Site içi arama

Top Asla Sadece Bir Top Değildir


Oyun odasında titreyerek karşımda duran altı yaşındaki çocuğun korkusunu kendi içimde hissediyorum.
Onu korkutmadan ne derim, derken iki adım geri atıp onun göz seviyesine indiğimi fark ediyorum. “Bu odanın bir sırrı var ve bunu seninle paylaşacağım” cümlesi dökülüyor ağzımdan. Güvende hissetmeyen bakışlarla bakmaya devam ediyor bana küçük kız. “Bu odada ister kendi başına, istersen benimle oynayabilirsin” diyorum bu sefer de. Titreyerek olduğu yerde öylece durmaya devam ediyor. Onu o odada nasıl güvende hissettirebilirim konusuna o kadar takılıyorum ki kendimi bir sürü anlamsız cümle kurarken buluyorum. Sonra “Dr. Byron Norton olsaydı ne yapardı?” sorusunu kendime soruyorum. Ve onun, oyun terapisindeki en önemli müdahalenin oyun olduğu sözlerini hatırlıyorum. Yakınımda duran topu alıp küçük kıza doğru yuvarlıyorum. O da hafifçe bana geri yuvarlıyor. Ondan sonraki elli dakika boyunca birbirimize top yuvarlıyoruz.

Dr. Byron, Deneyimsel Oyun Terapisi eğitiminin ilk gününde topun metaforik anlamınınilişki olduğunu anlatırken benim belleğimde de beş yıl önce Amerika’da bir devlet okulunda çalıştığım o küçük kızla ilgili anılar canlanıyor. Topu bana titreyerek sanki hayatında ilk defa yuvarlar gibi attığı o ilk gün aslında bana “ilişkiler korkutucu ve onlarla ne yapacağımı bilmiyorum” cümlesini sessizce söylemişti. O günden bugüne tam beş yıl geçti. Ve ben terapi odasında yüzlerce çocuğun dünyasına girdim. Kimi zaman boşanma, kimi zaman fiziksel-duygusal istismar, kimi zaman ise cinsel taciz konusuyla oyun odama gelen bu çocukların bana öğrettiği en önemli şey, onları gerçekten dinleyen biri olduğunda kendilerini nasıl iyileştireceklerini bildikleri; böyle doğal bir güçleri olduğu gerçeğiydi.
O okulun o küçücük odasında, o küçük kızla tam altı ay sadece top oynadık. O topu titreyerek yuvarlayan küçük kız son seansımızda topu odanın her tarafına bedeninde zaten var olan kendi gücünü fark ederek atıyordu. Öğretmeni bana “Ne yaptın bu küçük kıza? Sınıfta parmak kaldırıyor artık” dediğinde ona, “Sadece top oynadık” desem bana ne derdi acaba.
Çocuklara saygıyla davranıp gerçekten dinlediğimizde içlerindeki acıyı bize pek çok metafor ile anlatıyorlar. Topu omzuma hızla atan başka bir küçük çocuğun karşısında “Aaah” diyerek yere yıkılmam “ilişkiler acıtır” inancını anladığımı gösteren bir hareketten başka bir şey değil. O zaman o küçük çocuk onu dinlediğimi bilerek o topu hızla atmaya devam edecek ve ben de “Ahhhhhhhh” diye bağırmaya.
Hiçbir çocuk başka birinin canını sebepsiz yere acıtmaz. Eğer başka birine şiddet gösteriyorsa hayatında yolundagitmeyen bir şeyler vardır. Tembel olduğu için değildir çocuğun ders çalışmaması. Ya da her şeyi ağlayarak istemesi şımarık olduğunu göstermez.
Son günlerde Aletha, Byron derken kızımı çok az gördüğüm günlerden birinin gecesinde Irmak bana “Anne beni karanlık bir odada bırakıyorsun, sonra da kapıyı kapatıyorsun üstüme” dediğinde onun yalancı ve değer bilmez bir kız olduğunu düşünmedim. Çünkü biliyordum ki “Anne biliyor musun bu aralar çok çalışıyor ve beni az görüyorsun o yüzden korkuyorum” diyecek bir beyin gelişimi henüz oluşmadı. Onun yerine karanlıkta tek başına bir odada kalmanın hissettirdiği duyguyu deneyimlediğini söylüyordu bana küçük kızım “karanlık oda” metaforuyla. Ve benim ona cevabım “Çok üzgünüm Irmak seni bu aralar yalnız bıraktığım, yanında olamadığım için” sözlerinden başka bir şey olmadı. Anlaşıldığını hissettiği sinyalini bana ağlayarak verdi ardından. Hıçkırıklarla geçen o on beş dakika boyunca ise sadece sessizce ona sarıldım.
Hadi şu an çocuğunuzun bu hafta içinde adına “uygunsuz” dediğiniz bir davranışını düşünün. Sonra bunun altında yatan yardım çağrısının ne olduğuna dair gelen düşüncelerinizi gelişigüzel bir kâğıda dökün.
Çocuklar metaforlarla konuşur. Ve onları gerçekten dinleyen biri oldukça oyun devam eder.

Nilüfer Devecigil / kuraldışı dergi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder