Site içi arama

Öcü-Cadı-Canavar ya da Grimm Masalları


Halk, hangi zamanda olursa olsun kendi canavarlarını yaratıyor. Gelenek ve göreneklerine sahip çıkma, kendilerinden sonrakilere adap usül bırakma yolunda, çeşitli masallar uyduruyor. Ortaçağ Avrupası’nın karanlık zamanında, bir tür oto-kontrol oluşturma amacıyla yaratılan bu canavar, öcü ve bilumum cadılar, hem çocukların kâbusu hem de eğlencesi oluyor. İşin garip tarafı, tüm anlatılanların altında bir nebze gerçek payının da yatması. 

Jacob ve Wilhelm Grimm, 1800’lü yıllarda, Alman halk öyküleri ve masallarını derleyip yazılı edebiyat haline getiren iki kardeş, aslında akademisyen ve dilbilimciler. Şu an her yerde rastladığımız masalların çoğunu bu kardeşlere borçluyuz. Efsaneler o kadar derin ve dallı budaklı ki, kitaba aktarırken biraz kırpıyorlar. “Değiştirilmiş çocuk” da bu efsanelerden biri. Avrupa’da halk, bebeklerini kaybetmekten çok korkuyor. Ellerinde olmayan nedenlerle kaybedilen, ölen bebekler olabildiğinden, akıllarınca buna bir açıklama getiriyorlar. Mesela bir şekilde ölen veya kaybolan bir çocuğun hayali yaratıklarca kaçırıldığını düşünüyorlar. Bu bazen bir Pixie oluyor ya da Elf. Biz bu yaratıkları modern edebiyatın yansıttığı şekilde yani hoş sevimli şeyler olarak biliyoruz. Mesela Peter Pan’ın Tinkerbell’i ve Disney’in fragman maskotu, küçük kızıl saçlı peri, işte bu çocuk kaçıran Pixie’nin ta kendisi oysa. Hele Yüzüklerin Efendisi’ndeki karizmatik Elflerin aslında hayli haylaz cinler olduğunu bilmek hayallerimizi yıkabilir. Ama doğrusu bu ve Elfler gösterildiği kadar da güzel yaratıklar değil, özellikle erkekleri. Avrupa’nın karanlık çağlarında anneler bu yaratıklardan çektiklerini hiçbir mahlûktan çekmemiş. Şimdiki aklımızla bebeklerin başına gelenlere belki cevap verebilirdik. Mesela bir anne bebeğinin değiştirildiği fikrine, çocuğun karakterinin değişmesi, daha çok ağlaması, daha yaramaz olması nedeniyle kapılıyor. Belki de bu çocukta metabolik bir sorun vardı, bazı sendromlarda tiz sesli ve rahatsız edici ağlamalar ve geri zekâlılık vardır. Anne, durmadan ağlayan çocuğu nedeniyle çıldırmanın eşiğine geliyor ve muhtemelen tedavi edilmediği için ölen çocuğunun aslında bir yaratık bebeği olduğunu zannediyor olabilir. Zamanımızda bile “ani bebek ölümü” diye bir olgu varken, eski zamanlarda bunca cehaletin içinde, pembe yanaklı bebeklerinin ölüsünü bulan aileler, kuruntu eseri yaratıklar uydurmakta haklı olabilirler.
Sonuçta, aileler çocuklarını yitirmekten korkuyorlar. Dış dünyada kendilerinin bile isim veremedikleri birçok tehdit var ve bunları akla uygun hale getirerek çocuklarına aktarıyorlar. Ki çocukları değiştirilmesin, kaçırılmasın, öldürülmesin ve derisinin altındaki yağdan uçma iksiri yapılmasın! Evet, hayal gücü sınır tanımıyor. Halk edebiyatının revaçta karakteri cadılar, çocukları kaçırıp yağlarından yaptıkları iksirle uçuyorlar ve geceleri Sabbath’a gitmek için yararlanıyorlar. Yalnız kaçırılan çocuğun vaftiz olmaması gerekiyor (bakın burada din de işin içine girdi). Hemen bir filmden örnek veriyoruz: Warlock filminde Julian Sands’in canlandırdığı şeytan, salıncakta sallanan yalnız bir çocuğun yanına yaklaşıyor. Çocuğun vaftiz edilmediğini öğrenince yüzünde bir gülümseme oluşuyor. Bir sonraki sahnede, bir kamp ateşi üzerinde, küçük bir teneke kap içerisinde yoğun bir sıvıyı karıştırdığını görüyoruz!
Peki, Grimm kardeşler ne yapıyor; işte bu verileri alıp düzenli bir hale getiriyorlar. Çocuğun bir yaratık tarafından kaçırılıp yerine kendi yavrusunu koymasını engellemek için “koca karı tavsiyesi” diyeceğimiz bazı şartları sıralıyorlar. Mesela yeni doğmuş bir çocuğun asla yalnız bırakılmamasını, eğer bırakılacaksa yanında bir anahtar bırakılmasını öneriyorlar. Bu anahtar, şeytanları bebekten uzak tutacaktır. Doğumdan sonraki ilk altı hafta, çocukların kaçırılmaya karşı en korunmasız olduğu zamanlar. Bu dönemde annenin uyuması bile yasak, hadi uyudu diyelim, mutlaka beşiğin yanına kocasının bir kıyafetini asmak zorunda… Bunun gibi folklorik ansiklopedik bilgileri ve çok iyi bildiğimiz masalları “Kinder- und Hausmärchen” – Çocuk ve Ev Yaşamı Öyküleri adı altında topluyorlar. Tanımlamalarına göre; bir şeytan eğer beşiğinden gerçek bebeği çalarak yerine kendininkilerden birini koyuyorsa, bu yeni çocuğa Changeling adı verilir. Bir Changeling en fazla yedi yaşına kadar yaşar, 18–19 yaşına kadar yaşayanları da görülmüştür (Genetik metabolik hastalık tanısı kuvvetleniyor). Changeling mitine sadece Germenlerde değil, Avrupa’nın birçok bölgesinde rastlandığının altını ayrıca çiziyorum.
Hemen bu esnada bir kitaba değinmek istiyorum, son zamanlarda moda olan “tarihi bilgilerle zenginleştirdiğim ve heyecanlı polisiye gerilimimi bu temele oturttuğum kitabım çok satsın” formülünü başarıyla uygulayan bu kitabın adı: Brother Grimm (Kanlı Masallar / Graig Russel). Kitabın tanıtımını yapacak değilim, cinayetlerine masal mizanseni veren bir kiralık katili anlatan roman çok güzel bir konuya da parmak basıyor. Masalların işlenmemiş, çiğ halleriyle ne kadar dehşet verici olduğunu hatırlatıyor. Kitapta da verilen misallerden Rapunzel ve Uyuyan Güzel’in aslında aynı rivayetten kaynaklandığını duymak ilginç olabilir. Bu iki masalda gerçek olabilecek bir zengin adam, bir üvey anne ve kıskanılan genç kız vardır. Üvey anne kızı izole edebilmek için bir kuleye kapatır veya büyüyle uyutup bir sarayda bırakır. Bundan sonra, olaylar beklediğimiz gibi gelişmez. Anlatıldığı bölgeye veya zamana bağlı olarak bu genç kızlar evlilik dışı bazı ilişkilere girerler. Uyuyan güzel bu yıllarca süren uykusu esnasında, bir kral / prens / (hatta gerçek babasının) tecavüzüne uğrar! Üstelik uyurken hamile kalır ve gayrimeşru (veya ensest ilişki ürünü) çocuklarını doğurur. Bebeklerinden bir tanesi memesini bulamaz ve genç kızın parmağını emer. Böylece eline batan diken çıkar ve kız yıllar sonra uyanır. Romantik bir prensin öpücüğüyle gözlerini açmaz yani! Rapunzel daha da edepsizdir, her ne kadar kuleye hapsedilse de zindanından aşağı indiğinde, yanında doğurduğu çocukları da vardır!
Bu öyküler büyük bir ihtimalle gerçek bir olaydan köken alıyorlardı. Evlilik dışı ilişkisinden bebeği olan nüfuzlu bir kadın çıkış noktası olabilir. Kulaktan kulağa aktarılırken değişmiştir muhtemelen. Grimm kardeşler derledikleri öykülerdeki bu “erişkin” öğelerin farkındaydılar. Masallarda kan vardı, dehşet, ensest, cinsellik vardı. Bunları bir miktar yumuşatarak kaleme aldılar. Acaba gerçek şekilleriyle bozulmadan kalsalardı ne olurdu? Yine de belli bir miktar alışkanlıkla, algıda seçicilikle masallardaki bu alt metinleri göz ardı edebilirdik. Üvey kızının kalbini çıkarıp yemek isteyen anneleri, evlerine girdikleri yaşlı kadını canlı canlı sobada yakan kardeşleri, karşılaştığı küçük kızı korkuttuğuyla yetinmeyip bilhassa evine kadar takip edip büyükannesiyle beraber mideye indiren kurtları, minik dimağlara aktarırken bir beis görmüyoruz. Orijinal masallar için de bir yolunu bulurduk herhalde.
sanatlog'tan derlenmiştir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder