Site içi arama

Ölü çocukların ellerinden tutar, savaşa hayır deriz


Urfalı çocukların, bir bombayla bu kalleş hayata veda etmeden hemen önce, Suriye’de tuttukları bir taraf var mıydı?
Esadçı mıydılar, Esedçi mi, Özgür Suriye Ordusu yahut mücahitlerden mi?
Hayata tutunmaya çabalamaktan başka tuttukları bir taraf var mıydı?
Suriyeli çocuklarla kardeş…
Ve nihayetinde kan kardeş olmaktan başka bir tarafları var mıydı?

* * *

Kendi halkını vuran bir rejim… 
Bizim çocuklarımızı da vurdu. 
Fakat tam da bilmiyoruz.
Çünkü orada kendi halkını vuran bir rejimle mücadele ederken kendi halkını vuran, hatta o halktan olmayıp o halkı vuran birileri de var.
Onların bir kısmı bizim topraklarımızda hem.
Onların topraklarından da bizim topraklarımıza bıçak gibi saplanıp duranlar var.
Bizim topraklardan o topraklara mermi gibi saplananlar.
El ele diz dize kankalık halinden sonra, Suriye düşmanımız ve çoktandır için için savaşmaktayız.
Senin silah, para, cüret ve cesaret verdiklerin onun kanında…
Onun silah, para, cüret ve cesaret verdikleri senin kanında.
* * *

Bayan Clinton diyormuş ki, durum çok vahim! 
Öyle hanımefendi. 
Sizin, erkek ya da kadın, Cumhuriyetçi ya da Demokrat, siyah ya da sarışın, işiniz hep bu. 
Durumların adını vahim koymak! 
Sonra, kırdırırken halkları birbirine, ki ne teşnedir yoksul halklar birbirini, kardeşini kırmaya, kıymaya… 
Vahimden yeni durum çıkartmak!
* * *

Ankara hemen karşılık vermiş:
Suriye’de belli noktalar vurulmuş.
Hangi noktalar?
Suriye topunun vurduğu çocuklar gibi Suriyeli çocuklar?
Nokta görünür böyle devlet işlerinde çocuklar.
Nokta gibi küçülür, nokta gibi sonlanır, nokta gibi ufalanır o milletten şu milletten çocuklar.
* * *

Suriye dediğin despot bir rejim olsa da artık karışık bir isim. 
Kimin bombası kimin elinde, kimin kılıcı kimin kınında, kimin topu kimin kanında, çoğu zaman belli değil. 
Herhalde hemen emin olduk ki, hedefleri vurduk. 
Misilleme oldu, karşılık verdik, çocukların kanı yerde kalmadı… 
Peki ne farkımız kaldı?
* * *

Yakın tarihte, Konya’dan İsrail uçakları uçardı. 
Bir tarihte, uçarken öyle kanka kanka, menzilleri Suriye ve İran ya; yakıt tanklarının kimini Suriye topraklarına, kimini bizim topraklara sallamışlardı. 
Üstünü kapatmak için Ankara kıvranıp durdu. 
İsrail bu haberleri sızdırdı.
Yıllar sonra mesaj yerine ulaştı.
“Angajman kuralı” şu:
Bir mermi Akçakale’ye, bir mermi karşı kaleye.

Bir çocuk burada düşer, bir çocuk orada.
Artık İsrail’e de gerek yok.
Kendi mermilerimiz kendi kanımıza yetiyor işte.
Suriye düşman, İran düşman!
* * *

Geriye şu soru çengelleri kalıyor: 
1. Biz ki, daha yeni, kendi vatandaşımızı bombalayıp katırlarının yanına çoluk çocuk 34′ünü paramparça, alev alev, ceset ceset sermişiz; hata demişiz, yanlış demişiz, Hay Allah demişiz… Ne çabuk emin olduk Esat’ın kastından; Esed’in hasedinden? 
2. Bir bakan acele dedi ki, “Bizi Suriye savaşının içine çekmeye çalışıyorlar?” Peki Hocam; kim çalışıyor, kim istiyor bunu, kim bizi itiyor, çekiyor, sürüklüyor? İsrail, ABD, NATO vesaire mi; eski kardeşiniz Ese(a)d mı? Özgür Suriye Ordusu mu? 
3. Biz zaten savaşta değil miyiz baba?
* * *

Şanlıurfa’nın şan’ı “emperyalizm” karşısındaki konumundan geliyordu.
Şanlıurfa’nın kanı başka sebeple oldu.
 
Herhangi bir basmakalıp ansiklopedide, Urfa’nın 1914 nüfusu 75 bin görünür: 
45 bin Türk, Arap, Kürt; 25 bin Ermeni; 5 bin Hıristiyan ve Yahudi. 
Sonra… 
2012′de, bir avluda, yine çocukların cansız bedenleri! 
Komşularla sıfır sorundan, hayatı sıfır çocuklara ne hızlı bir yolculuk oldu. 
Çok kötü oldu!
* * *

Biz vatandaşlar, devlet değiliz… 
Ölü çocukların ellerinden tutar…
Ancak, Savaşa Hayır, diyebiliriz!
Hem düşmanımız kim?
Hangi çocuk be Angajman!


Umur Talu
Habertürk/4 Ekim 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder