Site içi arama

Masallara inanın, hele de çocuklar anlatıyorsa!


Ray Performans Kolektifi'nin 'Pencere'si, çocuk istismarını hakiki bir dille sahneye taşıyor. Ayşe Bayramoğlu'nun metni masal tadında...
- Sen daha erkek değilsin.
- Ben doğuştan erkeğim!
- Benim babam daha erkek...
- Benimki de…
- Senin baban sigara içmiyor!

Ortaokul çağında iki çocuk konuşuyor; bir kız, bir erkek. Mahallede, apartmanların arasında kalmış kuytu bir boşlukta, pencerelerin dibinde görüyoruz onları hep. Yukarı doğru yükselen dört pencereye doğru tırmanıp tırmanıp baktıkları, kendi hayatları. Başlarına gelecekleri, evlerin oturma odalarını çaktırmadan gözetleyerek anlamaya çalışıyorlar.
Esme’nin ablasının bebeğine mevlit okuyor mesela içerideki teyzeler, sonra Esme’nin tekerlekli sandalyedeki babasını kırmızı kurdeleli bohçalarla ziyarete geliyor asker tıraşlı bir adam. Esme o zaman öğreniyor nişanlandığını.
Kuytuda bulup birbirlerini, küçük planlar yapıyorlar. Esme iş bulmaya çalışıyor mesela, Hüseyin lunaparkı anlatıyor ona. Yemek getiriyor evinden gizlice, hep pis kokan, hep babasına hizmet eden, hep ev temizleyen, sonra bir gün ‘melek ablayla’ tanışıp tüllü elbiseler giyerek para kazanmaya başlayan Esme’ye.
Dillerinden çıkan duru, oyunun ortalarından itibaren masalsı bir tona ulaşan sözcükler, Ayşe Bayramoğlu’nun kaleminden. Daha önce ‘Düğün’, ‘Hakiki Gala’ ve ‘Beyaz Yalanlar’ ile gerçekçi ve samimi öyküler paylaşmış olan Bayramoğlu, ‘Pencere’yi Ray Performans Kolektifi’ne teslim etmiş. Bu çok genç grup da Doğu Yaşar Akal’ın yönetmenliğinde koyuyor sahneye metni. Bilhassa kadınları anlatan dilini başından beri çok sevdiğim Bayramoğlu, bu sefer de yanıltmıyor. Çocuk istismarı gibi netameli bir konuyu sakin sakin ama sonlara doğru midenizi iyice büzüştürecek bir tatla anlatıyor. Esme ve Hüseyin; toplumun kadına ve erkeğe yüklediği rollerden, çocukların maruz kaldığı ama neredeyse hiç konuşulmayan cinsel tacize, çocuk yaşta evlendirilen kızlara bir dolu şeyden ince ince bahsediyor, çocuk diliyle.
Akal’ın episodlara böldüğü oyunun aksiyonu, oyuncuların beden dilleriyle yaptığı betimlemelerde. Nişan sahnesi, Esme’nin ‘melek kadınla’ yaşadıklarını sadece parmaklarını kullanarak anlattığı sahneler gibi anlar seyir temposunu da arttıran bölümler. Masal anlatır gibi hiç bağırmadan anlatılan bir oyun bu. Sıkıntısı, seyirciyi içine dahil etmekte geç kalmasında. Çocukların gündelik halleriyle tanıştığımız ilk bölümleri kısmak, seyircinin ilerleyen episodlarda karşılaşacaklarının etkisini de arttıracaktır. İki genç oyuncu; Lara Aysal ve Sedat Can Güvenç 10’lu yaşlardaki iki çocuk oluyor sahnede. Aysal sesi, bedeni ve mimikleriyle yaşının ufaklığına ikna ediyor anında, Güvenç’in mimiklerinin de biraz sadeleşmesinin, onu çocuk olarak görmemiz konusunda daha ikna edici olacağına şüphem yok.
Çocuğun maruz kaldığı cinsel şiddeti, aldığı yaraları, ‘içinin akmasını’ sindire sindire, sessizce anlatan bir oyun bu.
İsimleriyle soyisimlerinin başharflerinin yanlarına birer nokta kondurarak başlarına gelenleri haberleştirdiğimiz sayısız kız çocuğunun yaşadıklarının, bizzat kendi dillerinden anlatıldığı bir oyun… Anlatılanlar suratımıza çarpıyor mu çarpıyor, ama kendi üslubuyla…
1 ve 8 Şubat’ta 20.30’da Beyoğlu, Halep Pasajı’ndaki Maya Cüneyt Türel Sahnesi’nde.


BAHAR ÇUHADAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder