Site içi arama

Muzaffer İzgü: Çocuklar düş kursun istemiyorlar

Bursa’nın Osmangazi ilçesinde İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Kaymakamlık bir komisyon oluşturarak, Muzaffer İzgü’nün ‘Zıkkımın Kökü’ adlı kitabının okutulmasını yasakladı. Fareler ve İnsanlar ve Şeker Portakalı’ndan sonra gelen bu yasaklamanın gerekçesi, ergenlik çağındaki çocuklara uygun olmaması. Muzaffer İzgü’nün kendi hayatından yola çıkarak yazdığı ‘Zıkkımın Kökü’, Adana’nın bir gecekondu mahallesinde yaşayan Muzo’nun yoksulluğunu, yoksullukla mücadelesini onun çocuk gözünden okuyucuyla buluşturuyor. Muzaffer İzgü ile kitabını ve ergenlik dönemindeki çocuklar için uygun olmadığı gerekçesiyle Osmangazi İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından yasaklanması hakkında ne düşündüğünü konuştuk.

Sendika.Org: Kitabınızın yasaklanması ile ilgili ne düşünüyorsunuz? 
Muzaffer İzgü: Bence yasakçı bir kafanın ürünü. Yani Şeker Portakalı, Fareler ve İnsanlar okumuşsunuzdur mutlaka; nasıl yasaklanır? Ne var bunda çocuklara zararlı olacak? Şeker Portakalı’nda ne var? Bilgin Adalı’nın 2 kitabında ne var!
Kitabınız hangi gerekçe öne sürülerek yasaklanmış, itiraz neden kaynaklanıyor?
Şunu söylüyorlar; bluğ çağındaki çocuklar düşlerini başka türlü kurarlar. Ben de öğretmenim. Yıllarca çocuk kitapları yazdım, psikoloji kitapları okudum, edebiyat derslerine girdim. Yani hangi çocuk bundan etkilenir, hangi çocuğa ne kadar zararlıdır, biz de en az onlar kadar bilebiliriz.
Bir de en önemlisi Muzaffer İzgü olarak ben sırtımı edebiyata yaslarım. Kitabım için “tahrik edicidir” deniliyor ama o çocuk hiç bluğ çağı yaşamayacak mı, bazı şeyleri merak etmeyecek mi? “Bazı şeyler neden böyle” demeyecek mi, düşünmeyecek mi! Kitapta bunlar çocuğa verilmiş ama edebiyatın kaygısı içinde. Öyle açık seçik bir şey yok. “Şu kadar çocuklara uygun değildir” ifadesini asla kabul etmem. Mutlaka öğretmenler incelemiştir. Üç öğretmenden kurulan bir kuruldur. Hatta şuna inanmıyorum, güya veli şikayet etmiş. Bunların hepsi kurgu. Üç öğretmen bir araya gelmiş, içlerinde psikolog yok, sosyolog yok. Üç öğretmen oturup karar veriyorlar. O zaman ben de öğretmenim, ben de karar veriyorum. Bu kitapta yasaklanacak hiçbir şey yoktur. Doğru yazılmıştır, okutulmalıdır.
KİTAPLARI İNCELEYEN KİM?
Peki siz bu yasağa itiraz ettiniz mi? Neden yasaklandığını Osmangazi İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne sordunuz mu?
Hayır, tenezzül etmem. Karşımdakini muhatap olarak görmüyorum. Eğer daha önce dediğim gibi içinde psikolog, sosyolog olan bir kurul incelemiş olsaydı, o zaman “neden yasakladınız” diye sorardım. Kitabı yasaklamak için ileri sürdükleri cinsel içerik olan tek bir sayfa var kitapta. 300 sayfalık bir kitapta sadece bir sayfa. ‘Zıkkımın Kökü’ kitabı 1992 yılında Memduh Ün tarafından filme alındı. Çok sayıda ödül aldı. Aldığı ödüllere bakın. Kültür Bakanlığı Ödülü, Adana Altın Koza’da 5 ödül, Hindistan’da Altın Fil, Tokyo’da Asya’nın en iyileri, İspanya’da en iyi yönetmen, Paris’te gençlik sinema ödülü. Ve bu filmi Kültür Bakanlığı’yla birlikte yaptı Mine Film. Yani bu filmi öğrencilerimize göstermek istersek, Kültür Bakanlığı’ndan getirteceğiz. Ve şimdi çocuklara sakıncalı bulundu.
YASAK SADECE ÖĞRETMENLERİN KARARI DEĞİL. KARAR TEPEDEN VERİLİYOR, ‘ŞUNLARI YASAKLAYIN’ DİYE
Sizce bu yasak öğretmenlerin kararı mı?
 Kafa aynı kafa. Onlar sahnedeki aktörler. Karar tepeden veriliyor, şunları yasaklayın diye. Bir yasaklar ülkesi. Yarın öbür gün öğretmenler “kitabı bir müdüre götürelim, milli eğitim müdürüne danışalım” diyecek; öğretmen iradesi ne olacak burada, onlara özgürce iradesini kullanma yetkinliğini tanımıyorsunuz ki. Ben öğretmenlik yıllarımda öğrencilerime kitap da verirdim, okuma da yaptırırdım ama ben yaptırırdım.
Yıllardır birçok kitap yazdınız ve hemen hemen hepsi okullarda okutuluyor. Bir eğitimci olarak bu karara tepkiniz nasıl oldu?
Ben çocuklara düş kurdurmayı seviyorum. Düş kuran insan düşünüyor demektir. Düşünen insanın beyni çalışıyor demektir. Beyni çalışan insan soru sormaya başlar. Soru sordu mu, o kişi artık bir bireydir. Sürünün koyunu değil. Ama onlar soran, sorgulayan insan istemiyor. Başını eğsin, “evet” desin, hiçbir şeyi sormasın. Sorgulamadan nasıl yaşanır? Bir çocuk nasıl bilgi sahibi olur?
Benim kitaplarım çocukları duygu yönünden eğitiyor. Okuldaki derslerle nasıl duygulanır bir çocuk? Matematikte beş kere beş yirmi beş eder, Seyhan ve Ceyhan nehri Akdeniz’e dökülür; bir çocuk bundan duygulanır mı? Olur mu? Bu dersler duyguyu aktarmaz ama gerekli mi çok gerekli! Bir çocuk bunları öğrenmeli ama duyguyu nereden alacak. Kitaplardan. Okul kitaplarında bulamazsınız o duyguyu. Çocuk duyguyu güzel sanatlardan alır, resimden, müzikten, edebiyattan. Güzel bir müzik dinler duygulanır, bir resim çizer duygulanır, bir kitap okur duygulanır. Duygu yönünden bir çocuğa en yakın olan edebiyattır. Bir süre önce televizyondan gördüm, bir çocuk kediyi kuyruğundan sallayarak attı. Eğer o genç beş kitap okumuş olsaydı, bunu yapmazdı.
98 ÇOCUK KİTABI YAZAN, NEYİN YAZILIP NEYİN YAZILMAYACAĞINI ÇOK İYİ BİLİR. BEN ÇOCUKLARA DÜŞ KURDURMAYI SEVİYORUM
Yani kitapların çocukların duygusal gelişimi açısından da önemli olduğunu düşünüyorsunuz?
Elbette. Bir yazar olarak ben çocuğu duygulandırmazsam, ne duygulandıracak? Öğretmen istediği kadar çocuklara “yardımcı olun, arkadaş olun” desin, çocuk yaşanmış canlı olaylar ister veya yaşanmamış roman ister, şiir ister, öykü ister, oyun ister. Bir çocuk ancak ondan sonra duygulanır. Siz kitapları yasaklayarak, çocuklara bunları yaşatmayacaksınız, sonra çocukta duyguyu eksik bırakacaksınız.
Kitabımın yasaklanmasını şiddtetle kınıyorum. Özür falan da beklemiyorum. Ama insanların bu yaşananları düşünmesi, sorgulaması gerek.
Bugüne kadar yazdığınız kitaplarla ilgili benzer bi şikayet olmuş muydu?
Bugüne dek tek bir şikayet bile duymadım, hiçbir şikayet bana gelmedi. Şu an 26. baskısı basıldı. Yani 26 kez 3 bin adet basılmış, 80 bine yakın. Film de dünyanın bütün sinemalarında oynadı. Kimseden bir şikayet görmedim. Ama kalkıyor Milli Eğitim’de üç tane öğretmen toplanıyor kararı veriyorlar. Onlar edebiyatın tadını tatmışlar mı, ülkesinin çocuklarına gençlerine böylesi bir kitap yazmışlar mı, hayır!
FİLDİŞİ KULESİNE ÇEKİLEN YAZAR BİTMİŞTİR
Kitapla nasıl tanıştınız?
Halkevleri’nin bu konudaki payı çok büyük. Çok soğuk bir gün, evde ısınacak hiçbir şey yok, sırtım başım ıslak. Böyle yağmurlu, ıslak günlerde bir arkadaşıma giderdim ben. Şubatta odun kömür hemen biterdi zaten, bir odası olan gecekonduda büyüdüm ben. Yatak odası, yemek odası, oturma odası, mutfak, banyo… Annem beni leğende yıkardı, bardak gibi dizilirdik yere, bir oda. Baba, anne ve kardeşler boy sırasına göre yerde yatardık. Şubatta da odun kömür biterdi. Zaten mangal kömürü var, onu yakardık. O da biterdi. Nedim arkadaşım dedi “Bugün seni götüremeyeceğim, ablamın nişanı var. Ama sana bir yer tarif edeyim sen oraya git. Orada soba var.” Arkadaşımın bana önerdiği Adana Halkevi Kütüphanesi’ymiş. Sekiz yaşındayım o zaman. Ondan sonraki yıllar boyunca hep kütüphanedeydim ben ve Halkevi’ndeydim hayatım boyunca. İlk izlediğim oyun da yine Halkevi’ndedir. 24 oyun yazdım, arkasında bu gerçek var.
Kendine Halkevciyim diyen herkes, halkın evlerine doğru gitmeli. Bakın ben inanın buradayım ama her zaman yoksul mahallelere Limontepe, Uzundere, Gültepe, Çimentepe hepsine giderim. Otururum orda kahvelere. Konuşurum insanlarla. Hangi yazar fildişi kulesine çekilirse o yazar bitmiştir. Bana bugün devlet, devlet sanatçılığını verse, elimin tersiyle iterim. Ben halkımın sanatçısıyım. Umutsuzluğa kapılmak yerine,  herkesin yapabileceği şeyler var. Hiç umutsuz değilim ben, geçecek bunlar.
KİTAPLARIM İLK DEFA YASAKLANMIYOR. 80 DARBESİNDE KENAN EVREN’İN EMRİYLE “EKMEK PARASI” ve TDK ÖDÜLÜNÜ ALMIŞ “DALIMDAKİ PARA” KİTAPLARIM YASAKLANDI
Geçmişte de benzer yasaklamalar olmuş muydu?
80 yılında Kenan Evren’in emriyle bir çocuk kitabım “Ekmek Parası” ve Türk Dil Kurum Ödülü’nü almış “Dalımdaki Para” kitabım yasaklandı. Çocuk kitabım “Ekmek Parası”nı Kültür Bakanlığı benden istemişti, “bize bir çocuk kitabı yazar mısınız” diye. Yazdım, birinci kuruldan geçti, ikinci kuruldan geçti, ondan sonra basıldı 10 bin kitap. Bedava olarak bütün kütüphanelere, kurumlara, okulların kütüphanelerine gönderildi. İktidar değişti, bir bakan çıktı “Bunda komünizm propagandası var” dedi. Muzaffer İzgü bir çocuğa anlatsa anlatsa emeği anlatır. Emek de en kutsal şeydir bence. Emeği tabii ki anlatacağım, çocuklara. Emek nedir, emeğe saygı nedir öğrensin, üretmeyi öğrensin, paylaşmayı öğrensin. Güçsüzden yana olsun. Doğayı sevsin ve korusun. Benim bütün çocuk kitaplarındaki ilkem budur. Ama onlar çocuklar sadece dua öğrensin istiyorlar. Yanlış şeyler bunlar, çok yanlış şeyler.
İki dönemi karşılaştırdığınızda neler söyleyebilirsiniz?
O faşizmdi, bu güya seçimle. Seçimli faşizm. Birbirinin aynı. Daha baskıcı şimdi. Yine o zaman bilmeceye, mizaha bugün olduğu kadar baskı yoktu.
Birçok okul imam hatip okullarına dönüştürüldü. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
O okulları bitirince bu çocuklar ne olacak. Yargıç olsa yandaş olacak. Yönetici olursa yine yandaş olacak. Dini yerine getirmek için imam hatip bitirmek de şart değil. Dışarıdan da Kuran okursun, dua okursun. Benim zamanımda imam hatip yoktu. İnsanlar isterlerse dini öğrenirlerdi. Bugün felsefe dersi öğretmenlerine soruşturma açılıyor.
Ayrıca tüm bu yaşananlar planlı; asla rastlantı değil. Geçen gün görüştüğümüz bir arkadaşımızın çocuğunun okula gitmek istemediğini öğrendim. 60 aylık çocuk elbette gitmek istemez okula. Çocuğun okulu sevmesini önemsemiyorlar ki, onlar biat eden sadece izleyen bir toplum istedikleri için. Dizi izlesin, futbol izlesin…
Sizce bu yasaklamalarla ilgili eğitimcilere nasıl görevler düşüyor?
Öğretmen istedikten sonra bunu yapar. Ben hiçbir öğretmenin benim kitabımı okullarında okutmayın diyeceğini düşünmüyorum. Fareler ve İnsanlar, Şeker Portakalı büyük bir tiraj yaptı. İnsanımız bunun üzerine inatla gidecektir. O yüzden ben hiçbir şekilde umutsuz değilim. Herkese düşen görevler var.
Öğretmenlerimize, öğrencilerimize güveniyorum. Zaten güvenmezsem yaşayamam. Ben bu ülkede yaşayacağım. Her zaman da demokrasi içerisinde yazmaya devam edeceğim. Ama yasaları da bırakmıyorlar, yandaş yargıçlar… Yandaş medya… Yine de hiç yılmadım, yılmayacağım. Söylediğim gibi öğrencime, öğretmenime, velime güveniyorum. Eğer bugüne kadar kitaplarım okunduysa öğretmen okuttu. Beni öğretmenler çağırdı, ben nasıl ona güvenmeyeyim.
ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYACAKSIN
Sizce yasaklamalara karşı neler yapmalı?
Ben yazarım, benim görevim bu, kitap yazarım. Bakın yarın bir oyunum Karşıyaka’da sahne alıyor. ‘Bütün bunlar bize özgü, bunu yazan Muzaffer İzgü.’ Son yazdığım kitaplar ‘Hamdolsun Açız’, ‘Anamı da Aldım Geldim’, ‘Ayıya Bak’. ‘Padişahım Çok Yaşa’. Bu dört kitaptan oluşan oyunlar. İşte ben görevimi yapıyorum. Bunlar dini kullanıyorlar. Ama hiç umutsuzluğum yok benim. Bunların hepsi geçecek. Ben Menderes’i de gördüm. 80 yaşına gelmiş bir insan kaç ihtilal gördü. Bir gün çekip gidecek bunlar da. Niye umutsuzluğa kapılıyoruz? Hiç umutsuz değilim. Dimdik ayaktayım.
Ayrıca kahvelerde, otobüste oturup sadece eleştirmenin bir anlamı yok. İki kişiden biri oy vermiş. yüzde 50 diyorlar. Demek ki ülkenin yarısı oy vermemiş. Niye bunu düşünmüyoruz da, bu yüzde 50’yi düşünüyoruz? Kapı kapı gezeceksin, elini taşın altına koyacaksın. Sen kitap yazamıyorsan, başka bir şey yap. Emekli o insanlar kahvede ne yapar, taş oynama, kağıt oynama dışında. Gel dolaş, diğer yüzde 50’nin yanına git, anlat, mücadele et.
Pelin Oğuş / Sendika.Org 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder