktadır. Emily’nin evi ise artık pırıl pırıl, giysileri temiz ve ütülü, yediği yemekler kusursuzdur. Anna Teyze ile yaşamak harikadır. Ama Anna Teyzeli yaşam hep böyle sürecek midir? Anna Teyze’de bir tuhaflık yok mudur? Peki ya anneler nereye gitmiştir?
bir anne dile 1
Bir Dolap Kitap’ı düzenli takip ediyorsanız, Sabine Ludwig isminin size yabancı gelmediğini fark etmişsinizdir. Yazarın daha önce “İmdat, Öğretmenim Küçüldü” ve “Tatilin Son Günü” adlı iki kitabından söz etmiştik. İletişim Yayınları Ludwig’in kitaplarını arka arkaya dilimize kazandırmaya devam ediyor. “Bir Anne Dile!” yazarın Türkçe’ye çevrilen üçüncü kitabı. Diğer iki kitapta olduğu gibi yine sıradışı bir konu seçmiş. Kitabı okurken aklıma “Stepford Kadınları / The Stepford Wives” adlı film geldi. Bilmem izleyeniniz var mı? Filmde Nicole Kidman, hırslı bir iş kadınını canlandırıyordu. Bir buhran sonucu işinden ayrılıp, eşiyle birlikte sakin bir Amerikan kasabasına yerleşiyordu. Kasaba kadınları yemek yapmakta, ev işlerinde ve eşlerinin gönlünü hoş tutmakta usta birer ev kadınıydı. Onların bu aşırı kusursuz hali Nicole Kidman’da giderek kuşku uyandırıyordu ve sonunda bütün bu kadınların aslında birer robot olduğunu keşfediyordu.
“Bir Anne Dile!” okurken eğlendiğim, mizahi yönü güçlü ve olaylar ilerledikçe yavaş yavaş gerilimi artan, ustaca yazılmış bir roman. Kurgu bir film senaryosu gibi kotarılmış. Sürekli sahneler arasında gidip gelirken, bir yandan da karakterlerin günlük yaşamlarını ve iç dünyalarını izleme şansı buluyoruz. Fabrikanın çılgın mucidi Kruschke’nin giderek nasıl delirdiğini okurken, her an “Bu adam nasıl bir pislik yapacak?” diye endişeyle bekledim. Endişemde de haklı çıktım. Çünkü adam gerçekten deliriyor sonunda. Neler yaptığını, annelere ne olduğunu, çocukların bu tuhaf maceranın içinde ne tür roller üstlendiğini ise okuyunca göreceksiniz.
Çocuklar bazen ailelerinden utanırlar. Ebeveynler bazen çocuklarını olduğu gibi kabul etmek yerine olmasını istedikleri gibi biçimlendirmeye kalkışırlar. Çatışma kaçınılmazdır. Ama işin güzel yanı bu çatışmalar sonucunda karşımızdakini tanımak, onunla uzlaşmak ve yola uzlaşmanın verdiği rahatlıkla devam edebilmektir. “Bir Anne Dile!” Bruno, Sofia ve Emily ile onların annelerinin kendilerini ve birbirlerini tanıma macerasını çok leziz bir öykü ile anlatıyor.
Bakalım siz okuyunca ne düşüneceksiniz? Hem kitap hakkında, hem de kendiniz hakkında…
Banu Aksoy/birdolapkitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder